- 775 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ON SANTİM PAMUK İPLİĞİ VE BİR PET ŞİŞE SU
Okunmuş on santim pamuk ipiliği ve okunmuş bir pet şişe su her derde devadır(!) Bunu hoca(!) söylüyor…
Hani bir söz vardır; “İyi iyiyi mekke de, kötü kötüyü ise, bidakkada bulur” böyle insanlar bidakka da çıkar karşıma. Demek ki, bende de bir sıkıntı olsa gerek…
Yeni tanıdığım ve tanışmaya çalıştığım arkadaşlarla, bir kafe de devlet, millet, siyaset, insanlar, yürüyenler, sürünenler, soyanlar, soyduranlar, sıradan muhabbet ediyoruz. Zaten ülkemizde konuşulacak başka bir mevzu da kalmadı. Tam bu esna da yanımda bulunan arkadaşın telefonu çaldı. Sesler kesildi. Arkadaş telefonda; telefon eden kişiye hitaben “Merhaba hoca” dedi. Bense hoca kelimesini ciddiye almıştım. Durup dururken bir insana neden hoca denilsin ki…
Arkadaş telefonda, oturduğumuz kafenin adresini verdi. Biz ise kaldığımız yerden muhabbete devam dedik.
Zaman sonra arkadaş ani bir hareketle; önce gelen kişiye ve sonra da bana dönerek ve gülerek; aha da hoca geliyor…Gelen şahıs, sıska, kıçı yere yakın, suratın da meymenet olmayan ve günlerdir suratına su değmemiş gibi toprak rengini almış, kelle iki numara ve surat sinekkaydı tıraş, sırtında yakası kirden parlayan kahve rengi yamulmuş bir ceket, çeketin altında kırışık alaca bulaca bir gömlek. Burnu sip sivri, gözler çukuruna girmiş ve burnunun altında kızıllaşmış bir ağız, yaba gibi eller ve boyuna denk gelen kollar. Çok yemekten ve içmekten olacak ki; şişkin kocaman bir göbek. Yamuk basmaktan yamulmuş ayakkabılar üzerinde yürümekten aciz bir zat; sallana sallana bize doğru yaklaşıyordu…Yaklaştı ve önce hımlayarak yavaş bir sesle selam verdi ve kıçının altına bir iskemle çekerek oturdu. Herkes bir birine bakıyordu ki, arkadaş;
-Nevar ne yok, nasıl gidiyor.
-Ne olsun amk. İşler kesat, para pul kalmadı. Kimse okutturmuyor, bir yolunu bulmam lazım…
Küfürlerle karışık muhabbete başladı. Beraber olduğumuz arkadaşlar;
-Tövbe hoca, hem okuyorsun, hem de küfür ediyorsun.
- Napim amk. Görüyorsun ya, durum kötü.
Pis,pis gülerek ve sırıtarak espriler yapmaya çalışıyordu.
Ben kendisini tanımıyordum. Onlar sinkaf muhabbet ederken; ben susuyordum. İçimden “ bu mu lan bahsettiğiniz hoca, ya bu kavatın pisliğin tekidir” diye geçirdim içimden… Neymiş üç harfliymiş, neymiş beş harfliymiş, neymiş herşeyi görebiliyormuş. Neymiş olağanüstü yetenekleri varmış..Hoca denilen zata bakıyorum, ulan diyorum “bu hoca denilen zatın faydası olsa kendine olur, şunu haline bakın konuşmaktan ve yürümakten aciz, elifi görse mertek sanan, kültürsüz, bilgisiz, aptal ve bunalıma girmiş insanları sömüren şarlatanın ve şeytanın tekidir” diye geçirdim içimden...
Bu ara da, beraber olduğumuz arkadaşlardan “Ben sizi tanıştırmadım değil mi diyerek” önce beni anons etti, arkasından, arkasından hoca denilen zatı. Ellerimiz öylesine uzandı ve tanışmış olduk. Çaylar tazelendi, sinkaflı muhabbet devam ediyordu ki, merakımdan “Hoca(!) dedim, benim de sıkıntılarım var!!! Ne edicez nasıl yapacağız derken yanımdakilerden biri; “ hoca sana da okusun inan faydası olacaktır.” İçimden alay ediyordum. Çünkü bu gibileri çok iyi tanıyordum. Fakat nasıl okuduğunu merakta etmiyorum değildi. Tamam dedim.
Oturduğumuz kafeden hep birlikte kalktık. Biraz uzunca yürüyerek başka bir yere geldik. Burası sıradan bir halk kahvesiydi. Hiç müşteri yoktu. Fakat kahvenin arka tarafında küçücük bir oda vardı. Oda da kırık dökük bir çekyat, üstü, belkide aylardır temizlenmemiş bacakları felçli, çapı bozuk bir masa… Pencere caddeye baktığı için kirler içersinde eski bir perde ve kırık dökük eşyalardan oluşan küçük bir mekan…ve bu mekan; hocanın okuma yeriymiş, bütün iyi ve kötü ve pislik işlerini burada görüyormuş. Bu mekanda sömürüyormuş insanları…Bunalıma düşmüş nice genç kızlar, nice kadınlar ve nice aptal insanlar geçmiş bu tezgahtan...
İşte ben de şarlatan ve şeytan olduğunu bile bile, sadece merakımdan bu tezgahta idim. Benden para istemeyecekti bunu anlaşarak gelmiştik. Sadece hayır olsun diye bana okuyacaktı(!)
