- 428 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
-AYRIKSI YÖNLERİYLE BİR FİLMİ OKUMAK-(*)
Bazı oyuncuları belirli bir film türüyle özdeşleştirmek mümkündür. Sonra bir gün farklı tarz bir filmde izlediğinizde şaşırabilirsiniz de. Sözgelimi aksiyon filmlerinin vazgeçilmezidir. Günün birinde bir de bakarsınız bir komedi ya da siyasi veya sosyal içerikli bir film. Örnek mi? Arnold Schwarzenegger’i bir dönem Komando, Barbar Conan, Terminatör gibi hareketli, vurdulu kırdılı filmlerde izledikten sonra Kızıl Ateş ve İkizler gibi mizahi özellikleriyle öne çıkan filmlerdeki rolleri ne kadar da sıra dışı ögelere sahiptir.
Bu tarz oyunculuğun öne çıkan diğer bir ismi de Slyvester Stallone olmaktadır. Aksiyon sinemasının bir başka efsanevi yıldızı değil midir? Ününü önemli ölçüde Rocky ve Rambo serisine borçlu olduğunu söylersek herhalde mübalağa etmeyiz. Sonra bir gün Estelle Getty ile başrolü paylaştığı “Dur! Yoksa Annem Ateş Edecek” ne kadar da farklı gelir. Bir komedi filminin ögeleri devrededir artık. Polis olan oğlunun güvenliğinden endişe eden aşırı korumacı anne tiplemesi filme renk katacaktır. Açıkçası anne, evladına düşkünlüğün cılkını çıkartmaktadır. Tabi Estelle Getty genel izleyici için 1980’lerin meşhur güldürü dizisi “Altın Kızlar” ile de bildik bir figürdürde daha ziyade Slyvester Stallone’nin zihnimizde oluşan profili açısından aykırı bir film oluşturmaktadır.
Ancak Stallone’nin daha öncesine ait ve o denli bilinmeyen bir filmi vardır ki, içerdiği ögelerle aktörün filmografisinde farklı bir yere oturmaktadır. Hangisi mi? “Kamyoncu”. Oyuncunun gençlik dönemine ait bu film konusu itibariyle 1930’lar Amerikasının ekonomik kriz süreci ve getirileri üzerine kuruludur. 1980’lerin ikinci yarısında izlediğim bu film iki savaş arası dönemin ekonomik ve sosyal koşullarına değinen siyasi mesajları olan bir film olarak karşımıza çıkar. Dönemin Amerikan ekonomik ve sosyal yapısı vahşi kapitalizm olgusu temelinde verilirken sendika-mafya ilişkileri öne çıkmaktadır. Film bir bakıma erken dönem Amerikalı öykü yazarı Jack London’un kapitalist sistemi algılayış biçimini ve kavramlaştırmalarını da akla getirebilir.
Açıktır ki, film o güne kadar izlediğim Stallone filmlerinden sonra çizgi dışı nitelikler taşımaktadır. Kim bilir, oynadığı dönemde bir gazetemizin tanımlayış biçimiyle bu farklılığı ortaya koymak mümkündür belki de. “Stallone’nin tek solcu filmi” Şeklindeki değerlendirme doğrusu bugünden bakarak anlaşılabilecek gibi durmuyor. Peki, nedir anlaşılması gereken?
Açıkçası Soğuk savaş döneminin doğu-batı, sağ-sol kutuplaşması ekseninde Stallone genellikle Amerikan sistemini temsil eden filmlere imza atar. Bir nevi sağ tandans izlenimi verir hani. Mesela Rocky 4’de kahramanımız Dolph Lundgren’in canlandırdığı insanüstü özelliklere sahip Sovyet boksörünü (ki savaş makinesi demek daha doğru olmaz mı?) imha etmeyi başaracaktır. Ya da, Rambo 2’de Amerikan emperyalizmini Vietnam’da düştüğü bataktan adeta tek başına çıkarır. Yine dönemin batı dünyasının perspektifine göre biçimlendirilmiş bir anti-Sovyet mesaj karşımızdadır. Hatırlarsınız filmde Amerikan sistemi kahrolası bürokratler imgesiyle verilmektedir. Bir bakıma bir devrin Amerikalı gazeteci ve diplomatı William Lederer’in "Davar Millet" ya da "Çirkin Amerikalı" gibi eserlerinde resmettiği iyimser bir Amerikan Emperyalizmi imgesi de akla gelebilir. Hani neredeyse gaflet neticesinde yaptığı hata ve sorumsuzluklarla dünyanın dört bir yanında düşman kazanan Amerika kavramlaştırmasından söz edilebilir. Rambo 3’de ise yine dönemin Amerikan-Sovyet kutuplaşması dairesinde İslam dünyasına dönük teskin edici mesajlar verilir. Şüphesiz Afganların yanında yer alan kahramanımız bizden biri dairesinde, olabilecek en sempatik Rambo olmalıdır.
