- 862 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Tebessüm
-"Niye konuşmuyorsun?" dedi yunus, "Hadi gel oynayalım."
Sesi çok derinlerden ve tanıdık geliyordu. Aslında tanıdık gelen yüzünde beliren o tebessümdü. Bana mı sesleniyordu sahiden?
Ufuk çizgisini bile göremediğim kadar uçsuz bucaksız bir okyanus kıyısında, kaç saattir yürüdüğümü bilmediğim bu patika bitiminde; çoğu insana göre uçurumun kenarı, bana göre ufuk çizgisinin başlangıcında; dalgaların ahenginde kalp atışlarımı seyrederken, yüzünde gülücükle bir yunus sahiden bana mı sesleniyordu?
Tel örgülerin arasından geçerek saatler öncesinden patikada yürümeye başlamıştım. Sonu yok gibiydi... İlerledikçe teller de kaybolmuş, okyanusun huzur kokan elleri görünür olmuştu. Güneş doğmak istercesine göğe doğru uzanıyor; batmak istercesine yere doğru koşuyordu. Güneşin kan ter içinde kaldığını, üzerime düşen çiseden ve gökte oluşan kızıllıktan anladım. Yorulduğumu hissediyor ama patikanın sonunu merak ettiğim için yürümeye devam ediyordum. Nihayet güneşin koşuşu, uzamasına mani olunca, ben de patikanın kenarına kıvrılıverdim. Önce bağdaş kurmuş, sonra ayaklarımı okyanusun serinliğine bırakmıştım. Meğer o kadar çok yorulmuşum ki okyanusun ortasında, patikanın sonuna geldiğimi fark etmemişim. Yorulan gözlerim patikanın geri kalan kısmının bir serap olduğunu oturunca anladı. Sadece çölde serap olur sanırdım oysa okyanuslarda da yanılırmış insanlar.
Düşüncelerimden, yunusun gülümseyen gözleri uyandırdı. Sorusuna cevap bekliyor gibi bir hâli vardı. Sahi ona cevap vermeli miyim? Benim de sesim ona çok derinden ve tanıdık gelir mi? Ama ona verecek gülüşüm ve kelimelerim yok... Olsun. Yine de tanır mı beni?
- "Tanıdım seni" dedi yunus. "Hadi gel oynayalım."
Sesi o kadar naif, o kadar yumuşaktı ki nereden geldiğimi, orada niye öylece oturup güneşin terini silmesini beklediğimi unuttum. Dalgaların ahenginde atan kalp atışlarımdan mı yoksa gözlerimden mi tanıyordu beni? Sesi çok derinlerden ve tanıdık geliyordu. Peki ama nerede tanışmıştık?
-"İleride, dağların ardında" dedi yunus. "Hadi gel oynayalım."
Ürperdim. Dağların ardından geliyordum tel örgülere ulaşmadan önce ve orada deniz yoktu.
- "Evet, orası çöl..." dedi ve gözden kayboldu.
Çölde yunus nasıl yürüyebilirdi ki? Acaba görmediğim ayakları mı vardı benimkilere benzeyen? Ayaklarımı uzattım ileriye doğru, sonunda yalçın kayalar bulunan iki küçük yola benziyorlardı... Ve bunlarla çölde hiç yürümemiştim... Peki ama nerede tanışmıştık? Ve neden şimdi gözden kayboluyordu bir anda?
Ve yunus aniden ağzında küçük bir sepetle, nefes nefese okyanus derinliklerinden çıkageldi. Gülümsüyordu.
- "Hadi gel oynayalım" dedi yunus.
Sesi derinlerden ve tanıdık geliyordu. İkna olmuştu kalbim beni tanıdığına, bir yerlerde tanıştığımıza... Sormadım. Merak da etmedim. Maskemi çıkardım usulca... Yunusun sepetine benzetmeye çalışırcasına tuttum ellerimde. İçi sedef gözlerimin incisinden dolmuştu. Hepsini okyanusa boşalttım, yakamoz yakamoz parladılar suyun üzerinde güneş terini silerken. Sonra paraşüt gibi okyanusa kondu maskem aheste aheste ve okyanusun derinliklerinde hızla gözden kayboldu. Ağırdı... İçinde bir tane sedef kalmıştı çünkü... Öylece dalıp gittim ardından...
O patikaya çıkamazdı, ben okyanusa inemezdim belki ama kaç zaman sonra sepeti uzattı yunus. Düşten uyanır gibi aldım sepeti... İçi kelime doluydu, tebessüm doluydu. Aldım. Aldım ve içindekileri dökmeden, çıkardığım maskemin yerine taktım sepeti. İçindekileri yüreğime sığdırdım doyasıya... Daha önce okyanusun derinliklerine gönderdiğim maskemi, yunusun tebessüm doldurarak, kelime doldurarak sepet şeklinde geri getirdiğini biliyordum. Gülümsedim.
"Tanıdım seni." dedim. "Hadi gel oynayalım."
Sesim çok derinlerden ve tanıdık geliyordu. Aslında tanıdık gelen yüzümde beliren o tebessümdü.
Beyâzî
22.04.2017 18:57