Beş kişiydik içlerinden sadece ikisini tanıyorudum. Hocayı(!) ve diğer bir kişiyi tanımıyordum. Tanıdığım iki kişi alınlarının teriyle evlerine ekmek götürmeye çalışan sevdiğim kişilerdi, Tamam da!!! Bu hoca denilen zatın bunların arasında ne işi vardı… Sonradan anladım ki, onların da tezgahlarında hoca(!) varmış…
Bir ara kendilerini tanıdığım arkadaşlarım dediğim ve hoca(!) dışarı çıktılar. Ben ise diğer tanımadığım şahısla yalnız kaldım. Öylece sessiz sakin beklerken, yanımda bulunun kişi kendince mırıldanmaya başladı. “Ekrem abi” dedi. Sen iyi bir adamsın. “eee dedim” kendi kendime bu işin içinde bir iş var… Nerden hemen iyi bir adam olduğuma kanaat getirdi... Puşt bir insan olduğunu hemen ortaya koydu ve dedi ki “ Ben fırıldak bir adamım.” Sevmiştim adamı. Çünkü kendisinin fırıldak olduğunu söyleyen ilk defa bir insanla karşılaşıyordum. O anlattı fırıldaklıklarını ben dinledim. O günden sonra bu fırıldak adamla hiç karşılaşmadım.
Hoca(!) ve arkadaşlarım ellerinde poşetlerle içeriye girdiler. Poşetler doluydu. Bira şişeleri fındık fıstık vs. Ulan dedim kendi kendime. “Bu şeytan bana içerek okuyacak herhalde.” Hocaya dönerek; Hoca sen içiyor musun “ara sıra alıyorum” Meğerse hoca alkolikmiş. “Şimdi ne olacak” “sana okuduktan sonra içeceğim.” Güldüm “haa tamam o zaman sorun yok” dedim. Arkadaşlarım beni tanıyorlardı. İnanmadığı mı bildikleri halde neden böyle yaptığımın farkında değillerdi…
Hocaya(!) dönerek; “Hoca şu okuma işine başlasak mı artık, bunalımdan ölüyorum” dedim. Hoca “Tamam hemen başlayalım.” “Şimdi sen bir pet şişe su alda gel” hemen dışarı çıkıp marketten bir pet şişe su aldım ve hoca(!) nın yanına oturdum. Hoca kirli çeketinin cebinden uzun bir pamuk ipliği çıkardı. Pet şişenin boyuna göre kesti ve şişenin kapağını açarak ipliği; şişenin içersine saldı ve önündeki yamulmuş sehpanın üzerine koydu. Yanımda bulunanlar bir hocaya bakıyor, bir bana bakıyor ve gülmemek için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı. Ben ise gayet inanmış gibi ciddi bir şekilde kendime okutuyordum.
Hoca(!) pis dudaklarını kıpırdatarak birşeyler okuyormuş gibi, bir içine pamuk ipliği salınmış pet şişeye uzanıyor, sonra bana dönerek suratıma pis soluğunu üfürüyordu. Ara sıra da “ sesli bir şekilde “vay vay, bu ne haldir zor dayanıyorum,” “cinlerin çok kuvvetli” diyor, geriniyor, kendini sıkıyor…
Uzun bir gösteriden sonra okuma işi bitiyor. Başlıyor hoca benimle ilgili konuşmaya…
-Size çok kuvvetli bir nuska yapılmış.
- Bize derken; kimi katediyorsun.
-Eşinle sana.
-Ne zaman yapılmış
-Siz evlenmeden önce.
-Vay hainler vay
-Neden yapılmış, ne istiyorlarmış bizden.
-Sizin evlenmenizi istememişler.
-Eee biz evlendik ve yirmisekiz yıl oldu.
-Evlenmişsiniz ama huzurlu değilsiniz.
-Huzurlu olmayan bir insan nasıl yirmisekiz yıl geçirir.
Hoca bocalamaya başlıyor ve bocalayarak kalıplaşmış cümlelerini tekrar edip dururken; soruyorum.
-Kim yapmış bu kötülüğü bize
-Kızın ailesi tarafı.
İçimden gülüyorum.
-Kim söylüyor sana bunları.
-Ben görüyorum. Herşey ortada.
Hoca kendisini sorguladığım için kızıyor… hemen konuya dönüyorum.
-Eee nasıl kurtulacağız biz bu işten
Hoca(!) başlıyor anlatmaya… “ Şimdi bu okunmuş su dolu pet şişeyi alacaksın. Eve gidince büyük bir kaba boşaltacaksın, pamuk ipliğini parmaklarınla sıkıştırarak süzeceksin. Her sabah aç karnına bir bardak eşin sen ve çocukların içtikten sonra, fazlalaştırdığın suyla üç gün banyo yapacaksınız ve bütün sıkıntılarınız ortadan kalkacak kısa zamanda maddi ve manevi refaha kavuşacaksınız.
- Çok kolaymış be hoca.
-Evet çok kolay
-Bir hafta sonra tekrar geleceksin.
-Tamam
-Eğer birşeyler kalmışsa ozaman kökten yok edeceğiz.
Okuma ve konuşma faslı bitiyor. Ben ise pet şişeyi alarak çantama koyuyorum. Eve daha ulaşmadan çöpe atıyorum.
Bu şeytanla bazen karşılaşıyoruz. Kendisine; Hoca(!) bana okuduktan sonra, ikinci bir okumaya gerek kalmadan huzura kavuştum. O da; inandığımı zannederek, ve gülerek yeni avlar bulmak üzere çekip gidiyor…
Ekrem SAYGI
26.04.2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.