- 1495 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Pis Köylü
İlkokulda öğrettiler bana insan ayrımını, yaşıtlarım öğretti üstelik, hepimiz hemen hemen aynı mahalleden çıkıp gittiğimiz kenar mahalle okulunda giydiğimiz ayakkabı ve kullandığımız çantaya göre karşılandık…
Zengin değildik elbette ama karnım hiç aç kalmadı mesela gözümde öyle…
“pis köylü” derdi bana henüz 3. Sınıfta okurken ön sırada oturan iri yarı Neriman.
Neden bu sıfatı yakıştırdığını yıllar sonra anladım ama geç kalmıştım bir şeyleri anlamakta, insan neden küçük görülür neden üzerine basıp geçilir bunların cevabını hayat biraz gecikmeli öğretti…
Geçimsiz, sessiz, içe dönük, alıngan ve çalışkan bir çocuktum; “ödevini yap” hatırlatması olmadan ödevini zamanında yapan ezberi kuvvetli ama geçimsiz belki bu yüzden koca okul beni sevmedi ya da ben onlarla anlaşamadım…sınıfımdan başlayıp okula yayılan bir huzursuzluktu bu, iri yarı Neriman da tuz biber olmuştu bu travmama, beni hiç sevmemişti nedense, ne zaman aynı grupta oyun oynamaya kalksak “pis köylü sen git” derdi ve ben oradan ışık hızıyla uzaklaşır kendi içime dönerdim, mutlu mudur şimdi Neriman ya da ona insanları aşağılamayı öğreten ailesi? Sanmıyorum…
Ama ben mutluyum
Çünkü kendimi bildim hep, annemin küçükken zorla üzerime giydirdiği kırmızı el örgüsü hırkamla bile mutluydum,ayağıma büyük gelen çoraplarımla bile, çünkü annem beni seviyordu ve bu bana yetiyordu…
Mutluydum
Beceriksizliğimle, kimine göre pasaklılığımla kimine göre unutkanlığımla, neyi neden unuttuğuma gelecek olursak; belki hayat biraz ağır gelmişti o yaşlarda, her şeyi içinde biriktiren ufak kız nihayet unutmayı seçmişti, şimdi karşıma dikilip “ neden beni aramıyorsun Filiz” diyen bir takım insanları hatırlamış gibi yapıp “ çok yoğunum canım benim” demek beni yalancı yapar mı?
Peki bu durum diğer insanları ne yapar?
Payı vardır elbette hayatımdan geçmiş her insanın ama ben hepinizi geçen yıl bu vakitler affettim, lütfen dünyada iken tekrar karşıma çıkıp “ bağışladın mı beni Filiz” diye sorular sormayın, bana ne yaptığınızı bile hatırlamıyorum…
Ben pis bir köylüyüm çünkü yer sofrasında yemek yerim hala, üşüyünce patik giyerim, kitap okurken afili fincanlarda kahve yerine sobanın üzerinde kaynamış çaydanlıktan çay içerim, ayağımı uzatmam çünkü aile bireylerine saygılıyımdır,soba yakarım, ellerim kömür karası olur, kışın kıçımız donar ama huzurluyumdur çünkü kimsenin hakkını yemedim, kimsenin ahını almadım, kimseyi aşağılamadım…
Ben pis bir köylüyüm
Ama çok mutluyum
YORUMLAR
Yazı ve yorumlar tamamen bir çelişki kıza destek verirken kızın vahim diyerek yapılan ayrımcılığı eleştirirken her yorumcu bir ayrımcılık yapmış,biri kızım üzülme tek ayrım takvadır demiş biri köylü anasını övmüş annesi apartmandaki karıları tembel ve depresif demiş yani insan ayrımcılığı toplumun zaten iliklerine işlemiş ,köylü,kentli,liboş,komunist,sağcı ,solcu,alevi ,sünni,hanifi,şafii ,doğulu,batılı yani önemli olan ayrımcılığın hoş olmadığı her ayrımcılığın başka bir ayrımcılık yaratığını keşfedip aslında farklılıkların dünyayı güzel hale getirdiğini görmeli ve göstermeliyiz,selamla.
Aynur Engindeniz
filiz punar
Köylü kelimesi bile ne güzeldir. Oh mis gibi. İyi ki köylüyüm. Anam hala köylü, bir sürü ineği köpeği tavuğu ördeği falan var. Bana geldiğinde on gün zor durur yerinde. Tembel karı işi apartmanlar der :) Akşama kadar evin içinde keyif çatıp bir de depresyona giriyorlar der hep. Canım annem.
Sevgiler köylüm.
filiz punar
Filiz hanim merhaba,
keske herkes sizin mutlu olabilseydi... keske herkes sizin gibi kendisiyle barisik olabilseydi...
selamlar,
abdullah
filiz punar
köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar ağırkanlı adamlardır
değişen bir dünyaya karşı
kerpiç duvarlar gibi katı
çakır dikenleri gibi susuz
kayıtsızca direnerek yaşarlar.
aptal, kaba ve kurnazdırlar.
inanarak ve kolayca yalan söylerler.
paraları olsa da
yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
yağmuru, rüzgarı ve güneşi
birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
düşünmezler...
ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
topraklarını büyütmeye çalışırlar.
köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
çünkü onlar karılarını döverler
seslerinin tonu yumuşak değildir
dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
gazete okumaz ve haksızlığa
ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
adım başı pınar olsa da köylerinde
temiz giyinmez ve her zaman
bir karış sakalla gezerler.
çocuklarını iyi yetiştiremezler
evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
birgün olsun dişlerini fırçalamaz
ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
birbirlerinin evlerine ancak
ölümlerde ve düğünlerde giderler.
şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
binlerce yılın kalın kabuğu altında
yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
aldanmak korkusu içinde
sürekli birbirlerini aldatırlar.
bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
karılarından en az on adım önde yürürler
ve bir erkeklik işareti olarak
onları herkesin ortasında azarlarlar.
köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
kendilerinden olanlarla alay edip
tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
yiğittirler askerde subay dövecek kadar
ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
ezim ezim ezilirler.
enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.
dindardırlar ahret korkusu içinde
ama bir kadının topuklarından
memelerini görecek kadar bıçkındırlar
harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
şehre giderler !..
köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
zengin bir akrabalarından söz ederler.
kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
ama sokağa çıkar çıkmaz sünküre sünküre
yollara tükürürler...
ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
yarı gecelerde yıldızlara bakarak
başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
sonuçlarını görmeden inanmazlar.
dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
mülk düşkünüdürler amansız derecede
bir ülkenin geleceği
küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
zamanın derin ırmakları önünde...
köylüleri, söyleyin nasıl nasıl kurtaralım ?..
.
şükrü erbaş