- 1044 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
0081 - YÜKSEK GÖLGENİN ÖVGÜSÜ – İNSANIN ÖNEMİ
YÜKSEK GÖLGENİN ÖVGÜSÜ
"Bu senin için olmak ya da olmamaktır,
Bu senin için yaratmak ya da yaratmamaktır.
Kaba bir güldürüdür, kendi gölgenin arkasındaki tüm varoluşsal sorunlar.
Ve evren senin
küçük not defterindir, ve yaratıcısısın sen onun.
Yaz içine öyleyse, yaratılışın cennetini."
1983
Mahmut DERVİŞ
KISACA
“Gözleri olmayan basit bir yolcuymuşum ben!
Bana ilişkin tek bir harf dahi yokmuş medeniyet kitabında!
Ama ben usul usul dikiyorum ağaçlarımı
Ve de söylüyorum aşk şarkımı!” Mahmut Derviş,
“Ey insanoğlu, sen kendini küçük bir şey mi sanıyorsun? Binlerce âlem sende dürülüdür” Hz. Ali
Semazen, sırtındaki siyah hırkayı çıkararak hakikate doğar, kollarını bağlayarak bir rakamını sembolize eder halde bedeniyle de Allah’ın birliğine şehadet ederek selam verir. Selam, Allah’ın büyüklüğü ve kudreti karşısında hiç olduğunun farkında olarak aczinin idrakinin, büyük bir hayranlıkla huşu ve hudu içinde hayranlığının aşk haline gelişinin, en derin anlamıyla en üstün makam olan kulluk makamına ulaşmanın huzur ve mutluluğunun ifadesi olan öyle baş döndürücü bir olaydır ki o hal, başlayacak olan sonsuzluk bilinciyle dönmenin ateşlenme ânına hazırlıktır. İnsan, kendi etrafında döner. Dünya, güneş, yıldızlar, kendi etrafında döner. Makrodan mikroya her şeyde aynı dönüş…
Dönüş… Kendini buluncaya, Rabbini bilinceye kadar dönüş. Dönüş… Oluştan yok oluncaya kadar dönüş… Yok oluştan var oluşa kadar dönüş… Dönüş, aslına, kaynağa… Yaratılışın çıkış noktasına dönüş…
İnsan, meleklerin kendisine secde ettiği en mükemmel varlık…
“İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerekse yorgun argın, nice uzak yoldan develer üzerinde sana gelsinler.”Kabe’ye değil, ‘Sana!..’ yani insana… İnsan o kadar önemli! Hangi insan? Kendini ve dolayısıyla Rabbini bilen insan…
Kendini bilen insan akıllıdır. İnsanın değerini, insanlık için iyi ve kötü arasındaki farkı bilir. Objektif bakar, olması gerekeni görür ve göstermeye çalışır. Yazı, resim, müzik gibi güzel sanatlar, bu tür kişiler tarafından ustalıkla kullanıldıklarında harikalar yaratabilir. Mahmut Derviş, örgütler ve milletler arasındaki çatışmaları eleştirel bir yaklaşımla şiirlerinde konu ederek fikrini savunmakta, kendince insanın önemli olduğunu vurgulayarak barışçı düşüncenin yayılmasına hizmet etmektedir. Sesini duyurabilmiş, çabası takdir edilmiş, ödüllendirilmiş.
“Ben Yusuf’um ey babacığım
Babacığım, kardeşlerim beni sevmiyor”
Beni aralarında istemiyorlar baba
Bana saldırıyorlar, bana taş atıyorlar
Ve taştan daha acıtıcı sözler söylüyorlar
Ölmemi istiyorlar, ancak bu şekilde benden bahsedebilirler
Bana kapılarını kapattılar ve beni dışarı attılar
Beni aralarından çıkardılar” Mahmut Derviş
Yeryüzünde fitne her zaman oldu, olmakta, kan akıtmaya devam etmekte… Kardeş kardeşe düşman, kutuplaşmakta ve ölümüne birbiriyle uğraşmakta…
İnsan, acınası bir yaratık aslında… Yaratılmış, yetiştirilmiş, herhangi bir nedenle yok edilmeyi bekler vaziyette… Hali, mezbaa avlusunda kesilme sırası bekletilen koyunlardan farksız… Birkaç dakika sonra öleceğini bilmeyen, bir parça ot için tokuşan koçlar gibi birbirini yemekte… O kadar gaflette…
Hayat, sahip olduğumuz en büyük nimet… Sonra akıl, sonra sağlık… Ne yazık ki menfaat için insan hayatı hiçe sayılmakta, insan eti yenmekte… Oysa yeryüzündeki insanlar tek bir ırktır. Adem’le Havva’dan kardeş, Nuh’tan beri tek aile…
Toprak da ne? Ayrılıklar neden? Kim özgür kalma hakkına sahip, kim esir olmaya mahkûm? Yeryüzünde herkese yetecek kadar yer, yiyecek içecek varken işgal neden, sürgün niye? Sınırlar belirli olsa da bayraklar farklı olsa da yaratılanlar aynı, Yaratan bir!
İnsan, Nur’un şavkıyla oluşan gölgeden ibarettir. Varlığı, ışık kaynağına bağlıdır. Işık vurmaktayken var gibi görünmekte, çekilince yokluğa mahkûm olmaktadır. Gölgedir ama sıradan bir gölge değil, Yüce ile yüceltilmiş yüksek bir gölge… Yani meleklerin bile secde ettirildiği eşref-i mahlûkat… Yüksek gölge, şair tarafından bu şiirde methedilmiş. Bakalım nasıl övülmüş!
