ZAMANIN ÖZENGİSİYLE YARINLARA KUŞANMAK
“Hayat, kendisini teğet geçenlerin değil; ayağını sağlam basanın, güçlü donananın, gerçekçi olanın elinde ve hizmetinde şekilleniyor.”
.............
"Yüreğim gökçül bir edip kuş,/Dün ve bugün her şey daha değişik daha hoş./Düşleri kuşandım, zamanın özengisinden asılıp,/Heybeme sevgi doldurdum./Yarınlar atlas yokuş…”
“Duygular, kuşlardan ürkek.” İnsanlar duyguların karargâhı, kalbi ve yaşatanı. Hayatsa insanların ırmağı, çağlayanı. Duyguların ürkekliği; hayat süren canlıların doruklarında canlaşan mihmandarların/insanların ömür çizgilerinde, kalp atışları paralelinde izler bırakıyor. Zikzakların keskinliği ve çokluğu oranında, gönül deryasında yaşamışlık fısıltılarının sıcaklığı, düzleşmişliğinde ise yaşanamamışlığın soğuk nefesi, donmuşluğu berraklaşıyor.
Duyguların ürkekliği, ömür çizgisine yansımışlık oranı ve belirleyicilik oranının yüksekliği sahibini devleştiriyor. Ve hemcinslerinden ayırarak farklılaştırıyor. Farklılaşmışlık “gönül adam”lığını davetliyor, gönül insanlığı ise hayat rotasını şavklıyor. Şavklaşan rotalar, asude limanlarda demlenen çay sohbetlerine yakamozlar parıltılığında yollanıyor.
Bu parıltılarda simlenmiş hakikat yatıyor. Hakikat ve hayat; birbirinden ayrılmayan ikizler sarılmışlığında, duyguların kadife yavukluluğunda sombahar serinliğine adanıyor. Ve hakikat/gerçek, kaderin imzasız mektubu olarak, hayat sahibi her canlının her anını hava geçemeyecek sıklıkta dokuyor. Bu dokumuşluğa sihirli dokunuşlarla tad ve renk vermek gerekiyor. Madenci fenerli yüreklere sahip, hayat mahzenlerini aydınlatan “gönül adam”lığının zevkleri ve renkleri; anıtsal kalıcılıklara imza atarak, dinç sabahlara dinç zihinlerle ballaşan ağartılar iliştiriyor.
Bu ağartılarda bazen cam kırılganlığının tamir kabul etmez fermanlaşmışlığı yatar. Herkesin çiçekli, güneşli günler yaşadığı kırlarda; ak hayatını al kanıyla renkleyenler vardır. Bu da “gönül adam”lığının, bir ağacın dalına asılmış gölge çalımından çarpıcı hayallenmişliğinin, hayata izdüşümüdür.
Bir gün hayatın en güzel çağında, en güzel anında, cemreli gönüllere, gül cemallilerce “gel” denir. Gül yüzlü insanların güllerden daha pembe saadetleşmiş ve çiçeklenmiş davetlerinin al renge uyarlanmış güz melali ruhu sarmalar. Ve buna uyan canmert alperenler, ardına bakmadan gider büyülenmişcesine…
Geriye bakmazlar, gül cemallilerin güllerden daha asude büyüsüne binbir ahenkte kapılarak… Ve baş tacı demlerin deha ötesi özengisinde, ak küheylanların şimşek çakan nallarından saçtıkları ışıklar, geride kalanların beşeri acılarının kararttığı günlerini ağartır…
Rüzgâr, yağmur, bulut demeden… Sellerin yolları tuttuğunu, karların tepeleri yuttuğunu görmeden… Nasırların yürekleri bağladığını gözetmeden… İleri atılıp sellercesine, göğsünden akan kanları daha yere düşmeden, kutlu bulvara ulaşan ruhların asil kanaviçesinin keskin virajlardaki sessiz yol alışıdır şehitlik!
