- 694 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GÜLSÜM
GÜLSÜM ANA
Köyünün en güzel kızıymış Gülsüm ninem. Tüm delikanlıları Gülsüm’ün güzelliğine hayranmış. Evleri köyün yüksek bir yerinde Gülsüm’ün. Evlerinin daha yukarısında, dağda ise ziyaret diye bir yer bulunuyor. O yokuş dik yamaca genç delikanlılar Gülsüm’ü görmek için evlerinin oradaki tepeye kadar çıkarlar. Ziyarette kendilerince, “Bismillah ziyaret! Gülsüm’ü bana yar et.” diye birde dua ederler. Gülsüm ün gözü ise, pek bıçkın deli kanlı olan Hüseyin de imiş. Bir gün Karapınar’da karşılaşırlar. Bir bakışta Gülsüm’ün güzelliğine kapılır Hüseyin. Gülsüm ün gözündeki yanan o ışığa vurulur. Hüseyin in gönlüde Gülsüme düşer. Aradan günler aylar geçer. Hüseyin Gülsüm’ü görmeden duramaz olur. O dik yamacı kar kış demeden üşenmeden her gün tırmanır olmuş. Sevdiğini görmek için Gülsüm ün mahallesinden ayrılmaz. Hüseyin in annesi öğrenir, bu durumu. Babası Durdu Mehmet e anlatır oğlunun Gülsüme sevdalandığını. Aile büyükleri toplanır Gülsümü babasından isterler düğününü yaparlar Gülsüm’le Hüseyin i evlendirirler.
Gülsüm ve Hüseyin in iki oğulları bir kızları olur. Yine Gülsüm hamiledir. Mevsimlerden son bahar!. Hasat zamanı köyde! Bir gün Hüseyin i Ökkeş amcası çağırır.
“Oğlum bizim evin önündeki ceviz ağacını çırpmadık. Bana yardımcı olsan da cevizleri çarpsak.” diye yardım ister.
Hüseyin amcasını kıracak değil ya! “Olur amca.” der ve hiç ara vermeden ceviz ağacına çıkar. Başlar cevizleri dallarından çıtayla düşürmeye. O daldaki cevizler bu daldaki cevizleri döke dursun. Son yüksek bir dal birkaç ceviz kalmışken birden dengesini kaybeder. Ceviz ağacından yere düşer. Eski yıllar, yol yok araba yok doktor yok. Şehre hastaneye doktora götürmeye çalışırlar ama, ellerinden bir şey gelmez.
Hüseyin in ceviz ağacından düştüğünü duyan Gülsüm karnı burnunda feryat figan içinde Evden yalın ayak koşar. Kanlı ceviz ağacının dibinde kanlar içinde yatan Hüseyin e sarılır;
“Yar etme, üç çocukla birde karnımdaki doğmamış çocukla bizi yetim bırakma.” diye yalvarır.
Hüseyin son anların yaşamaktadır. Bin bir güçlükle,
“Çocuklarım sana emanet ömrümüz bu kadarmış Allah a emanet ol.” der. Otuz altı yaşında hayatının baharında son nefesini verir.
Gülsüm, Ali sekiz, Zeliha üç Mehmet bir yaşında üç çocukla, birde karnı burnunda hamile dünyada yapayalnız kala kalır.
Gülsüm ün dünya başına yıkılmıştır. Sevgiyle bağlandığı dillere destan aşkı sevdası yâri yoktur artık. Üç çocukla kalakalmıştı. Akşam taziye için toplanırlar eş dost akraba cenaze evine.
“Akşam oldu herkes geldi
Yârim sen neden yoksun?
Gel Hüseyin gel hadi gel
Dayanamam yokluğuna Sen gelmezsen ben gelirim.” diye ağıtlar yakar.
Ayağa kalkar ben eşimi görmek istiyorum ona gidiyorum der. Yanında bulunan diğer kadınlar,
“Nereye gideceksin?” diye sorarlar.
“Mezarına gideyim için dayanmıyor. Belki acım biraz olsun diner.” der.
Kimse tutamaz gece karanlığında ‘korkarsın gidemezsin sabah git’ diye ısrar etseler de dinlemez onları.
“Neden korkayım tutmayın beni ne yapsanız da durmam gideceğim.” der.
“Gitme gecenin zifiri karanlığında. Hamile halinle gitme, etme.” deseler de dinlemez Gülsümü tutamazlar.
