- 542 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tarihi seviyorum ama tarihçi değilim !
Her denizi sevenin yüzücü olmadığı /olamadığı gibi;yemeği seven herkesin aşçı,tatlıyı seven birinin de pastacı olmadığı /olamadığı gibi.
Demek ki tarihçi olmadan da tarih sevilebilir(miş)!
Burada esas sorun ya da konu,tarihe yüklediğimiz rolle ilgilidir.(Tarih dersiyle sınırlı değil tabi ki...Sonra yaparak-yaşayarak metodunu uygulamaya kalkan tarihçi durumuna düşme tehlikesi de vardır!)
Burada "tarihe "dair kendi hikayemden çıkardıklarımla,tarihe yüklenilen anlamla ilgili değişik söz ve görüşlere yer verdim.
Dilimin döndüğü,aklımın erdiğince tabi ki.
Şimdilerde pek olmasa da belirli dönemde tarihle ilgili programlar çok cazip idi medyada.Ama zamanla "diyologun" yerini "monologlar "alınca eski çekiciliğini kaybetti programlar.Bir de üstüne üstlük,tarih bir küfre dönünce hiç tadı da kalmadı bence,tuzu da.
Oysa geçmişi iyi bilmek,biraz da bugünü kurtarmak gibidir.
Aynı hataları tekrar yapmaz,alınacak derslerle de hem geçmişi daha "anlamlı" kılarız,hem bugünümüzü,hem de geleceğimizi...
Şöyle bir sözün tarihe çok "derinlik" kattığını düşünmekteyim:
-Geçmişi denetleyen geleceği denetler,günü denetleyen geçmişi. (Gündüz Vassaf,Tarihi Yargılıyorum,S/87)
Ve sanırım en önemli sorun ya da konumuz da tarihçi Edward Hallet Carr’ın şu sözünde saklı gibi:
-Tarih,bugün ile geçmiş arasında sürekli bir diyalogdur.
Sahi bu bizde var mıdır ki?
Hele hele belirli tarihi kişi ve objeleri / değerleri "nefret unsuru" gibi sunmak / göstermek,tarihe yapılacak en büyük haksızlıktır diye düşünmekteyim.
Ve bunun "bazı" tarihçiler eliyle yapılması ise daha hazin !
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.