Bütün bu filmlerde bir şekilde Amerikan emperyalizmini tolere eden bir karakter karşımızdadır. İsterseniz durumu algılamak açısından şöyle bir jargonu değiştirip bu filmleri günümüz şartlarında yoklayalım mı? Bugünün neredeyse tek kutuplu dünyasında aynı filmler 1980’lerdeki lezzeti verir mi? Yoksa kabak tadı mı verir? Demem o ki, yine iyimser bir Amerikanizm algısı oluşturabilir mi? Hatta Rocky ve Rambo serisinin son yıllarda çekilen yeni filminden ben kendi hesabıma o eski tadı alabildiğimi söyleyemem.
Ancak yine de, Slyvester Stallone’ye haksızlık etmeyelim derim. Hani “Kamyoncu” adlı filmin döneminde aktörün tek solcu filmi şeklinde tanımlanmasından söz ediyorum. Bilakis Stallone’nin sosyal içerikli filmleri de yok muydu? Sözgelimi Rocky serisinin ilk filmini nasıl değerlendirirsiniz? Yoksul ve kimsesiz bir boksörün yükseliş öyküsü dokunaklı değil miydi? Filmin eleştirilebilecek temel ögesi Apollo Creed’in temsil ettiği şowman karakterde saklıdır. Gerçekte Amerikan sistemi içerisinde boks asıl zenciler için yoksulluktan ve güçsüzlükten kurtulma aracı olmalıdır. Buna rağmen sokaktan gelen adamın mücadele öyküsü serinin en dikkate değer filmini önümüze koyar.
Yine, Rambo serisinin ilk filminde de benzer bir sosyalizasyonu görebiliriz. Vietnam’da savaşan askerin döndüğünde yaşadığı uyumsuzluk kadar toplumun onu algılayış biçimindeki çarpıklıklar öne çıkmaktadır. Evet, bir kasabada şerif ve adamlarının temsil ettiği emniyet sistemini tek başına yerle bir etmesini hatırlarsak John Rambo’nun biraz fazla uyumsuzluk yaşadığı da söylenebilir. Ancak filmin modern savaş makinesinin insanlar üzerindeki yıkıcı etkileri yanında toplumun gözünde kahramanların yeri yada bu kahramanların saygınlık derecesi üzerinden okunması da mümkündür.
Diğer yandan “Zafere Kaçış” ünlü oyuncunun hatırlayabileceğimiz ilgi çekici bir diğer filmidir. Slyvester Stallone’nin yanı sıra Pele ve Ardilles gibi belirli bir devrin ünlü futbolcularınında rol aldığı filmde 2’inci Dünya Savaşı yıllarında müttefik askerlerinin Nazilere esir düşmesi konu edilir. Final bölümünde ise Amerikalı askerlerden oluşan bir takımla Alman Milli takımı arasında maç yapılması heyecan dozunu yükseltir. Devre arasında Amerikalı askerler soyunma odasından kaçabilme şansına sahipken kalıp ikinci yarıda sahada mücadele vermeyi tercih ederler. Maç sonunda ise müttefik askerlerini zafer beklemektedir. Açıktır ki, film emperyalist Amerika imgesinden ziyade Nazi Almanyasına karşı negatif mesajları dairesinde de okunabilir.
Bu durumu değerlendirirken benzeri içeriğe sahip başka bir örneği ortaya koyarak mukayesemizi sanırım taçlandırabiliriz de. Uruguaylı yazar Eduardo Galeano “Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri” adlı kitabında; yine 2’inci Dünya Savaşı yıllarına dair bir öyküyü anlatır. Almanya, Sovyet Rusya coğrafyasında ilerlemektedir. Tiflis kenti Nazilerce işgal edilir. Kentteki dokuma işçilerinden oluşan bir takımla Alman askerleri arasında maç düzenlenir. İlk yarıyı Tiflisli işçilerin takımı önde bitirir. Devre arasında Nazi komutanı Rus takımını ikaz eder. İşgal ettikleri topraklarda mağlup olamayacaklarını nazikçe hatırlatır. Buna rağmen ikinci yarıda Tiflisli dokuma işçilerinin takımı gol atmaya devam eder ve netice itibariyle de maçı kazanırlar. Maç bitiminde ne mi olur? Tiflisli işçiler kurşuna dizilirler. Elbette milliyetçi duygular her millette yeşerebilir. Ancak Soğuk savaş döneminin siyasi konjonktürü içerisinde bakarsak benzer iki örnekten kapitalist dünyada daha olumlu duygularla karşılanacak olan hangisidir acaba? Demek istediğim örnekler benzer hatta aynı da olsa zaman-zemin düzleminde jargon derhal değişebilmektedir.
