UÇAN KARTAL
Yorucu ve monoton geçen bir günün ardından eve doğru yürüyorum. Ben kendimi hep dört zamanlı motorlara benzetiyorum ne alaka diyeceksiniz ama benim dört ayağım var ya siz bilmiyor musunuz?
Kısaca anlatıvereyim o zaman… Sene 1974 aylardan bilmem ne kuzular doğuyormuş işte ya da kar yağıyormuş ben doğmuşum ağlayarak –doğarken her çocuk ağlar – dediğinizi duya gibiyim ama bazı çocuklar ağlamaz illa poposuna vuracaksın ağlasın diye ama ne var ki ağlamışım ve ebem beni dövmemiş ağlasın diye. e sonra ne mi oldu büyüdüm birkaç aylık oldum hastalandım doktora gittim doktor amca demiyorum çünkü o doktor amcalığı hakketmiyor bana penisilin iğnesi yazıyor bir sürü…
Sonra köye dönüyoruz iğneleri kendi doktor sanan insan kılıklı biri vuruyor bana ya da doktor ama sonuçda olan bana oluyor ve ben bir yaşından beri dört ayaklı olarak hayatımı sürdürüyorum. çoğu fiziki şeylerden mahrumum mesela ne futbol basketbol koşmak kaçmak -/üzülün diye demiyorum sakın üzülmeyin ama ben hiç çocuğumu kucağıma alıp gezdiremedim oysa her babanın severek yaptığı bir şeydir ama Allahın bir lütfü olsa gerek onlarda beni baba beni kucağına alıp gezdirir misin diye hiç sormadı sağ olsunlar -/öylede bir şansım var işte. eve gidip biran önce başımı yastığa gömüp uyumak istiyorum ve evdekilere de sıkı sıkı tembihliyorum ben asla rahatsız etmeyin diye ve hemen odama geçip üzerimi değiştiriyorum ve yatağa uzanıyorum. gözlerimi mi kapatıyorum uykumun gelmesini bekliyorum. karanlık bir alem etrafta hiçbir ışık görünmüyor… birden bir ses duyuyorum -bu taraftan bu taraftan geliyorlar hızlı ol aç kanatlarını bırak kendini- tövbe tövbe kim geliyor kimler geliyor ne kanadı ne bırakması şakamı bu ya. aman allahım uçuyorum, uçuyorum bu ne şimdi rüyamı ya ama gerçekten uçuyorum hemen bir kayanın üstüne konuyorum. ayaklarım yere basıyor ve beni taşıyor yürüyorum da acaba diyorum dileklerimin sırası mı karıştı ve kabul olacağımı tuttu yoksa diye düşünüyorum. kanatlarımı çırpıyorum havaya zıplıyorum uçuyorum özgürüm diyeceğim ama bu özgürlük bana pahalıya mal olacak gibi duruyor aynı ses yine tekrar ediyor yere yat vuracaklar yahu kim vuracak ben nerdeyim burası dünya değimli neyse yatıyorum başımı kaldırıyorum önüme bakmak için aman allahım o da ne … melek mi desem hüri mi desem siyah saçlar kumral ten yeşil göz boy pos endam yerinde bakışları şimşek fırlatıyor ve bana bakıyor –kalk ve yanıma gel uçan kartal gitmeliyiz buradan- uçan kartal mı benim adım bu mu kalkıyorum kızın değdi yere yürüyorum ama üzerime kurşunlar geliyor bir yandan da kız elimde tutuyor ve beni bir boşluğa doğru itiyor –hadi uç bakalım- diyor. Uçuyoruz bulutların üstünde sonra yere doğru süzülüyoruz etrafımız da bir sürü insanlar var ve bizi gören selam veriyor çok garip bir durum. Tanımadığım bir yere ve bir odaya giriyorum benden daha iri bir adam ayağa kalkıp beni selamlıyor oturmamı söylüyor oturuyorum beni getiren kız kapının yanında hareketsiz bekliyor. Aklımda galiba liderleri diyorum kendi kendime. dünyamız büyük bir tehdidin altında diye söze başlıyor adam.-bu yüzden senin görevin bu mektubu ne olursa olsun yeşil melekle birlikte komite sarayına ulaştırman – bir heyecan bir cesaret geliyor bana ayağa fırlıyorum -emriniz olur efendim canım bahasına bu görevi yerine getirmeye çalışacağım- mektubu alıyorum yeşil melekle tam kapıdan çıkacağım sırada bir sarsıntı bir patlama sesi ne oluyor demeye kalmadan bir ses geliyor kulağıma daha doğrusu kulaklarımın içinde bir ses yığını çift kale maç yapıyor baygın bir halde yerde yatıyorum boylu boyunca. fatihhhhhhhhhhh…..sabah oldu işe geç kalacaksın …. gözlerimi açıyorum karşımda yeşil melek aman şey bizim hanım kapıda durmuş bana bakıyor kahvaltı hazır diyor bu bakışıyla başımı tekrar yastığa koyuyorum ulan hanım rüyanın da içine ettin ya helal olsun ne güzel uçuyorduk ne güzel yürüyorduk ya o yeşil melek vay be hepsi rüya imiş…
adem aydınlı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.