Aşk'ın mapus halinde, Sevdâ'nın özgür günlükleri...
7 Aralık 2014
Silivri..
Onu tanıdığımdan beri her şeyi iki kişilik düşünür olmuştum. Güzel bir manzarayı eğer o yanımdasızken izliyor isem, yokluğu kapatırdı baktığım yönü. Okuduğum kitapta fikrini, hoş bir olay da ortaklığını, güzel bir yemeğin lezzetini beraber almıyorsak tek hissettiğim hoşnutsuzluk yavanlık tı.
Ona dönüşümüm sevmediği ayakkabılarımla başlamıştı ilk olarak. Sonra bütün zevklerim ve huylarımı tatlı bakışlarıyla yönlendirip, kendine uygun hale getirir hal biçimine sokmakta o da bende pek zorlanmamıştık.
Zamanla öylesine kendisine özel tasarladı ki beni, başkalalarının işine yaramaz oldum. Buna en başta ben ve tüm çevrem dahildir.
Değişimime şerh koyan herkesle tüm bağlarımı koparma sebebim, ona uyumda en küçük muhalefete tahammülsüzlüğüm dü, benim ise onu kendime uymaya belki en küçük eylemlerim, onun narinliği ve sevgim sayesinde sert bir şekilde bana geri çarpıyordu. Bu sertlikte onun hiçbir etkisi olduğu söylenemez, bu daha çok benim kendi, içimde yaşadığım bir şeydi.
Benden bana dair hiçbir şey kalmadığını anlamam imkansızdı, uyanıktım fakat gereğinden fazla aşk dozu ile ayakta uyutulmuştum, ve ben bunu o dozun etkisi geçinceye kadar anlayamaycaktım.
En acı olanı da, benim bu duruma uyarlanmış olmam o durumun ortada kalkması ile dahi son bulamayacaktı. Artık yağmur yağmıyorken şemsiye ile dolaşmak kadar mantığın doğasına uyumsuz olmama rağmen, elinden bir şey gelmiyordu gönlümün..
8-8-14
Şu an bir türkü çalıyor radyoda, altın hızma mülayim..
O müziği çana bulmaca çözüyor, bir diğeri ise tığ’ı ile meşgul. Bu durumun beni sürüklediği duygulardan habersizler.
Hasretin coşkun seline kapılıp sır bir akıntıyla meçhule doğru sürüklenmemek için tutunmaya çalıştığım kalemimden kimsenin haberi yok.
Ani ve kudurgan bir gayretle haykırıp; kapatın lan şu müziği, şu lanet olası hatıraların kapısını tutun, onu hatırlatan ne varsa önüne durun ya beni kurtarın ya öldürün diye bağırasım geliyor...
Ağlamamak için dudaklarımı ısırmam la gözümden sessiz bir gözyaşının akması bir oluyor, bu ağır yük bende ne zaman nasıl boşalacak bilmiyorum.
Karanlıktan aydınlığa çıkınca insan, ruhun tazeleniyor gözlerin parlıyor. Lakin aydınlıktan karanlığa girmek sakat ediyor insan ruhunu.
Gözler evet karanlığa bir süre sonra alışıyor, lakin gönül alışamıyor, zor böyle bir şey değil, acı denilen bu olamaz. Çile aşırı yavan, keder bile şirin geliyor kulağa, mutsuzluğu anlatan her kelime sevimli çektiğimin yanında. Onunla olmak mutluluk değilmiş, çok başka bir şeymiş.
Oysa ne sıradan gibiydi yanımdayken elimi tutması, sarılması içimi coşturmak için lazım gelen sıradan bir şey gibiydi sanki.ne çok yaşatıyormuş beni varlığı, yokluğunun beni ne kadar öldürdüğünde anlayabildim bunu.
09_03_15
Geçmiş notlarım arasında rastladım hasretimin geçmemiş yazılarına, senin bilmediğin yerde yokluğunun idraki ile seni bilmeye çalışıyorum yazmışım.
Hiçbir yerde görmediğim hayallerini görüyorum, karanlık duvarlara yansırken yüzün, nurun aydınlatmıyor odalarımı demişim.
Uzağımda olman yanımdalığına son vermiyor, daha da hissettiriyor uzaklığını demişim. Götürdüğün 60 kiloluk et, ardında bir evren kütlesi bıraktın farkımda olmadan demişim.