İçlerinden, Zeynep;
“Gecenin bu karanlığında mezarlığa gittiğine inanmam. Senin bu gecenin vaktinde mezarlığa mezara gidemezin der Al o vakit şu sopayı, mezarlığa dik. Sabah kontrol edelim, gidip gitmeyeceğini.”
Gülsüm elindeki sopayla evden çıkar. Gecenin karanlığında Hüseyin in mezarına varır oturur. Zeynep in verdiği sopayı, eline geçirdiği bir taşla mezara çakar. Hüseyin’ine dua eder dertleşir. Ağlar sızlanır bir hayli zaman kalır eşinin mezarı başında.
“Beni de al yanına. Beni neden üç çocukla koyup gittin burada yar, yar?”
Uzun uzun ağlar saatlerce. Sonra mezarlıkta anormal, hoş olmayan bir korkuyla ürperir. Yetim kalmış kimsesiz kalmış çocukları gelir aklına. Biraz ürperrir tereddüt eder. Ayağa kalkmak ister. Zorlanır kalkmaktan. Bir daha, bir daha oturduğu mezarın başından yine kalkamaz. Dizlerinin bağı çözülür.
“Hüseyin im de beni özlemiş eteğimden tutuyor bırakmıyor.” diye mırıldanır. Daha çok ürperti gelir nefes alıp vermeleri sıklaşır. Etraf zifiri karanlık, mezarlık ne kadar sessiz ve ıssız böyle der. Daha çok ürperti gelir nefes alıp vermeleri sıklaşır, sıklaşır gözleri kararır. Birden bir ışık yanar Hüseyin karşısında öyle güzel bakıyor ki kendine. Hüseyin’im der Kollarını açar öyle hafifler ki uçar Gülsüm koşar Hüseyin de koşar öyle güzel sarılır ki. Çevreye bakar harika ne güzel bir yerdeler. Her taraf yemyeşil çiçekler renk, renk. Her tarafta menekşeler, sümbüller, nergisler, papatya ve güller. Hüseyin dalından bir gül alıp uzatıyor Gülsüm e daha başka bir mis gibi kokar çiçek. Dereler şırıl, şırıl akan sular. Uçuşan kelebekler birbirinden güzel cıvıl, cıvıl öten kuşlar. “ Hüseyin burası ne güzel, nereye getirdin beni, nereye geldik biz” der. “Burası artık benim evim”der Hüseyin. “Ben burada yaşayacağım artık. Gülsüm ya ben der. Hüseyin bende burada yanında yaşamak istiyorum “ der Gülsüm. Hüseyin “sen benim lesin her daim benimle yaşayacaksın” der. Gülsüm sevinir. Hüseyin e sarılır. Bu nasıl olur Hüseyin artık kollarında değil dokunamıyor ona. Bir daha yanına gider bir daha sarılır ama kolları boşta kalıyor dokunamaz. “Hüseyin neden benden kaçıyorsun neden kollarımda değilsin. Hani burada birlikte yaşayacaktık. Çok üzgünüm Birtanem çok üzgünüm elimde olmadan seni yalnız bıraktım. Ama sen her daim sonsuza kadar benimle yaşayacaksın. Sen çocuklarımızın yanında olmalısın ben istemeden seni yalnız bıraktım. Bundan sonra çocuklarımızı sen yalnız büyüteceksin” der. Gülsüm çığlık atar “hayır” der”hayır”. Hüseyin “Birtanem çocukların sana ihtiyacı var. Ben çok istesem de çocuklarımın yanına geri dönemem. Önce Allah a sonra üç oğlum sana emanet. Onlara babalarını anlat yokluğumu elinden geldiğince hissettirme . Ama her daim ben yanınızda sizinle olacağım” der. Gülsüm donar kalır düşünür Hüseyin in ceviz ağacından düştüğünü olanları hatırlar. “Sensiz ben nasıl ederim üç çocuk karnım böyle tek başıma yapayalnız. Etme yarim ya sende gel ya da ben gitmem buradan. Ben gitmem yanında kalırım “der. O anda bir parlak ışık belirir yanlarında. Işık bir bebek olur. Bebek konuşur
“Anam güzel anam sensiz ben yaşayamam. Beni nereye götürürsün. Kime bırakırsın. Babam yok anamda mı olmasın. Hem öksüz hem yetim bırakma beni. Bana sen hem ana, hem baba olacaksın. Sensiz ben nasıl eder nasıl yaşarım sensiz bende yaşayamam” der Gülsüm bebeğe bakar bebeğin sözleri etkiler Gülsüm ü. “Haklısın bebeğim seni ve kardeşlerini kime bırakırım” der. Bebek babasına uzun bir süre bakar kalır sonra Gülsüm ün elinden tutar kardeşlerim bekler gidelim ana “ der
Taziye evindeki kadınlar beklerler, beklerler bir türlü Gülsüm gelmez. Erkelere de haber veremezler. “Neden bıraktınız?” diye azar işitmekten çekinirler. Belki bir akraba yanındadır diye düşünürler. Sabah olur Gülsüm ün gelmediğini gören kadınlar, mezarlığa giderler bakarlar ki Gülsüm mezarın başında yatıyor. Sararmış solmuş. Ölü gibi yatıyor. Yüzüne bir iki vururlar orada bahçeden soğan getirip koklatırlar. Birazcık kendine gelir.
