- 1223 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
HER ÖĞRETMENİN BİLGİ İÇ AÇILARININ TOPLAMI, KÜLTÜREL DIŞ AÇILARININ TOPLAMINA EŞİT MİDİR?!’’
Öğretmen,memur’mu olmalı? Mutlu mu? Sorusunun sosyo psikolojik cevabı aslında çok nettir. 23 Nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramını kutladığımız bu günde ilk öğretmen ve bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır... sözünün karşılığında gözümüzün ışığı olan eli öpülesi öğretmenlerimizin ve onların öğrencilerinin sosyal ve psikolojik durumuna bir göz atalım.
Gerek öğrencilik yıllarımda gerekse sosyal hayatımın çeşitli dönemlerimde karşılaştığım öğretmen profilleri hep iki türde olmuştur.
Karşılaştığım ‘’Birinci profildeki öğretmenler öğretmenliği bir meslek olarak değil yoğun bir kişisel çabayla kutsal bir görev olarak gören ve öğrencilerinin her biriyle ayrı ayrı ilgilenip onları geleceğe hazırlayan ve onunla mutlu olan bu doğrultuda kendisini sürekli yenileyen donanımlı ve idealist öğretmenlerdi.
İkinci profildeki öğretmenler ise öğretmenliği memurluk sınırlarında gören, öğrenci eğitimini mesai saatleri içerisinde ve şablon tanımlamalar üzerinden ezberci bir dil kullanarak bilgiyi aktarmayı benimsemiş öğretmenlerdi.
Her iki öğretmen profilinin tanımlanabilir en temel ayrışım noktası şuydu; Birinci öğretmen örneğinde öğretmenin bir çiçeğin özü olduğu ve o özünden faydalanmak isteyen öğrenciler de o çiçeğin etrafında uçuşan bal yapmak isteyen arılar olarak tanımlanabilirken.
İkinci öğretmen profilinde ise değişime ve gelişime kapalı despotik bir anlayışa sorgulamayı reddeden paydos zili çaldığında tahtadaki problemi çözmeden elindeki tebeşiri bırakıp öğrenciden önce sınıfı terk eden. Tükenmişlik sendromu yaşayan mutsuz ve çatık kaşlı, öğretmenin öğrencileri ile olan ilişkileri kendisini gördüğünde etrafa kaçışıp uçup giden güvercinler olarak tanımlanabilir.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yaptığı şimdiye kadarki en kapsamlı küresel eğitim araştırmasında Türkiye nitelikli eğitimde 76 ülke arasında 51. sırada yer alıyor.
Sıralamada ilk beş de Asya ülkeleri, son beş sırada ise en fakir Afrika ülkeleri var.OECD bu istatistiği 76 ülkedeki sınav sonuçlarını temel alarak yapmış bu kıyaslama aynı zamanda, eğitim ve ekonomik büyüme arasındaki bağlantıyı yani eğitim kalitesini gösteriyor. Kısacası ülkemiz eğitim kalitesinde dünyanın en kötü 25 ülkesi arasında.
Mustafa Kemal Atatürk’ün istediği gibi ilimle ve bilimle donanmış sorgulamaktan korkmayan kendi öz kültüründen ve geleneklerinden utanmayan fikri hür vicdanı hür nesiller yetiştirmek için, lütfen öğretmenliği devlet kurumuna kapak atacağı güvenceli bir iş ve memurluk olarak görenler değil. Öğretmenliği kutsal bir görev olarak gören idealist insanlar yapsın. Yapsınlar ki, bu ülke statükocu anlayışa sahip ileri yaşlarına rağmen hayatı küçük bir çocuğun algılama seviyesinde yaşayan insanların devlet yönetimindeki olumsuz etkisinden ve hantal bürokrasiden kurtulsun. Öğretmenliği o idealist insanlar yapsın ki, çocuklarımız bu ülkenin kurucusunun işaret ettiği ve hedef gösterdiği ‘’muhasır medeniyetler’’ ölçüsüne ulaşmış bir ülkede öz güven duygusunu geliştirmiş, özgürlüğün tadını çıkaran mutlu ve mesut bireyler olarak yaşasınlar.
Atatürk’ün, ülke ve dünya çocuklarına hediye ettiği 23 Nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı kutlu olsun.
Serhat BİNGÖL. 23.04.2017
YORUMLAR
Sevgili Serhat!
Ben bu yazıyı akşam okudum.
Bu yazı okuyup geçilecek bir yazı olmadığından
sabah bir daha sindirerek okur sonra yorum yazarım diye düşündüm.
Güzel benzetmelerle bezenmiş, anlamlı bir yazı.
Türkiye'nin bir gerçeğini oya gibi işlemişsin.
Bayılırım böyle yazılara. Hele bir de böyle güzel yazılırsa...
Öperim gözlerinden.
Anlamlı bir gün de anlamlı bir yazı.
