- 440 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Olmaz olmaz deme,oluyor işte !
Bir 3 Mayısın bana hatırlattıkları.
Epey zaman önceydi.
Bir 3 Mayıs günü,okulun ihata duvarındaki kapıdan geçip,bahçesine adımımı atmıştım.Bir öğretmen telaşla,
-Hocam hoş geldiniz dedi.
Biz de teşekkür edip,çalışma odamıza geçtik.
Bir iki saat sonra,aynı öğretmen,
-Hocam kusura bakmayınız,öğleden sonra nikahım var da sizinle ilgilenemedim.
-Olsun,olur mu öyle şey,senin özelin daha önemli...
Merak bu ya...
Biraz sonra koridora çıkıp,öğretmeni nişanlısı ile yan yana görmek istedim /istemiştik.
Çıkmıştım da.
Öğretmen tokalaşarak,güle oynaya nikaha gidiyordu !
Valla "oğlanı "hiç gözüm tutmamıştı.
Sadece, "Aman ha dikkat !" diyebilmiştim.
Aradan 3 ay geçmişti ki,öğretmenin durumu basında ve hatta televizyonlarda haber olarak çıkmıştı.
Çünkü bir ilginçlik vardı "oğlanda".
Sahte yüzbaşı imiş.
Haberi duyunca,okula gittim ve öğretmene "geçmiş olsun"demek istedim.
-Ah be hocam,’Aman ha dikkat "sözünüz aklımda.Keşke kolumdan tutup,beni engelleseydiniz,keşke...diyebilmişti.
Sonra başından geçenleri anlattı.
"Sahte yüzbaşı" meğerse iyi bir dolandırıcı imiş.Ben de "olur bunlar,hayatta sürprizlere hep yer vardır,üzülme "diye karşılık verdim.
Sonra iki evlilik yaptım hocam,ikisinde de halt ettim demez mi!
Hayat hikayesini anlattı.Merakla dinledim ama şöyle devam etti.
-İki evlilik yaptım ama halt ettim hocam ama ’Ben bu evliliği" yapacağım ve başaracağım diye devam etti.
Konuştuk konuştuk,taliplerini anlattı sıcağı sıcağına.
Sadece "bu şehri terk edeceğim,ne dersiniz ?" diye sordu .Ben de,
-Mutlu olacağına inanıyorsan,alt çantanı çık,arkana da bakma dedim.
Öyle de yaptım.
Aldı çantasını ve çocuğunu koca şehri terk etti.Küçük bir Anadolu kasabasında öğretmenliğe başladı.
Yeni çocukları olmuş,o küçük kız da üniversite bitirmiş.
Şimdi halen çalışıyor ve bir okulda yönetici imiş.Zaman zaman arar beni,oradan biliyorum.Çok da mutluymuş !
-Sonunda başardım hocam demesini duymanızı isterdim!
En azından hissetmelisiniz...
.....................
Bir eylül günü çarşıda geziyordum.
Birkaç öğretmenle karşılaştık.
-Hocam,o arkadaşımız cinsiyet değiştirdi,yazın ameliyat olmuş,şimdi erkek adı da almış!
Çok merak ettim.
İyi tanıyordum,çünkü teftiş de etmiştim.
Hafta içinde görevim gereği okula gidince,kısa saçlı,pantolon ceket giyen ve yüzü gülen öğretmeni görüvermiştim.
Müdür odasına geçtik,oturduk.
Söze başlamak istiyordum ama "nasıl ve ne demeliydim ki" diye kaygılarım vardı.Kırmak hiç şık olmazdı,hele bir çuval inciri berbat etmek!
-Pardon,yeni nüfus kağıdı aldın değil mi diye söze başladım.
Amacım hem "hukuki" değişikliği görmek,hem de yeni adını öğrenmekti.
-Tabi hocam,buyur.
-Önce rengi mavi olmuştu,sonra adı da......!
Teşekkür ettim,"Şimdi yeni kimliğinle burada rahat edemezsin,istersen senin başka bir okula atanman için hemen rapor yazarım dedim.
Ertesi gün,8-10 kadar veli okula geldi.Üstelik varoş sayılacak bir yerde /bölgede,
-Müfettiş bey,öğretmenizi alacakmışsınız.Sakın yapmayınız.Bize onun cinsiyeti değil,işi lazım,biz onu seviyoruz !
Sustum ve bu ne olgunluktur ki diye şapka çıkarır halde kala kaldım.
Üstelik veliler henüz 30 ’lu yaşlarında gencecik bayanlardı.
...................
Bu da bir arkadaşıma hayatın sunduğu sürpriz.
16 Aralık 2003 günü Bergama’da bir okulda sohbet ediyorduk.Saat de 4 gibiydi.
Gözüm de saatteydi,bir öğretmen bir yarışmaya katılmış,bana "Hocam 4-5 arası sabit telefonlu bir yerde durur musunuz,sizi belki joker olarak arayacağım" dediği için gözüm saatteydi.
(Yoksa Hamza’ya hayatın sunacağını kaydetmek için değil tabi ki!)
Meslektaşımız Hamza Fakı Yiğiter,
-Sabri,oğlanı everdim,bundan sonra maaşı istediğim gibi harcayacağım,kafa da çekeceğim valla!
5-10 dakika ya geçti ya geçmedi Hamza Bey,kalp krizine tutuldu.Kusmadır,yere yatırıp rahatlamasını sağlamaktır,ambulansı beklemektir...
İlk aklımıza gelenleri yaptık,ambulans da geldi,hastaneye vardık.
Doktor,
-Başınız sağ olsun hocalarım,arkadaşınız tıbben 10 dakika önce vefat etmiş.Yapacak bir şey yok.
Hayat işte,az önce sohbet ediyorduk,bütün olaylar 20 dakikada olup,bitmişti...
Morga yatacaktı.
Aklıma maaşı geldi,para arka cebindeydi.
Çıkarıp saydık ve görevlilere tutanakla teslim ettik.
O günkü maaşımız 880 milyondu.(Altı sıfırı atın okurken.)
Sadece 12 lira eksikti.
Bırak yemeği,sadece 3 tane piyango bilet parasıydı eksilen.Onlar da çeyrek bilet!
Kapının önüne çıkıp,bir sigara yaktım.
-Ulan Hamza,bırak içkiyi,maaşınla bir yemek yiyemeden gittin ya diye de söylendim durdum birkaç dakika.
Ve her şey saat beş gibi bitti.
Hamza’ya morga bırakıp,hastaneden ayrıldık!
Ertesi gün o parayla cenaze için Emirdağ’a 700 TL ’ye bir cenaze arabası tutuldu.
.....................
Bana da "heyhat hayat" demek düştü.
(Hayatımda yüzlerce hatta binlerce olaya tanık oldum.Ama bu üçü çok çarpıcıdır bende...Bilmenizi ve "hüznün" önemini bir kez daha da olsa hatırlamanızı sağlamak için yazdım.Hani Ahmet Rasim "Manzaranın güzelliği hüznünde saklıdır" demiş ya.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.