Açıkçası, ünlü Amerikalı aktör Slyvester Stallone’nin kimi filmlerine bu gözle baktığımızda sosyal içeriğin öne çıkması da mümkündür. “Kamyoncu”da da ekonomik kriz şartlarında işçi kesiminde sendikal mücadeleler elbette dönemsel siyasi engellerle çerçeveli olarak verilmektedir. Aynı zamanda sisteme karşı eleştiri salt sosyal düzlemde değil politik motifler dairesinde ve muhalif bir tavırla birlikte ele alınmaktadır.
Kısacası bildik rollerde izlemeye alıştığımız bir oyuncu, Slyvester Stallone’nin “Kamyoncu” adlı filmi misali belirli bir dönemde filmografisinin dışında kalan sıra dışı bir filmde ya da rolde karşımıza çıkabilmektedir. Bu bağlamda aldığımızda hem dönemsel bir jargonu, ideolojik tanımlamayı ele almak hem de belgesel zemine oturan bir filmden tat almak adına kaçırılmaması gereken bir fırsattan sözedebiliriz.
L.T.
(*) Ayrıksı: Benzerlerinden ayrı olan, bambaşka, apayrı...
YORUMLAR
Sevgili Levent bey hiç sevmediğim yazarları,politikacıları okuttunuz kaleminizden .Şimdi de en sevmediklerimden bir aktörün sizin pencerenizden duruşunu okudum. Mahir bir kalem olmak böyle bir şey sanırım. En ilginç yönü de bahsi geçenleri sevmiyor olmama rağmen okurken zevk almam. Tebrik ederim ..
Not: Latin Amerika'nın sancılarını duygusal bir yazardan okumak için önerdiğiniz kitap on numara
Sevgilerimle...
levent taner
Benimkiler yolun başı hiç kuşkusuz
Gençlik yıllarımda izlediğim antin kuntin oyunculardan bile birkaç kare yakalamışım demek ki
Bu arada sevmediklerinizi benden okumanız bahsi okul yıllarıma götürdü beni usulca
Bir öğretmen vardır sevmediğiniz dersi sevdirir, bir öğretmen de vardır sevdiğiniz bir dersten soğutur sizi
Ben ikincisi olmayayımda, ilki sizin gönlünüzün güzelliği derim
Katılım ve katkınız beni fazlasıyla onurlandırdı efendim
Saygı ve selamlarımla...
Değerli yazarım;
Evet her dönemin filmi ayrı;
Değişmeyen yukarıdakiler aşağıdakiler!
Silahın namlusu görünür hep tutanı değil!
Tüm bilboartlara Dikkat. Emperyalizim her şeyi kullanabilir! yazmak ve bunun da filmini çekmek lazım...
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
...
Saygılarımla
İpekyildiz tarafından 5/12/2017 11:13:26 AM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Kıymetli varlığınızla sayfamı şereflendirdiniz her dem olduğu gibi
Size de mutlu hafta sonları dilerim
Saygı ve selamlarımla...
Bir üst dille yazıyorsun dostum. Seviyemize in lütfen....
Genel kültürün çok iyi ama bu demek değildir ki anlaşılacaksın ...Ben dilini seviyorum bunuda not düşeyim.
levent taner
Arz ettiğin gibi anlaşılmak temel bir kriter
Dünyanın en mantıklı fikirleri anlaşılmazsa hiçbir değer ifade etmez
En paha biçilmez mücevher anlayanı, alıcısı yoksa bir nevi neye yarar hani
Ne var ki, bu sayfada en son seviyesine inmem gereken kalem erbabı arasında sen varsın
Kendimi dev aynasında görmeksizin senin seviyene inemem açıkçası
Velhasıl-ı kelam
Katılımın her dem kıymetli azizim
Saygı ve selamlarımla...