- 752 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
-CUNTA MUHTIRA DARBE DERKEN OFSAYTA DÜŞMEK-
Günümüzde askeri darbe, muhtıra ve müdahaleleri eleştiriyoruz. Kuşkusuz doğallıkla. Demokrasi ve açık toplum karşısında kapalılık ve belirsizliği simgeler bu tip dönemler. En kötü demokrasi en iyi darbeden iyidir söylemi de akla gelecektir. Peki, bir devrin meşhurlarından hatta on yılda bir vurgusu yapılan darbeler, müdahaleler döneminde nasıl yankılanırdı. Korkuyla karışık saygınında ötesinde müdafaa da edilir miydi acaba?
1971 yılına ait bir alıntı bizleri karşılamakta. “12 Mart bildirisi devrimci çizgide olumlu bir adımdır. Atatürkçülük ve 27 Mayıs doğrultusunda Türk ordusunun devrimci geleneğine ve yapısına uygun bir tarihi belgedir. Bu andan başlayarak, orduya karşı husumet yaratmak isteyen bütün tutucu ve gerici yuvalarına karşı Atatürkçü öğretmenlerin, gençliğin, aydınların, halkın ilerici güçlerinin, devrimci sendikaların, derneklerin elbirliği etmesi; ordunun devrimci tutumu yanında yerini alması, bir milli görevdir. Cici demokrasinin cılkı çıkmıştır.”
Bugün artık hayatta olmayan gazeteci-yazar İlhan Selçuk 14 Mart 1971 tarihinde “Pencere” adlı köşesinde 12 Mart muhtırasını olumlu karşılar mahiyette bu satırları yazmaktadır. İlk bakışta çapraşık bir durum değil midir? Öyle ya 1960’lı yıllarda “Yön” ve “Devrim” dergilerinde yazdığı yazılarla Milli Demokratik Devrim bayrağını taşıyan isimlerden biridir. 9 Mart 1971 takvimli bir ihtilal arayışının içerisindedir. Oysa karşıt yönde cereyan eden 12 Mart muhtırasını başlangıç itibariyle olumlu karşılar. Peki neden? Niçin penceremiz buğu yapmaktadır o tarihte?
Açıkçası, askeri darbeler ve müdahaleler tarihinde 12 Mart muhtırasının sıra dışı bir özelliği vardır. İkaz gibi başlayıp, sivil hükûmet modeli tesis eder görünürken, siyasi yaşamı tüm cepheleriyle zapturapt altına alan bir hareketin adıdır. Ancak daha önce de değindiğim üzere sol kesimdeki ihtilalci beklentilerin 9 Mart 1971 takviminde somutlaşması 12 Mart muhtırasının ilk anda kimi aydınlar arasında umutla ve memnuniyetle karşılanmasını doğuracaktır.
İşte bu yanıltıcı hüviyet birçok isim gibi tanınmış gazetecimizi de aldatır. Günler geçtikçe tutuklamalar, sorgulamalar 12 Mart muhtırasının gerçek hüviyetini ortaya koyacaktır. Elbette yargılananların beraat ettiği öne sürülebilir. Ancak beraatler 9 Mart tarihli bir ihtilal hedefinin olmadığını göstermese gerek. Bir değerlendirmeye göre konunun kuvvet komutanlarına kadar uzanacağı endişesi dosyanın kapatılmasına sebep teşkil eder. Zaten yukarıda paylaştığım alıntı da böylesi bir faaliyetin mevcudiyetini göstermiyor mu?
Hiç şüphesiz bu tip provakasyonların acısını gençlik kesimleri çeker. Dağlarda öldürülen ya da idam edilen gençler, bizim gençlerimiz. Yaşasalardı nerelerde olurlardı? Pek çokları gibi, muhtemelen militan olmazlardı. Belki bir bankada genel müdür veya medyada önemli bir görevde olabilirlerdi. Nereden mi biliyorum? Kendileriyle aynı konumda olan, aynı mücadeleyi verenlerin geldiği yerler fikir vermez mi? Bir kitleyi ardından sürükleyebilen, bir gruba liderlik yapabilen gençlerin üstün yeteneklerinin ziyan edildiğini görebiliriz.
Fransa’da 1960’ların sosyalist gençlerinden Regis Debray’ın bir röportajda o devrin coşkusuyla Güney Amerika’ya devrimci mücadeleye gittiğinden söz ettiği aklıma gelir. Yıllar sonra Cumhurbaşkanı Mitterrand’ın danışmanı olacaktır. Bizde bir dönem aynı yapıda gençlerimiz ise Can Yücel’in belki de en güzel şiiri “Bizim Deniz”’in mısralarında ve Edip Akbayram’ın ezgilerinde yaşamaktadır.
Diğer yandan muhtırayı devrim zannedip sonrasında darbenin muhatabı olmakta elbet hazindir. Ancak doğru okunursa faydalıdır da. Konuyu kişileştirmek verimsiz bulunabilir. Somut olaylar ve olgular üzerinden gidilmesi önerilebilir. Ancak sözünü ettiğimiz İlhan Selçuk ise salt bir isim değil kolektif bir fert olarak da algılanabilir. Yıllar önce bir televizyon programında eski TRT spiker ve sunucularından Jülide Gülizar’ın ben sosyalizmi İlhan Selçuk ve Çetin Altan’dan öğrendim dediği aklıma gelir. Eee! Ne olmuş yani diyebilirsiniz. Kuşkusuz, Türkiye’de bir dönem öne çıkan gazeteci-yazar profiline bağlı olarak ele alınabilecek bir tanımlamadır bu.