“Neden gelmedin? Seni merak ettik. Bir akrabaya gitmişsindir diye, peşine de düşmedik.”
“Kalkamadım. Sanki Hüseyin eteğime yapıştı. Beni bırakmadı.”
Ona yaklaştıklarında, Gülsüm üstündeki entarisinin eteği mezara çaktığı sopayla beraber toprağa çakılmış. Bazıları bu duruma hafiften gülümseseler de, haline çok üzülmüş, koluna girip evine götürürler.
Gülsüm üç çocukla tek başına kalakalır. Gülsüm ün babası anası köyün en ileri gelen zenginleri, Gülsüm ü çocuklarıyla beraber evlerine götürmek isterler. Gülsüm Hüseyin’ imin ocağını bırakmam der gitmez. Tek başına çocuklarıyla acımasız hayat mücadelesine başlar. İki tane ineği birde buzağısı vardır Gülsüm ün, onlarla uğraşır. Böyle atar acısını içine ve günler aylar geçer. Doğum yaklaştıkça daha sıkıntılı günler başlar. Haneye bir can daha katılmaya az kalmıştır. Eskiden köy evlerinde tuvaletler evin dışında olurdu. Bir gece sıkışmıştır tuvalete kalkar. Ay ışığında gün gibi aydınlıktır. Evlerinin yanında ulu dut dedikleri bir dut ağacı vardır. Gövdesi, öyle büyük, öyle büyük ki. Biz çocukken ağacın gövdesinin kalınlığını beş arkadaş el ele tutuşurak saramazdık. Gülsüm evden dışarıya çıkmasıyla dut ağacı ve dallarını yerde yatar görür. Bu koca gövdeli dut ağacı sessiz gürültüsüz nasıl yıkıldı da duymadık der şaşırır.
Gider ineğin yavrusu buzağıyı getirir ağılından. Dut ağacının yapraklarını yemesi için bir yere gidip kaybolmasın diye de eline geçirdiği bir iple bağlar. ihtiyacını giderir. Kendilerine gölge olan dut ağacının yıkılmasına üzülür söylenerek gider yatar uyur. Sabah komşular. Hayretler içinde kalırlar. Dut ağacının yüksek bir dalında havada ineğin yavrusu buzağı asılmış duruyor. Bu dala insan çıkamaz ki hayvan nasıl çıksın ki böyle iple asıla kalsın. Gören gelir duyan gelir dut ağacının yanına. Gülsüm kalkar seslere. Gördüğü manzara karşısında donar kalır. Gece bu dut ağacı yıkılmış yerde yatıyordu. Bende yapraklarını yesin diye yerde uzanmış dalına bu buzağıyı bağlamıştım. Bu ağaç nasıl geri kalkmış bu dal nasıl geri yükselmiş der. Oraya yıkılır. Gülsüm ün yanına koşar hanımlar. Kimse bu dut ağacının yere yatma ve tekrar kalkmasına akıl erdiremez. Yok canım nasıl olur derler ama gerçekte ortadadır. İnanmak istemeseler de gözlerinin önünde havada ipte asılı duran buzağı gerçek. Yaşlılar şöyle bir açıklama yaparlar. Kadir gecesi günü tüm canılar Yaradan a secde eder. Bu gün o gün olabilir derler.Bir müddet daha buzağı öyle havada ipte asılı kalır. İpi keserler ölmüş buzağıyı oradan alıp götürürler.
Gülsüm’ün bir oğlu daha olur. Babası rahmetliğin adı olan Hüseyin ismini verirler.