Gitsen de gitmiş değilsin, sen arkanı döndün diye tersine dönmüyor hislerim, ve insanı sen gibi trenle terk etmiyor insan duyguları demişim.
Sevmek zayıflıktır, seni sevmek en büyük zavallılık, ölse de yaşamaya devam ediyor insan, acın besliyor özlemimi demişim. Onu gölümde kademe kademe merkezileştirdikçe ben santim santim benden kayıyorum demişim, demişim, durmuşum..
02-02-2016
Bugün kütüphaneye çıktık.
Mavi demirli pencere ve üzeri daha sık bir örgü ile kaplanmış çelik tel. O minicik delikler arasından dağlara bakmak iğne deliğinden dünyayı izlemek gibi bir şey, o kadar tuhaf ve okadar güzel geldi ki bana, o minik delikten dünyanın başıyla sonunu görüyordum sanki.
Dönüşte sınırkı sayıda verilen üç kitap koltuğumun altında merdivenlerden koğuşa dönerken aklıma geldi sızısı, kendisinin hayalinden önce acısını duymuş olmak şaşırtıcıydı aynı zamanda.
Şunu fark ettim ki eskiden onu düşününce sevincini yaşardım, şimdi o daha zihnime düşmeden acısı gelip donatıyor ruhumda köşesini.
Ve sonra onu davet edip oturtuyor baş köşeye..
Gözüm karardı ve tam merdivene devrilecekken bir güç tutu beni ayakta, sanki yaşanan acı seni dik tutmak için deste oluyor sana, istiyor ki kendisini daha sağlam çekesin.
03—02-16
Ünlü bir müzisyenin hayatını okuyorum.
Askere gitmek için yattığı hastane ve ilişkilerini kullanarak aldığı askerliğe elverişsizdir raporundan bahsediyor.
Nedir bu ilişkilerini kullanmak?
Torpilin belli bir cemiyetteki süslenmiş hali değimlidir. Ben yapsam büyük torpil diye manşet olur, lakin ünlü biri yapınca ilişkilerini kullanmak olarak topluma sunuluyor.
Gerçi ben ünlü biri de olsam yine askere giderdim. Çok milliyet’çi olduğumdan vatanseverlikten değil, işi bilmediğimden.
Zira bende ilişkilerimi kullanma kapasitesi yok. Bir ve en büyük ilişkimi ne hale getirdiğim malum.
11-03-16
Her geçen gün zamana değil de zaman üzerime devriliyor sanki, ve ben her sabah dünün yıkıntıları altından uyanıp yarına kalkıyorum.
Burada tüm davranışlar duygudan yoksun. Bozuk parada bile bir madeni ses vardır, belli bir hissi uyandırır. Burada insanların çıkardığı sesten bir duygu oluşturabilmek çok zor.
Her şey aynı değişmezlik ilkesinde ilerliyor, günler saatler hatta aylar yıllar hep aynı hep. Bütün bu aynılıkların aynı döngüde dolanıp durma niteliği insanın bu benzerliklerden çıldırmasını yine kendi önlüyor olmalı.
Burada bir farklı olan var sa o da bu aynılıkların gün aşırı kendini baştan alıp yeniliyor olması. Aynı şarkıyı 3 yıldır dinlemenin bunalımını hissediyorsun evet, dayanabilirliği müziğin ve sesin kendini tekrardan baştan alıyor olması sağlıyor.
Bu şarkı senin seçtiğin değil, sana zorla di,nletilen bir şarkı olsada tekerrürlerin mükerrerliği insanı dayanıklı kılıyor. O gücü bundan alıyorsun. Aynılıktan
12.09-15
Bu yazdıklarım günlük değilde ruh’luk sanki. İçimde kütle halinde birikmiş olan her duygunun cerahatini kalemimle deşerek bembeyaz sayfaya döktüğümde rahatlamış olmasam da gazını alıyorum
Babamdan ne hayat eğitimini ne onun dış görünüşünü almışım. Beni evlatlık aldıklarını söyleseler kısmen inanırdım.
Kısmen diyorum çünkü evlat edinmek bir sorumluluk ister. Onda bu da yoktu o sebep evlatlık olamazdım.ki evlat ta değilim, öyle olsam yalnızlığa sokaklara terk edilmezdim bu doğaya aykırı olurdu, zira tavuk bile civcivlerini korur.