Burada şu da sorulabilir. İlhan Selçuk nasıl bir gazeteciydi? Elbette mesleksel ölçekte ele almak gerekir. Bir gazetenin köşe yazarlığı nasıl olmalıdır? Bir fıkrayla konuya girip özlü bir anlatımla sonuca gidebilmek, mesajı pratik bir şekilde okura ulaştırmak yetisine sahip olduğunu düşünmüşümdür hep. Bir yazısı aklıma geliyor şimdi. İlkellik-uygarlık kavramları arasında yaptığı bir mukayesede zindan ve cezaevi üzerinden konuyu ortaya koymaktadır. Zindan, mahkûmun hiçbir hakkının hukukunun olmadığı deyim yerindeyse ondan tamamen umudun kesildiği bir ortam iken cezaevi suçlunun cezasını çekmekle birlikte insan olduğunun unutulmadığı aynı zamanda eğitildiği ve topluma kazandırıldığı bir süreçler manzumesi olarak ele alınabilir. İlhan Selçuk yazısında zindanla cezaevi arasındaki farkın insanın uygarlaşma sürecindeki aşamalar olduğunu vurgulamaktadır.
Yine “Yüzbaşı Selahattin’in Anıları” adlı romanını yabana atmak mümkün mü? Balkan harbinden itibaren on yıllık bir süreçte değerli hizmetler veren, harpler döneminde Kazım Karabekir, Halil Paşa, Bekir Sami gibi muhtelif kumandanlarının saygı ve sevgisine mazhar olan Selahattin Yurtoğlu’nun yaşam öyküsünü bizlere kazandırır. Hiç şüphesiz Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı” adlı romanında da öyküsünü okuyabileceğimiz bir askerimiz üzerinden Birinci Cihan ve İstiklal harbinin isimsiz kahramanlar kulvârını okuyucuya duyuran bir çalışma olduğunu söyleyebilirim.
Ancak yinede zihnimdeki yazar ve fikir adamı profiline hiçbir zaman uymaz. Sığ, yüzeysel bir dünya algısı dâhilinde, doğu ve batı arasında derin bir birikimden yoksunluk eseri olarak belirli bir aydın kesime kıble olunabilir mi ya da belli bir dönemde nasıl olunur, sormak gerekmez mi? Sormalı ki, her kuşakta sıfırdan başlanılmasın. Yanılsamalar sür git devam etmesin. Demem o ki, hangi ideolojide olursa olsun aydın seçimi, münevver tercihi ya da rol model arayışları sağlıklı bir zemine oturabilsin.
L.T.
YORUMLAR
12 Mart var darbe, muhtıra bildirisi
12 Mart var bağımsızlığın, özgürlüğün beyanı
Aynı takvim yaprağının elli yıl arayla ülkemize verdiği farklı mesajlar, mana ve ders dolu
Yüzüncü yıl dönümünü saygıyla, şükranla andığımız İstiklal Marşımızın gölgesinde bu vatan, bu devlet, bu milletin dünya durdukça hayat bulması dileklerimle beraber
Saygı ve selamlarımla.
Hadi diyelim İlhan Selçuk ve tayfası gençliği yanlış yönlerdi. Devlet üç fidanı nasıl asar arkadaş? Ne diyor yandaş medya. Ha aklıma geldi. İlhan Selçuk ve tayfasının satıldığını varsayıp üst akıl ülke içinde işbirlikçilerini kullanarak üç fidanı asmanızı istiyor. Ya töbe töbe. Kullanıldığınızın farkında değil misiniz? Kündeye gelmek ne demek...Ölüler var ortada kündeye gelmek ifadesini kullanıyorsunuz. Gidip utanmadan arlanmadan yazdığım yazılara döneyim. Suçlu ben oluyorum sonra.
keoma tarafından 5/8/2017 9:50:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Her ne kadar başlık temel bir unsur olsada yazımın bütünlüğü içerisinde rahmetli yazarımıza karşı herhangi bir olumsuzluk mevzu bahis değil
Hele ki, yazımda yer verdiğim naçizane tenkitlerin idam edilen gençleri kapsamadığı o kadar açık ki
Birde hocam geçtiğimiz haftalarda paylaştığım 27 Mayıs ve 12 Mart yazılarımla birlikte ele alınabilecek yanlarda olduğunu düşünüyorum
Müsaadenizle bir hususun altını çizmek isterim
İdamlar 27 Mayısda da 12 Martta da yanlıştı bence
Hep şunu sorarım
Yassıada'da yargılanan yüzlerce milletvekili ve onlarca bakandan üçü mü idamlık düzeyde suçludur?
12 Martta da yüzlerce komünist militandan üçü mü idamı hak ediyor yine?
Konunun özü tam da burada, üçe üç
12 Martta derin devlet içerisinde bir eğilim kısas-a kısas yapar kanımca
Neden üçe üç? Öyle ya!
Nihayet hocam
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Merhaba..Bence hoş bir yazıydı....Sanki Taha Akyol'un "Hayat Yolunda "adlı eserinde yıllar önce dediği gibi..
Ama bu yaşananlardan "örnek" değil,ibret alınabilmesi daha mantıki gelmekte bana...
Ne kadar doğru bilemem ama İ.Selcuk'un Tan matbaasını "bozan" heyette olduğu iddiası da vardır.(Merak işte.)İyi günler dileğimle.
sabri ayçiçek tarafından 5/8/2017 6:08:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...