- 1174 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
0084 - BİLMEZ MİYİM HİÇ - YALNIZLIK ve DOĞA
BİLMEZ MİYİM HİÇ
"Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir..."
Edip CANSEVER
YALNIZLIK ve DOĞA
Bir zamanlar seninle birlikte gezinirdik buralarda… Neler, neler derdim sana, neler anlatırdım, sevgiye dair… Bütün sözcükler senin için bulunmuştu sanki ve söyleyebileceğim bütün sözler senin içindi. Şimdi yine aynı sözcükler var dağarcığımda ama mesafeler girmiş aramıza, ayrılık kokuyorlar, hasret tütüyorlar.
Bir başıma kalmışım koskoca dünyada. Bir başıma dolaşıyorum. Gelenler geçenler, oturanlar, duranlar var geçtiğim yerlerde ama sen yoksun diye kimsecikler yok.
Kıyı boyunca yürüyorum. Sahil bomboş sensiz, caddeler de yollar da… Sanki yanımdasın. Soluk soluğa kalmışsın. Hızlı mı yürümüşüm ne? Nefes alış verişini duyuyorum zaman zaman. Soluma bakıyorum, var gibiydin, yitmişsin. Yoksa duymuyorum, duyar gibi mi oluyorum? Ruhuma sirayet mi etmiş? Duyan ruh kulağım mı?
Çimenler eziliyor ayaklarımın altında… Yoncalar, yaban naneleri, kekikler, papatyalar… Arkadaşlık eziliyor ayaklarımın altında… Taptaze kokusunu duyuyorum, sevginin ayak izlerinin. Yenice geçmiş gitmiş buralardan…
Yol kenarında yıkıntılar… Metruk binalar, yosun tutmuş taş duvarlar… Yıpranmış asırlık bir tahta kapı… Paslanmış demir tokmağında kimbilir kimlerin el izleri… Birileri evlerini yitirmişler, ben de seni… Belki evler, sahiplerini yitirdiklerinden benim gibi olmuşlar. Benim gibi yıkık, perişan…
Vuruyorum yokuş yukarı… Dönüyor, döndürüyor, yoruyor epeyce varyant. Falezlerde bir kayanın üstüne oturup dinleneceğim. Dinleneceğim güya, denizi duya duya… Etrafta papatyalar oya oya… Oturur oturmaz başlıyorlar konuşmaya… Gülen çiçekti bunlar, öyle ya… Daima gülümseyen mutlu yüzlere sahiptiler, bizim gibi… Vara yoğa gülerdik ya hani… Ya neden ağlamaktalar şimdi? Yapraklarında şebnemler, gözleri nemli nemli…
Birazcık dinlenecektim şuracıkta güya… Ne kadar anı varsa canlanmaya, hafızamın kuytularından çıkmaya başladı yaşananlar art arda… Hayranlıkla izlenen görüntüler… Dalga geçer gibi doğa benimle… Bir şarkı çıkageliyor bu arada:
“Deniz ve mehtap, sordular seni, neredesin?
Nasıl derim: “Terk etti, bırakıp beni gitti!
Anladılar ki aşkımız bitti… Alay ettiler benle hep
Sen oldun bunlara bak sebep…”
Acayip bir oyun oynuyor belleğim bana. Gözümün önüne hayalini getiriyor. Seyrettiriyor usanmadan. Gözlerim balık gibi kaymakta… Takipten yorgun düşüyor.
Cadde buyunca yürümeye devam ediyorum. Çevrede neler var bilmiyorum, ilgilenmiyorum. Sol tarafımda varlığını hissediyorum. Bana adım uydurmaya çalışıyorsun. Arada nefes alış verişini duyuyorum. Yine hızlanmışım anlaşılan. Hızlı hızlı soluyorsun. Görmek istiyorum, bakıyorum, kayboluyorsun.
İskeleye doğru gidiyorum. Yokuş aşağı, kayarcasına… Denizin kenarında güneşin şavkıyla ışıldayan ıslak kayalıklar… Her planda sen, hep sen, ille de sen… Kâh banka oturmuş, arkana yaslanmışsın, kâh kayalara… Ayaklarını sallıyorsun suyun içinde.
Gemiler yanaşıyor iskeleye… Kayıklar gidip geliyor. Uzun sürecek bir yas hazırlığı içinde gibi her yer. Deniz sakin, hiç umursamıyor olanı biteni… Ayrılığı, seni… Kendi feylinde usul usul dalgalanmaya devam ediyor.