Gülsüm’ün işi biraz daha zorlaşır yeni doğan çocukla. Bu arada babasına çok düşkün olan üç yaşındaki Zeliha her gün babasını ister. Babasını sorar “ ne zaman gelecek babam” der durur. Bebek de olunca Gülsüm Zeliha ya yetişemez. Her gün bebekle ineklerle çocuklar ve her şeyle tek başına uğraşmaktan Zeliha’yla ilgilenemez önceki kadar. Zeliha hastalanır gün be gün kötüleşir. Bir gün sabah kalkar Gülsüm Bebeğin altını temizler. Emzirir doyurur yatağına yatırır. Sona ineklerinin yemini verir sütünü sağar. Mehmet’i kaldırır bir bardak süt verir. Sonra Zeliha nın yatağına gider kahvaltı ve süt verecektir. Kaldırmaya çalışır. Zeliha yı eliyle sallar kalk babasının kınalı kuzusu kalk sütünü iç der. Zeliha uyanmaz. Zeliha nın elini elinin içine alır öpecektir eller buz gibidir. Gülsüm dona kalır. Ne zaman sonra Gülsümün feryadına, çığlıklarına çocukların, bebeğin ağlayışına komşular koşar. Gülsüm ün kucağından Zeliha yı alırlar. Zeliha nın üstüne bir bez örterler. Beşikte ağlayan bebeği Zeynep alır. Gülsüm feryat figan içinde ağıtlar yakar.
“Ben hangi bir derdime yanam
Yârimin acısı dinmedi daha
Babana mı gittin kınalı kuzum
Bebeğim Zeliham benim
Şimdi yokluğuna nasıl dayanayım.
Gülsüm`ü sakinleştirmek çok zor olur. Yırtar paralar kendini dayanamaz acısına bayılır. Bir süre sonra soğan, kolonya koklatıp ayıltırlar. Bebeği Hüseyin i verirler kucağına. “Çok paralama kendini bebeğin var sütün kesilir. Çok üzülme takdiri ilahi derler.Yazgısı kaderi böyleymiş. Şimdi babasıyla beraberdir ona gitti” derler.
Köylü toplanır. Zeliha yı yıkayıp kefenleyin mezarlığa götürürler. Babası Hüseyin in yanına kazılan mezara koyarlar. Köy halkı dausını yapıp mezarlıktan ayrılırlar. Gülsüm mezarın başında oturur kalır. Yan yana yatan eşi ve kızı toprağın altındadır. “ Yarim kızımızı getirdim sana Zeliha mızı. Onu önce Allaha sonra sana emanet ediyorum .
“Zeliham bugün sütünü içmedi
Hüseyin kınalı kuzun sana geldi.
Sen gidin gideli baba, babam der ağlardı
Her gün babam nerde derdi.
Aldın mı yanına kuzun sana geldi.”
Bebeğin evde aç şimdi ne halde gidelim der Zeynep yarı baygın Gülsüm ü mezardan saatler sonra zorla kaldırır. Eve varırlar bebeği acıkmıştır. Hüseyin i alır kucağına önce onu doyurur. Zeliha artık yoktur. Ali ve Mehmet de analarının dizinin dibine oturur. Kimse teselli edemiz Gülsüm ü ve çocukları öyle ağlaşırlar saatlerce.
Gülsüm her fırsatta mezarlıktan çıkmaz olur. Saatlerce derleşir konuşur Hüseyin le Zeliha ile Gülsüm günlük olup bitenleri anlatır özlemini anlatır. Çocukları da alıp götürür. Evde ineklerini yemini verir. Sütünü sağar çocukları doyurur. Alır çoçukları her gün mezara babalarına Zeliha ya giderler. Evini işini ihmal eder çoğu kez. Günler aylar geçer. Köyün ileri gelenleri Gülsüm e ölenle ölünmez her gün mezara gidilmez. Çoçukarla her gün neden mezara gidersiniz. Sen delilendin mi gitme götürme mezarlığa çocukları derler. Gülsüm her gün kimseyi dinlemez yine gider.
Mevsim kış olur. Köyün büyükleri toplanıp bir araya gelir. Bu böyle olmaz aylar oldu Gülsüm her gününü mezarda geçiriyor. Her gün bu soğukta çocukların mezarlıkta ne işi olur. Gülsümü bu mezarlıktan kurtarmak için bir çare bulalım derler. Fettah ağa der ki Gülsüm e bir koca bulalım. Halil ağa derki evet Yoğun olukta köyde bizim Mercen in Mehmet diye kardeşi var.Kimsesiz gariban bunu getirelim Gülsüm le evlendirelim derler. Gülsüm ü çağırırlar kararlarını bildirirler. Gülsüm asla der kabul etmez. Hüseyin den başkasını yarim olamaz der. Mezarlıga bu kışta çocuklarla gidemezin derler Çocukları götürmem der. Bebeği evde yalnız bırakırmışsın saatlerce çocuk evde ağlarmış mezarlığa gitme evini çocukların ihmal etme derler.