Şu bir gerçek ki onlar tabiatın bu yasasına uymadıkları için bir ceza görmediler, ben ise onlara uymadığım için surekli cezalandırıldım.
04—2-17
İki insan birbirini gerçekten seviyorsa bunun gücü uzakta da hissedilir demiş Göthe.
Çok doğru tespit. Peki iki insandan biri sevip diğeri artık sevmiyorsa ve sevmeye devam eden kişi hapislik içinde, sevmeyen ise özgürlüklerle cilveleşiyorsa, nolur o zaman;?
04-04-16
Ne kişisel ne sosyal eğitim görmemiş olmam sırf bana değil dünyanın zenginliğine katkı içinde büyük eksiklik oldu. Hayatın beklide çok kolay alt edilebilecek engellerin karşısında onların gücüne değil bilgisizliğime yenildim ben.
Kendime de kızıyorum, öyle haklı yanlarım var ki kendimi azarladıkça kendi başımı yerden kaldıramıyorum. Nasihatlerimin bir çoğunu dinlemedim.
Haz şehvet uğruna ı an o günü yaşayabilmek uğruna çok enerji harcadım.
Bunu yarına taşımak için plan yapsam geleceğim çok güzel şekillenebilirdi oysa ben tüm enerjimi o gün o geceyi şekillendirmeye harcadım. Gerçi yarını düşünmeyip bir gelecek hesabı yapmamak için çok gerekçelerim vardı, uzun yaşam benim için hayaldi. Beş yıl sonra bin yıl yaşamış insan kadar imkansız bir uzaklıktı benim için.
27-07-215
Maddi gücümün yetersizliğinden sebep birçok şeyi elde edemediğim dorudur.
Manevi kudretimin kolları dünyayı tartar. Günümüz insanında bunun bir hikmeti olmadığı, manevi gücün daha çok zayıflık anlamına geldiği de gerçektir.
Duygu zenginliği’ninde elbette değer görüp bundan maddi bir güç elde edilinebilirliğine dair örneklerde çok. Tabi bu hususlarda karşılıklı bir bölge seçimi var gibi.
Mesela maddi zenginlik manevi olanı satın alamaz. Aynı şekilde manevi zenginlikte maddi olana güç yetiremediği husular da var.
Lakin senin gibi sevebilmek, çiçeğe senin duygunla bakabilmek için tüm maddi zenginliğini verecek insanlarda tanıdım.
Bu sonradan kazanılmıyor. Sözün sarrafı kitapçılar gibi dursa da aslında gönüllerdir alıcısı, duygunun gerçek söylemini dili dönmeyen gönüllere ulaştırabildiğinde herkes senin dilini konuşmaya başlar.
30-07-15
Seni değersizleştirmek için her şeyi yapıyorum acı çekmemek adına. Yoksun bunu biliyorum tek gerçek bu, fakat ben kendi oluşturduğum sanal gerçeklikte hasta bir melankolinin ürünü olarak seni hala bei severmişsin gibi yaşatmaya devam ediyorum.
Asıl gerçeğin bu olmadığını biliyorum ama kendimi soyut’laştırıp gerçek dünyaya dönemiyorum. Bir hayal oyununa cebinde bir yığın duygu jetonu ile devam edip duruyorum.
Belki bu hal sensizliğe dayanma gücümün direğini sağlamlaştırıp her şeyinin altında kalmamı önlüyor dur bilmiyorum.
Zira hayalinin sanal gerçeklik kalitesi arttıkça belli bir güç elde ediyormuş gibiyim. Hayal gücüme yön verme özgürlüğümün zihnimden kayıp gittiğini ve kendi özgürlüğüne ulaştığı an karşıma hiç hoşuma gitmeyen ve beni adeta beni dehşete düşüren resimler koyduğunu görüyorum.
Örneğin ben şuan yokluğu içinde boğulurken onun başka birinin kollarında nefes alıyor olabileceği ihtimali zihnime bir kıymık gibi battığı zaman, bir düğme olsa da basıp kendimi hemen öldürsem diyorum.
Zira burada intihara karşı da her önlem alınmış, en saçma ağrı kesiciler bile tek tek veriliyor. Böyle bir durumda hayal gücümün olmayanı üretip olma ihtimali olandan uzaklaştığını görünce daha bir gurur duyar oluyorum onunla, varsın diyorum ben onu düşüneyim o beni hiç düşünmesin, başkasına kompliman yapmasından daha iyi değimli bu tavrı…
02-05-15
Yine o parça, gözünü toprak doyursun.