Şehitlik; bulvarda hicret yokuşu… Eşiğinde sonsuzluğa azat koçyiğitler… Güneşin ve ayın batmadığı, canların sıradan yataklarda yatmadığı, bilinen katıkların öğünlere katılmadığı sonsuzluğa kanatlananlar… Vatan için, toprak için, bütün sevilen değerler için, sonsuzluğa kanat çırpan canlar…
Ve şehitlik her yiğidin aklının köşesinde, duygu dünyasının daim görünen askısında hep durur… Ve mütemadiyen fısıltılarda beyne yer eder… Tarihin ululadığı, realitenin kalbinin odaklandığı, gül yüzlü insanların bulutlara kuğularla birlikte oynaşarak yollandığı, kavillere sadık özlerin canlara doğan aydınlığı…
Koşarak uslara uğurladığı demleri kaldırarak; devşirdiği dünlerin harmandalındaki hüzün tomurcuklarını geride bırakarak iğneli beşiğe gözü kapalı yatışı…
İyi insanlar iyi atlara bindiler gittiler. Giden yiğit insanlar yerlerine zeytin dalında çiçeklenmiş közden bayraklar bıraktılar, hiç korunu kaybetmemecesine. Hep hatırlansın, hep görülsün, hep sıcaklığı hissedilsin diye… Bir uzun nefes, bir uzun sessizliği yutar. Ve asilce olan bu hatıralar peygamber ululuğunda öksüz kalır…
Şehitlik; hayatın alımlı, kalımlı ve ötelerin bize bayraklaşmış ışıklarından. Gün görmeden giden canların sahnesiz destanları… Gönül sıcaklığının; hür göklü, dirlik sofralı, nazlı toprağımızı sarmalamasında gerektiğinde olmazsa olmazı…
Bazen telaşlı ayak seslerine karışan, gönül seyahatinde muhatabını bulamamış arayışlarının tekil rölantili ıstırap inlemeleri veya bulmuş da şartların ağırlığında ki bunalmışlığı; milyarların içinde adeta yalnızlık adasının hüzün marşını besteleme eşiğinde. Eşsiz, işiz, neşesiz, bilgisiz ve bilgesiz bu eşik; tereddüt yumağı esintilere ruhunu teslim etmenin ramağında bocalayan bir talihsizlik adayı…
"Yüreğim gökçül bir edip kuş,/Dün ve bugün her şey daha değişik daha hoş./Düşleri kuşandım, zamanın özengisinden asılıp,/Heybeme sevgi doldurdum./Yarınlar atlas yokuş…”
Hayallerin hayatlaştığı, hayatların taçlaştığı, taçlaşmışlıkların olağanlaştığı; zinde koşuların yorgunluk vermeyen tatlı duraksamalarında, yansıların sevgi davetleri üşüştürdüğü hoşgörünün el uzatmışlığına el vermek gerekmez mi?
El vermek ve gönül vermek…
S. Edip Yörükoğlu/Ömürkonuğu
YORUMLAR
Yüreğim gökçül bir edip kuş,/Dün ve bugün her şey daha değişik daha hoş./Düşleri kuşandım, zamanın özengisinden asılıp,/Heybeme sevgi doldurdum./Yarınlar atlas yokuş…”
Mükemmel... Nasıl bir yürektir de bu satırlar diziliverdi kaleminize dökülüp. İnanın zevkle okudum ve tekrar ettim. Duygunuza, yüreğinize, emeğinize sağlık. Hayırlı seneler.
Yüreğinize sağlık arkadaşım nefis bir tirad dinledim iç sesinizden.
Siz zamanın özengisinde asılı, ben terkide takılı...
Son derece romantik, fazlaca süslenmiş, klasik kıvamında bir anlatım. Zor yani hocam.(Benim için:)
Kestirme bir insan olarak, kıssadan hisseleri daha fazla benimsediğimden olsa gerek.
Beğeni ile dinler ve okurum fakat yazmayı hiç denemedim. (kabiliyetsizliğimden:)
Kutluyorum ve tam puan veriyorum.
Saygılarımla.