İşin garibi, ben de alışıyorum yalnızlığına gitgide… Her geçen gün biraz daha kanıksıyorum ya da öyle olduğuna inanmak istiyorum. Yine de bir şeyler kalmış içimde, umut kırıntıları gibi… Ayak sesleriyle irkiliyorum. Çevreme bakıyorum, sanki gelirmişsin, geliverecekmişsin gibi…
Kuşlar havalanıp havalanıp konuyorlar. Sürü halinde uçuşuyorlar. Sürü halinde… Gidişini anımsıyorum. Ne kadar oldu, bilmiyorum. Unutmuşum günleri saymayı… Kuşlar gibi uçuşup gitmişler her biri bir tarafa… Benimse gideceğim belli bir yer yok. Ne gidecek yerim, ne istediğim bir şey… Bende kalan sadece sen ve seninle ilgili anılar…
Neden yazıyorum bütün bunları, bilmiyorum. Say ki bir iç döküş… Nasılsa okumayacaksın. Haberin bile olmayacak bu biraz sevdaya, biraz da sevdasızlığa benzeyen saçmalamalardan. Sanki hiç yaşanmamış bir gün bulmuşum da yaşamaktaymışım gibi kalıcı olsun diye kaydediyorum. Aslında ben hep kaybediyorum. Hep kaybediyorum.
Sevgililer gününü hatırlıyorum. Romantizm yüklü bulutlarla sırılsıklam oluşumuzu.. Sakin başlayan akşamın arkasından duygusal bir gece… Lirizmin sadizme dönüşmesi sonra… Hiç yoktan bir tartışma… Uzun bir dargınlık sonunda can cana bir kavuşma…
Saat on iki olmuş. Dalıp gidiyorum, anılarımıza. Öğle tatili… Yemek molası… Buluşma, konuşma zamanı… Bir sigara yakıyorum, içimin ateşiyle. Bir kâğıt parçası var yine elimde… İki dize daha ekliyorum. Yerli yerinde birkaç sözcük, aşka ve hasrete dair… Sanki çivilenmiş akreple yelkovan oldukları yere! Çakılıp kalmışlar kıpırdamıyorlar. Yani bana öyle geliyor, yokluğunda. Yılgınım, yorgunum, nicedir uykusuz… Susuz, yalnız, ıssız… Göz alıcı mavi, alabildiğine… Bembeyaz köpükler, bulutlar… Gelenler geçenler… Göz kamaştıran güneş ışığı altında capcanlı hayat… Her yer kıpır kıpır… Kıpırdamayan sadece zaman… Sanki hep on iki… Oysa o bir buçuk saat nasıl da geçerdi!
Anlamaya çalışıyorum. Hayat, biz sevebildiğimiz kadar güzel, sevdikçe akıcı ve her anı yaşamaya değer. Onun için sevmeli insan. Aşkla ya da değil ama hep sevmeli bıkıp usanmadan. Kesintisiz, beklentisiz…
Sevgiyi şekillemek için ne gerekiyorsa yapmalı. Tartışmak da sevgidendir, hatta dövüşmek te…
Bir insan nedir, biliyor musun? Bir insan herkestir bir yerde, her şeydir. O olmadığı zaman kimse kalmaz, hiçbir şey kalmaz artık. Yani o insan inançlıysa, güzel bir insansa, onun varlığıyla uzar yaşam. Yaşamak onunla olmaktır. Varlığıyla var olduğunu duymaktır mutluluk.
Sonunda baş başa kaldım yalnızlığımla doğada… Az önce hava bozdu aniden. Antalya romantizm çiselemeye başladı. Günlerden cumartesi… Yalnızlık ertesi yalnızlık… Hasret ertesi hasret… Farz et ki yine bir on temmuz cumartesisi… Bir gemi daha kalkıyor iskeleden. Yağmur taneleri irileşiyor. İyi bir serpiştiriyor. Uzanıp yatmak istiyorum bir kayanın üstüne. Uzanıp yatsam, ıpıslak… Düşlüyor, öyle yapıyorum.
Sensizlikten kahroluyor, hasretten yanıyorum. Yağmuru daha çok seviyorum, şimdi. Sırılsıklam olmayı seviyorum.
Yağmuru, ilgiyi, sevgiyi, aşkı…
Aşkı sırılsıklam…
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0084
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.