İki o var bende, iri her şeyime paralel ruhumun bir fazlası, diğeri kim bilir nerede haberim olmayan.
Birinin kalarak ettiğini diğeri giderek yapıyor.
Hayalinin imajı bir an olsun kaybolması söz konusu değil. Bıçak gibi keskinliğinin zıddı olarak pamuk gibi değişini de hissediyorum. Yüz hatlarının kusursuz hatırasını taşıyan kusursuz bir zihin yapım mevcut. Varlığı ve yokluğu arasında arafındayım onun.
03-06-16
Bakışlarımı içime çevirip bilmem kaç boyutla ışıldayan görüntünün devinimsiz gözlerine baktığım zaman, bunun bir gerçek olmadığının ön duygusu yıkıp geçiyor kendimi. Bunun gerçek olmadığını biliyorum o aslında yok ben gerçekte onu görmüyorum biliyorum fakat yinede kendimi hayalinden kurtaramıyorum ki haklıyım da. Kim bu mukemmeliyetten bir an olsun ayrılıp koğuşun boş duvarların abkmak isterki.?
08-02-17
Freni boşalmış bir kamyon gibi yokuş aşağı üzerime gelen bakışları, belli bir ürperti ve telaşla kaçmayı değilde daha da önüne çıkarak onlar tarafından ezilip geçilmeyi arzu’latıyor.
Bu oldukça soğukkanlı cesareti onun sıcakkanlı davranışlarımı sağlıyordu. Bir fahişenin odasında ne yapacağını bilemeyen toy bir delikanlının çekinceleri ile aynı anda gizli bir sırrın armağanını alacak olmanın sersemce heyecanını yaşıyorum.
İçimde bir şeyler sorulmadan cevabını buluyor gibi, doğrular kanıtlanamadan onaylanıyor. Beni bakışıyla yeniden var edip her durumun özünün taze gerçekliğini hislerimin en yeni haliyle özümsüyorum.
09-11-14
Bugüm tamamen bir suç makinesi adam tahliye oldu. Ben hasbel kader buradayım ama çıkamıyorum. Zira o adam güçlüydü. Ankara’da dayısı hariç her hısım akrabası vardı galiba.
Adaletin kendi adı bile adaletsizlikle dolu, hukuk denilince ilk hukuksuzluk çağrışımı yapıyor sanki. Haklı olmak güçlü yapmıyor ülkemizde insanı.
Haklıysan değil, güçlü isen haklısın kardeşim.
11-09-14
Sanki hiçbir şey onu hatırlatmıyormuş gibi arkeolojik ne görsem duysam o geliyor aklıma. Arkeolog olması değilde insan olması sevgilim olması aşık olması yetmiyormuş gibi hep bir şeyler onu üretiyor. Tarihe merakım medeniyetlerin eski kültürlerini değil, onun kederini üretiyor sürekli.
En büyük acıyı da en mutlu hatıralar üretiyor. Beni istediği yer hapsedip kapıyı üzerime kilitleyip giden gardiyan jandarma polis çok gördüm.
Fakat onun beni kilitlediği yer kadar dar değildi hücreler nezarethaneler. Bedenin hapsi bir yere kadar dayanılır, en azından aç mıyım tok muyum susuz muyum soruluyor orada. Fakat ruhun hapisliğinde kimse seni sormuyor.
02-02-17
Ne kadar küçüldü dünyam.
Küçücük şeyler düşünüyorum.
Minicik hesaplar dönüyor etrafımda.
İki zeytin bir top kek ve bir kalıp sabun uğruna n kavgalar
Dakikalarca tek dal sigara’nın muhabbeti
Ki ne mühim şey.
İnsanın hak veresi geliyor.
Rüya içinde rüyalaradayım burada gerçeği uyandıran
Dünya içinde ne dünyalar ki
Ah
Bir beni barındıran….
İçindeki yangın ısıtmıyor insanı,
Demir kapı üç kilitli duvarlar sessiz
pişerken üşüyorum.
Silivri soğuk...
Devamı gelecek...
YORUMLAR
Filiz Şahin.
neyse kaç gündür orta sayfada görüyorum haliyle yazmadan geçemedim.