- 483 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MESLEK ADLARI
Kargalar ötmeye baslayinca, bülbüller susar. Mevlana
Şöyle bir etrafımıza bakalım; insanlar konuşurken yaptığı işi ifade etmekten adeta utanç duyuyorlar. Nereden mi vardım bu kanıya! Açıklamaya çalışayım.
Kişi terzidir: Ne iş yaptığını anlatırken, “Terzi’yim” demek sanki ayıp bir şeymiş gibi, “Moda tasarımcısı’yım” der. Kişi tezgâhtardır: Tezgâhtar kelimesi yerine “Satış elemanı”; Sekreter, “ Yönetici asistanı”, Berber “Kuaför”, Kapıcı “Apartman görevlisi”, Şöfor “Ula-şım görevlisi”, Boya badana’cı “ Dekarasyoncu “olarak kendini tanıtır. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Her geçen gün yenileri ekleniyor dilimize.
Neden ?
Acaba mesleğimizden mi utanıyoruz? Yoksa aşağılık duygusuna sahibiz de, bunu ka-mufle etmeye mi etmeye çalışıyoruz?
Ben çözemedim bir türlü. Yeni bir meslek türüdür, o meslek türü için yeni bir ad üre-tebiliriz. Bu çok normaldir. Ancak asırlardır kullandığımız “Terzi”, ”Tezgâhtar”, “Berber”, gibi kelimeleri kullanmaktan kaçınmanın başka ne gibi bir izahı olabilir: Utanmaktan başka! Doyurucu bir açıklama bulabilirsem sevineceğim. İşin garibi, ürettiğimiz kelime de, yapılan işi açıklamaktan da uzak. Mesela: “Boyacı, badanacı” yerine kullanılan “Dekarasyoncu” ifadesinin yapılan işi açıkladığını söylemek sanırım güç.
İlginç bir özelliğimizi da belirtmeden geçemeyeceğim. İnsanlar doğarlar ve onlara ebeveynleri tarafından bir isim konulur. Bu isim o kişinin alnına vurulmuş bir damgadır sanki. Onunla özdeşleşilir. İsim ne olursa olsun, beğenelim beğenmeyelim artık o isim bizi temsil eder. Eskiden küçük yerleşim yerlerinde aynı isimde onlarca kişi olurdu. Bu durumda karışıklığa meydan vermemek için, meslekleri de söylenerek o kişiler tanımlanmaya çalışılırdı: Sütçülerin Ahmet, Demircilerin Mehmet, Semerci Süleyman … gibi. Veya “lâkap “ takmak ve kullanmak” çok yaygın idi. Bu anlayış hâlâ devam edegelmekte olup, gittikçe de artış eğilimi göstermektedir. Doktor bey, Hâkim bey, Savcı bey, Hocam, Öğretmenim, Tapucu… gibi meslekleri ile o kişiler anılmaktadır. Bu durumda kişinin ismi ve kişiliği ikinci plâna itilip, meslek daha önemli duruma gelmiyor mu? Kişiliğimizi bu kadar önemsememek çok yadırgayıcı değil mi sizce de? Özellikle son yıllarda, “Hocam “ kelimesinin herkes için çok sık kullanılmaya başlanması oldukça ilginçtir. Kişinin öğretmenlikle, hocalıkla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen “hocam” kelimesi ulu orta kullanılmaktadır Daha da ilginci; topluma örnek olması gereken televizyon yayınlarında da bu tarz hitapların yer almasıdır. Tüm bunlar, insanların isimlerini akılda tutma zahmetine katlanmadığımızın bir göstergesidir.
Meslek mi, kişilik yapısı mı ön plânda gelmelidir? Hemen kişilik cevabını verdiğinizi duyar gibiyim. Ama uygulamada mesleğin daha fazla ön plânda tutulduğunu gözlemleye-biliyoruz. Eskiden beri, kız annelerinin övünme cümlesini burada hatırlatmam yerinde olacak sanırım: “Benim kızımı ne mühendisler, ne doktorlar istedi…” Evlilik gibi çok önemli bir konuda dahi, mesleğin ön plânda geldiğinin karakteristik bir yansıması değil midir? Günümüzde yeni evlenen çiftler hakkındaki ilk sorumuz, mesleklerinin ne olduğu-dur.Yani mesleğin adı her şeyden önemlidir bizim için.
Enteresan başka bir noktayı da belirmeden geçemiyeceğim. Aracınıza sigorta yaptır-mak istiyorsunuz. Herhangi bir sigorta acentasına gidiyorsunuz. Bir bayan sekreter ve de bir acenta sahibi olmak üzere, toplam iki kişinin çalıştığı bir iş yeri. İşinizi yapıyorlar, ayrılırken sigorta acenta sahibi, size kartını veriyor. Karttaki ismin altında, ünvan olarak “Genel Müdür” yazıyor. Hayretler içerisinde kalıyorsunuz. Müdürleriniz nerede? Çalışanlarınız nerede? diye sormak geliyor içinizden. İnsanlarımız neden böyle bir aşağılık duygusuna sahip. Oraya genel müdür yazınca kendi kendine bir paye vermiş oluyor. Bir bakıma kendi kendisini tatmin etmiş oluyor. Neden?
Neden olduğumuz gibi görünmekten korkuyoruz? Maskesiz dolaşamıyoruz. Sözlerimiz, davranışlarımız hep yapma, sahte. Bir de bunu yazılı hâle getirerek iyice perçinliyoruz. Yukarıdaki veciz cümlede, Mevlana, asırlar öncesinden sesleniyor… ve gerçekten bülbüller sustu. Ne yazık!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.