***
İNSANIN ÖNEMİ
“Olmak ya da olmamak… İşte bütün mesele bu!” Yaşamak veya yaşama hakkının elinden alınması… Işığın sürekliliği veya kesilmesi… Yaratmak ya da öldürmek…
Ne kadar komik bir görünüm! Mezbaha önünde koçların bir parça ot için toslaşması! Kaba güldürü… Acı mizah! Kaldı ki savaşlar, bireylerin arasındaki sorunlardan değil baştakilerin didişmesinden kaynaklanmakta ve olayla hiçbir ilgisi olmayan asker ve siviller birbirleriyle karşı karşıya getirilmekte… Ki onlardan bazı yüksek gölgeler, savaşa ara verildiğinde birbirlerinin yaralarını sarmakta, mataralarındaki suyu bölüşmekteler. Neticede sorun, var oluş sorunu haline gelmekte…
Oysa dünya bizim! Hepimizin! Burada yapılanların not edildiği bir defter hükmünde… Yeryüzünün romanını bizler yazmaktayız. Onu mutluluklarla da ve acılarla doldurmak bizim elimizde. Dünyanın kaderi, niyetlere göre şekillenmekte… O halde neden onu cennete çevirmeye çalışmıyoruz?
Ya bir cennet romanı yazalım ya da kalemi elimize hiç almayalım!
Sorun insanda… İnsanlık, bir inanıştan bir inanışa geçerken kıyamet kopuyor! Dilediğini seç! Neden savaşıyorsun? Bu seferler niye?
Milletler ve bayraklar… Irklar ve özgürlükler… Bayrak, özgürlüğün, huzur ve mutluluğun sembolüyse güzel… Fakat ne yazık ki bu zamana kadar savaşlarda boy gösterdiler. İnsan, o yüce varlık, gölgesinde korunamadı. Kentler harabeye döndü, insanlar paramparça…
Hiçbir güvenlik tedbiri, dünyanın kaderini değiştiremez. Nerden ne geleceği belli değilken onların da yapabilecekleri çok bir şey yok. Ancak aklını başına toplamalı ve barışçı bir yol tutmalı.
Yakıp yok ettiğin kentlerin kalıntılarının, can veren masum insanların cesetlerinin üstünde hiçbir şey olmamış gibi huzurlu bir ülke mi inşa edeceksin? Hükümranlığını ilan edip gurur mu duyacaksın? Sen, zaten sürekli değişmekte olan varlığının efendisi değil misin? Nedir u egoizm? Bu doyumsuzluğun niye?
Lider olma derdindesin, öyle mi? Özgürlük getiriyorsun gittiğin yere… Küçük dağları sen yarattın… Çağ açacak çağ kapacaksın! İdeolojin yutacak diğerlerini…
O zaman… Demek ki sen yeryüzünde yaşamaya layık şerefli bir yaratık değilsin… O zaman terk et dünyayı! Dünya senin değil!
Sorun olan, sorun çıkaran sensin. İntihar et o zaman! Halkların ülkelerinden daha değerliysen, daha büyüksen, oluşturduğun savaş alanlarından daha genişse hırsın, giyotinini kendine kullan! Sen öl! Öldür kendini! Hırsın yesin seni! Kendini zehirleyen bir akrep gibi… Ya da vazgeç kötülükten, can yakmaktan. Varlığından soyun. Çıkar sırtından siyah hırkanı. Huzura çık. Huzurda dur ve selam ver! Önce kendini selamla! Sonra Yaratan’ını… Kendini bil! Rabbini bil! Yüreğinde ara bul O’nu! Bilge ol! Bilgece yaşa ve yaşat artık.
Madem Hıristiyansın, iyi bir İsevi ol! Yönet nefsini Golgotha’ya, Benimle birlikte seyri süluk et! Birlikte çıkalım basamakları… Nefsini çarmıha ger! Bitir bu egoyu! Arın… Madem İseviysen…
Sen insansın! Kâinat senin içinde… Kendi bedeninin saltanatını sür! Ruhunun efendisisin sen. Sürekli değişen var oluşumuzun efendisi… Köze sebebiyet vermeyi bırak! Ateşle oynama, yakma!
Ne kadar büyük bir değişim bu, insan ve insanlık için! Oysa ne kadar daralıyor ve daraltıyorlar çıkış yollarını!
Ne kadar büyük, ne güzel düşünce bu, insan ve insanlık için! Oysa ne kadar daralıyor ve daraltıyorlar yeryüzünü! Devletler, ne kadar büyük topraklara sahip olurlarsa olsunlar, yeryüzünün tamamına sahip olamazlar. O zaman kardeşçe yaşayalım. Aramızda sınırlar olsa da farklı bayraklar altında gölgelenmekte olsak da tek bir ırk olalım gönlümüzce, tek bir devlet… Yeryüzü herkese yetecek kadar geniş ve nimetler bitip tükenmeyecek kadar çok.
***
Ben de aynı düşüncedeyim. Ben de bir yüksek gölgeyim. Sizler de… Hepimiz… Bence… Bence de hepimiz biriz ve çok değerliyiz. Her şeyden değerli… Petrolden, topraktan, taçtan tahtan… Mutlaka çok mutluydu İbrahim Ethem.
Dünyevi ve Uhrevi Mutluluklar…
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0081
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.