Serhat BİNGÖL
Bu satırları yazarken ilk okul öğretmenim geldi aklıma. Bir konuda başarısız olursak parmak uçlarımızı birleştirir kalın bir tahta cetvelle sert bir şekilde vururdu ve saatlerce parmaklarımızın acısından kalemi tutamazdık. O zamanlar çocuk olduğum için pek anlamasam da şimdi düşünüyorum da bu yaklaşım ne kadar sağlıklı bir eğitim olabilir ki?!’’ yani çok ciddi psikolojik destek alması gereken bir insana ülkenin eğitim görmesi gereken çocukları teslim edilmişti. Derin düşünüldüğünde gerçekten dehşet verici bir şey, okul eğitimi süresince o veya benzeri şekillerde şiddete maruz kalan bir çocuk nasıl sağlıklı bir birey olabilir. Kaldı ki, bilgi aktarım kapasitesi de oldukça düşük bir öğretmendi. Aile büyüklerim eğitimli ve duyarlı insanlar olduğu için olayı anlayıp duruma hemen müdahale ederek, okul müdüre rica edip beni başka sınıfa aldırdılar. Ben şanslıydım ama diğer çocuklar?!’’
Nihayetinde eğitim konusu her boyutuyla gerçekten çok önemli bir mesele.
Değerli yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim Abim.
Saygı ve sevgilerimle ellerinizden öperim.
Türkiye de aldığı eğitimde çalışan sayısına da bakmak gerekmektedir. Ihtiyaca göre açılan eğitim kurumları yerine sanki birilerini iş sahibi yapmak için açılan üniversite dolu. Mezun herkes bulabildigi işte asgari ücret ile çalışıyor. En kısa yol öğretmen olmak bir de ücret ve zaman farkı var. Yarım gün. Alakasız bölümlerden öğretmen olunca verim de düşüyor.
Saygılarımla
Fatma Oral tarafından 4/24/2017 1:58:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Çok doğru. Artık ne öğretmen ne de öğrenci olması gerektigi gibi. Fedakar öğretmenler ise yirmi yıl öncesinde kaldılar. Malesef istisnalar durumu kurtarmıyor.
En başta eğitim sorunumuz ele alınması gerekirken sıralamaya bile konulmadı. Reis simdi yani on bes yıl sonra "artik eğitime el atacağız" diyor. Eh biraz geç kalmadınız mı? Heba olmuş bir nesil geldi yetişti. Hangi sistemi denedilerse bizde tutmadı. Ya beceremediler ya da neticeyi beklemeden bir yenisine geçtiler. Boyle bir sistemde öğretmenden çok sey beklememek gerek.
Hayırlı kandiller Serhat Abi. Selamlar.
Serhat BİNGÖL
Özetle şunu söylemek istiyorum öğretmenin teorik bilgileri kültürel birikimiyle özleşmediği sürece yani başka bir ifadeyle sanatsal eğilimi olmayan bir öğretmenin kaliteli ve nitelikli öğrenci yetiştirmesi pek mümkün değildir.
Aynur kardeşim yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Dip not: sayfaya erişimde sorun olduğu için yorumunuza cevabım geçikti bu nedenle gecikmelide olsa sizinde kandiliniz mübarek olsun.
Saygı ve sevgilerimle.
Güzel ve gerekli bir konu olmuş.
Ben de Karacaoğlan'ın "Ben de güzel sevdim kendi halımca" demesi gibi,bu alana yarım asırdır kafa yormaktayım.Kısaca şunları paylaşmak isterim.
1-Öğretmenliğin saygınlığını öne çıkarmalı,en azından Gandhi'nin "Kendimize olan saygıyı biz vermezsek,kimse elimizden alamaz" şiarına /kuralına uymak için çaba gösterilmeli,
2-İyi bir öğretmenin,genel kültür,pedagojik formasyon ve alan bilgisine sahip olması gerektiğine inanarak,"Orion" yıldızı gibi kendimizi yenilemeyiz.
Alan bilgisini de bir Tibet atasözünde anlamlandırmak mümkün:"Tabak yıkayıcısı isen,tabak yıka."
Pedagojik formasyonu da çocukların dünyalarına "yolculuk" etmek gibi düşünebilmeliyiz.Peki ya genel kültür?
Bu konuda iki üniversite epey emek harcayıp,dört dersle bunun verileceğini karara bağlıyorlar.
-Felsefe,tarih,psikoloji ve edebiyat.(Harvard ve Cambridge)
Bu iki üniversiteye gidecek halimiz yok ama yaptıklarından örnek almak elimizdedir.
Bu dört "ders de" bize ışık tutabilmeli derim.
En az 20 bin öğretmenle de mesai yapma şansını yakalayan eski bir eğitimci olarak gözlem ve kanaatlarım kısaca budur.İstanbul Ataköyden Mardin Dargeçit'e,İzmir Bostanlı'dan Giresun Dereli'ye kadar tanıklığımla diyebilirim.