Gülsüm ün anası gelir. Kızım bize gidelim nedir bu perişan haliniz. Çocuklar sen perişan olmuşsunuz eve gidelim bize gidelim der. Gülsüm ü abisi Eşik Aliyle götürmeye gelirler. Gülsüm gitmem der asla gitmem. Eşik Ali abisine gitmem der. Tamam, gelmesen şu keçileri al derler beş tane keçi verirler. Bir kağıt getirmiştir. Ali abisi şu kâğıdı imzala parmak bas bizimle gelmediğin için bu keçileri sana verdiğimiz için derler. Gülsüm imzalar abisinin gösterdikleri yere parmak basar. Gülsüm ün okuması yazması yoktur. Neyi imzaladığını bilmez. Abisi değilmi kendini kandıracak değil ya diye düşünür Gülsüm. Gülsüm e imzalattıkları kağıt tüm tarlaların ve malın abisine sattığına dair bir tutanaktır. İlerde mal paylaşırken Gülsüm e okutmadan o imzaladığı kâğıttan dolayı hiç bir şey vermezler.
Gülsüm ün üç yetim çocuğuyla hayat mücadelesi devam eder. Köylü yalnız kalmasın çocuklara kol kanat olsun diye. Mercen in kardeşi Mehmet i alıp köye getirirler. Gülsüm ü zorla ikna ederler. Bulduk Mehmet le evlendirirler.
Gülsüm köyün büyüklerinin bulduğu Bulduk Mehmet le istemeden evlendirilmiştir. Gülsüm ün evine Bulduk Mehmet gelir yerleşir. Artık mezarlığa gidemez Gülsüm artık o yöne bile bakamaz.
Yıllar bir biri ardına geçer. Gülsüm Bulduk Mehmet i hiçbir zaman sevemez ama mecburen birlikte yaşarlar. İki oğlu iki kızı olur Bulduk Mehmet den .
Hüseyin sekiz yaşına gelmiştir. Okula gitmek ister köyün diğer çocukları gibi. Göndermezler mala sen bakacaksın. Davara gideceksin okula gidemezin derler. Babasız Hüseyin i Bulduk Mehmet çok üzmektedir. Her işi ona yaptırır. Birde anasının görmediği zamanlarda Bulduk Mehmet in sövmelerine dayaklarına katlanamaz. Dayısı Eşik Ali ye gider. Dayı ben okumak istiyorum. Babalığım okula göndermiyor . Yeğenim sen bize gel bu sene geçti, önümüzdeki yıl seni ben okula gönderiri der. Hüseyin i dayısı Eşik Ali yanına alır. Bu defa dayısı işe davara hayvanları otlatmaya gönderir. Ertesi yıl okul açılır Hüseyin köydeki ekranları, arkadaşları gibi okula gideceği günün hayalini kurmaktadır. Hüseyin i birkaç hafta okula gönderirler. Kendinden önce okula gidenlerden önce okumayı söker. Sen okumayı öğrendin artık yeter derler okula göndermezler. Okul yerine yeniden hayvanları önüne katarlar Hüseyin in. Sadece birkaç hafta gittiğiyle okumayı öğrenin Hüseyin. Tekrar dağlara hayvan otlatmaya yani davara gönderirler. Çok istemesine rağmen dayısı da Hüseyin i okula göndermez. Karın tokluğuna Hüseyin i kullanır yıllarca. Ali abisi Gülsüm ün ve üç öksüz çocuğuna düşen mirasının da üstüne konar haklarını da vermez .
YORUMLAR
içinde yaşadıgım durum oldugu için üzülerek okudum..artık gardaşlar arkadan deyil kuyu kazmak bıçaklamak için bahane arıyor benim 6 ogln kardeşim var bir tanesi çok severdi oda öldü diyerleri sanki insan düşmandanda beter.....herşey ilahi takdir...alın yazısına ne diyekki.....selam larımla gül diyarından saygılar
CAN KARACA
Tüylerim diken, diken oldu sabah, sabah.. Nedir bu para pul, mal mülk hırsı.. Hiç anlam veremediğim bir durumdur.. Genellikle de can bildiklerin, değer verdiklerinden gelir darbe..
Saygımla; kaleminize, yüreğinize sağlık...