KALP AĞRISI
"Yâr sızısı düşmüş içime
Kendimi yardan atasım bu yüzden
Bir tutam ottur
Koyunu yardan uçuran
Meşhur meseldir bu
Bir tutam perçemdir
Beni benden alıp yâre katan
- Kalbim ağrıyor, tam da şuram, sol yanımı gösterdim elimle ona.
- Üşütmüşün sen ondandır.
- Hayır hayır bu üşütmeyle ilgili değil, eminim.
- Onu çok düşünmekten bence.
- Nasıl yani?
- Bir insan sevdiğini her an düşünür mü?
- Hiç sevmedim ki nereden bileyim?
- Düşünür düşünür, hem de 24 saat hiç bıkmadan yorulmadan ve ara vermeden düşünür. Bak bana şimdi sen! Seven bir adamın gözlerine bak!
- Bakıyorum.
- Ne görüyorsun?
- Gözlerini...
- Nasıl?
- Parlıyor.
- Neden parlıyor sence gözlerim?
- Nereden bileyim.
- Bil.
- Limon suyu dökmüşsün gözlerine ondan.
- Değil.
- Neden peki?
- Ona baktığım için, onu gördüğüm ve ondan başkasını oraya koymadığım için.
- Hiç öyle düşünmemiştim.
- İnsan sevdi mi sevdiğinden başka şey düşünmez.
- Belki bir gün ben de senin gibi olurum!
- Sen benim gibi olma, kendin gibi ol kafi!
- İşim çok zor be abi!
- Kalp ağrısın, tek sevdiğin olsun yanında. Sen de kalp ağrısına razı olacağın bir derdi bul kendine. Olsun da ömründe varsın kalbin ağrısın dursun.
- Benim işim çok zor.
- Asla. Dikenden sonra gül gelir, kıştan sonra bahar, yağmurdan sonra güneş...Hüzünden sonra illa sevinç gelecek. Ayrılıkların hepsi seni iyileştirecek olan zehirlerdir. Önce canını yakacak ama sonra seni iyileştirecektir.
- Nasıl oldun şimdi?
- Hüzün gıdasıdır aşığın. Olmazsa eksiktir. Benim söylememe bakma esasen o ağrıya müteşekkirim.
- Seni bir türlü çözemedim. Deminden beri kalbim ağrıyor diyorsun şimdi de kalkmış ağrıya razıyım diyorsun.
- Ağrılarım beni yâre götürecek, yaralarım beni yâre ulaştıracak. Ben sonucu görüyorum ve çektiğim çileye amin diyorum bu yüzden. Dağın arkasında saklı duran güneş illa ki dağın üzerinden aşıp bize doğacak ve bizi aydınlatacak. Hiçbir tohum toprağın içinde kalamaz. Biraz yağmur yedi mi, biraz güneşe durdu mu toprağı delip çıkacak yeryüzüne. Aşk da böyledir yürekte. Biraz olgunlaştı mı, kıvamını buldu mu aşacak elbette kalbi, taşacak. Aşkın suyu ile yani gözyaşlarıyla yıkanan yüz ne de kutsi bir yüzdür, aşkın gözyaşıyla ıslanan kirpikler ne de manidardır.
- İnsanın acı çekesi geliyor hüzne batası...
- Demekle olmaz ki, yaşamakla olur.
- Sen hiç aşık olmadın mı yoksa!
- Şey abi, bir kere oldum.
- İyi o zaman sana dair umudum olsun bu yüzden.
- Allah razı olsun.
- Kalbim ağrıyor daha da şiddetlenerek... O yâr benden uzakta kaldığı müddetçe de ağrıyacak. Galiba insan sevmeye başladığı ilk gün ayrılığı da, hüznü de, acıyı da, yokluğu da kabul ediyor. Sırf bir an için bile olsa sevmekten kaçmıyor. Bu nasıl bir tutkudur? Bu nasıl bir acı çekme arzusudur?
-Kalbin ağrımasın güzel abim.
- Demekle olsaydı keşke ama dinmiyor bir türlü. Yağmura yağma diyebilir misin, güneşe doğma, çiçeğe açma!
- Ama canın yanıyor senin ve ben de üzülüyorum.
- Sen kendine acı, ey aşksız çocuk! Kuşların uçamaması nasıl bir sıkıntıdır, düşünsene bir. Çiçeğin meyveye duramaması... Dudağın gülememesi... Hiç değilse bu yönde sıkıntım yok. Yırttı gömleğini. Derin bir nefes aldı. Gökyüzünü içine çekti adeta. Sevdiğine olan hislerini öyle bir haykırdı ki sesi ayyuka çıktı, arşa. Yürüdü aşka. Sağ eli sol göğsündeydi.
Çektiğim yâr ağrısıdır.
Yediğim yâr yelidir yüreğime.
Yâr elidir yine şifa niyetine tuttuğum.
Yâr elidir durup durup öptüğüm.