Serhat BİNGÖL
Hocam öğrenci olduğum yıllarda okulumuz da öyle donanımlı öğretmenlerimiz vardı ki, adeta yürüyen kütüphane gibiydi. Emin olun, hocamız okul binasından bahçe kapısına gidene kadar etrafını halkalar halinde örenciler çevirir herkes bir şeyler sorardı ya da en azından ayak üstü de olsa iki satır sohbet etmek isterdi. O hocalarımız da büyük bir olgunlukla her öğrencisiyle ayrı ayrı ilgilenirdi. Açıkçası bizlerin masal kahramanlarıydı.Bu gün anlıyorum ki onları ayrıcalıklı kılan en önemli özelikleri belli kalıpların dışına çıkıyor olabilmeleriydi. Yani yeri geldiğinde kıyasıya siyasi sohbetler bile yapabiliyorduk. Nihayetinde o her biri ayrı bir değer olan hocalarımız on iki eylül zindanlarında çürüdüler ve bir çoğunun öğretmenlik hakları ellerinden alındı.
Geriye kalan öğretmen profilde sistemi sorgulamayan yazımda da belirtiğim gibi paydos ziliyle elinde ki tebeşiri bırakıp öğrenciden önce sınıfı terk eden öğretmen profilini oluşturuyordu.
Ana muhalefet partisi liderinin öğretmeni aynı siteden komşum bir gün kendisine hocam Kemal beyi pek iyi yetiştirememişsiniz diye takıldım onun da esprili cevabı imkanlarımız bu kadardı oldu..:))
Konuşacak ve paylaşacak çok şey var ama yorum köşesinden daha fazlası pek mümkün olmuyor.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederiz.
Saygı ve sevgilerimle.
hocam,
cok onemli bir konuyu islemissiniz, sagolun. ogretmenligi memur olarak gorenlerden fazla egitim sistemini degistirmeyenler, yenilemeyenler yani milli egitim bakanlari arizalilardir.
bilgiclik taslamiyorum; yurt disinda yasayip egitimimin yuzde 90 yurt disinda aldigim icin karsilastirma yapabiliyorum.
soyle ki, Hollanda egitim sisteminde ogrenciler birincisi kabiliyeti dogrultusunda
, ikincisi ise istedigi, sevdigi bir meslegi secer. ben de kabiliyet ve istek uzere bir meslek sectim, 27 yildir severek meslegimde calisiyorum.
iyi geceler hocam,
abdullah
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederiz.
Saygı ve sevgilerimle.
Değerli kardeşim, bir öğretmenin en önemli özelliği 'uzağı görebilme' olmalı sanıyorum...
Uzağı ise, yaşadığı ülkenin ve kültürün bütün olumsuzlukları ile kısıtlılıklarına rağmen okuyup, anlama kaygısı taşıyan kişi (Öğretmen) görebilir...
Görme bilinci, fikir alış verişini, dinleme terbiyesini ve ifade edebilme tutkusunu koşullar...
Ne yazık ki, öğretmenleri tanığım kadarıyla, bizim öğretmen tipolojimiz bundan çok uzakta...
Aslında mutsuzluğunun temelinde de bu varken, sorunun çözümünü başka yerde arar; bir nevi bunaklık veya zihinsel bulanıklık...
[Bir yoruma yazdığın cevaptaki örnek bu durumu açıklamıyor mu?...]
Dedim ya, tanığım kadarıyla, genelde dinleme terbiyesinden, dialog kültüründen, ifade etme tutkusundan yoksun bir tipoloji bu...
Eee, şimdi bu tipoloji, uzağını görmek zorunda olduğu gelecek kuşağa nasıl rehberlik yapsın?...
Selam ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederiz.
Saygı ve sevgilerimle.
"Hiç bir şey olamazsan bari öğretmen ol!" Bu talihsiz sözü kullanan başka toplumlar var mıdır acaba? ÖĞRETMEN benim için Yaradandan sonra gelen en kutsal kavram. Bir toplumun geleceği onların açtığı ışıklı aydınlık yolda yürümekle mümkündür çünkü. Öğretmen de sahip olduğu bu kutsal değere layık olmalıdır hiç kuşkusuz.
Harika bir yazı.
Kaleme alan o güzel ellere sağlık.
Selam sevgi ve Kutlama tebriğimi yolluyorum çok değerli Serhat BİNGÖL Hocam.
Serhat BİNGÖL
Sevgili hocam bu tür insanlar yüzünden Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) yaptığı şimdiye kadarki en kapsamlı küresel eğitim araştırmasında Türkiye nitelikli eğitimde 76 ülke arasında 51. sırada yer alıyor.
Sıralamada ilk beş de Asya ülkeleri, son beş sırada ise Afrika ülkeleri var.OECD bu istatistiği 76 ülkedeki sınav sonuçlarını temel alarak yapılan kıyaslamanın, eğitim ve ekonomik büyüme arasındaki bağlantıyı ve eğitim kalitesini gösteriyor. Yani ülkemiz eğitim kalitesinde dünyanın en kötü 25 ülkesi arasında. Buna kişi başına düşen milli gelirdeki durumumuzu hiç katmıyorum bile. Gerçekten çok ama çok düşünülmesi gereken bir durum.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Saygı ve sevgilerimle