- 753 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
0078 - KEN 'D' AĞIT - YA AĞIT YA DAĞIT
KEN ’D’ AĞIT
"beni taralı saçlarımdan bezdiren güzel rüzgarım
el birlikçe katiliyiz güzellerin
mütesadif battık be
en güzel yerine mavi dünyanın
hay kızın camları kararttığı çeşmenin aydınlığına
huy canın çıkmasına yakın
hey gitmeyesin tuttu de mi..."
İbrahim ADEM
’Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu.’
’Nefsini bilen, Rabbini bilir.’
Ken: Bilmek, tanımak…
YA AĞIT YA DAĞIT
İki seçenek vardır. Ya kendini dağıtacak, ya da kendini bilecek, dolayısıyla Rabbini bilecek; ölmeden önce ölerek, kendi ağıtını kendisi yakacaktır.
Beni taralı saçlarımdan bezdiren gençlik rüzgârım! Hey gidi kavak yellerim hey!.. Hey, güzel kaderim! El birliğiyle katlettik güzelleri, güzellikleri, yapılması emredilenleri. Tesadüfen, mavi dünyanın en güzel yerine battık, kendimizi de iki dünyamızı da mahvettik!
Hay Allah! Kız, odasının ışığını söndürdü, camları kararttı. Can çıkar, huy çıkmaz. Canım burnuma gelmiş… Bir mızrak sokulmuş sanki, ucu ağzımdan çıkmakta… Gırtlağımı uzattıkça uzatıyor! Ne işin var, nefsinin peşinde? Çeşmenin aydınlığına gitsene, O/Nur/lu tarafa! Hey, arsız nefsim! Git, bir abdest al! Yun, yıkan, tövbe et, ibadetine bak! Gitmeyesin tuttu de mi?
Yanlış değil bu anlam, birkaç kelime eksik olsa da… Anlayan anlar, nasıl olsa. Akıl lazım değil! Bilginizi kendinize saklayın! İki yazıcı melek katlarından inmiş, her halimi izlemekte, yapmakta olduğum her iyiliği, her kötülüğü kaydetmekte... Bunun bilincindeyim. Ayağımı denk almam için bu yeter bana!
Bizim örf ve adetlerimiz vardı. Az uz şey değildi onlar, iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa dair! Kızlarımız vardı. Teliyle duvağıyla baş göz ederlerdi. Onlar gelinlikle girdikleri koca evlerinden ancak ama ancak kefenle çıkarlardı! Allah’ım! Ne müthiş bir töredir, nasıl bir gerilimdir, bu!..
Sert bir sabahın inkâr edilemeyen, karşı çıkılamayan, söz götürmez çukuruna düştüm. Neler geçti başımdan!
Bir uzun ince yoldur, hayat. Bazen apaydınlıktır, bazen de kapalı, çok bulutlu… İşte öyle karamsarlıklar içindeydim ki bir sabah, bulutları yararak sen geldin, geliverdin ansızın! Geçmiş değildin. Geçmek bilmedin. Yıllarca estin başımda ama geçmişiydin hayatımın. Tüy kadar ağırlığın yoktu, düşerken. Işıklar yansıyıncaya kadar, bir flaş parlarcasına, öyle bir anda yaşandı ve bitti sanki aramızdakiler. Neden yaşattırıldı ki bize bunlar? Sanki ne sen sendin, ne de ben, ben… Başka bir sen ve bendi sanki yaşayanlar. Sen kimsin? Ben kimim? Kimiz bizler? Kendimizi biliyor muyuz? Neden yaratıldık? Buna ne gerek vardı? Neden geldik dünyaya? Ne yapmaya? Sonra ne olacak? Nasıl birer akıbet beklemekte her birimizi?
Ah! Ne kadar günahkârım ben! Yerim yatağım yok!.. Beni iyi yere gömerler mi sanıyorsun? Mezarımda rahat yatırırlar mı? Nefsime de sana da zulmettim! Bu günahkâr kollarım, iki yanıma geldi, ıslah oldum, nihayet. Yani öldüm, ölmeden önce öldüm. Nefsimi öldürdüm, öldürebildim nihayet. Kolay olmadı. Haydi, öv beni! Kutla!
Alnımı, denk ettim toprak seviyesine. Alnımı secdeye koydum, O/Nur/la! O yatkın sevdaya tutuldum, o Allah aşkına!
İkimizi aynı mezara koyarlar mı sanıyorsun? Orada bile yan yana yatırılar mı? Mümkün mü böyle bir şey!..
İki kez vurulmaya değer! Ey sevgili! Biri sanaydı, bitmedi, bitmeyecek! Biri de O’na! Allah’a!.. Kanmışsam, kanmışım işte! Gençlik! Üzülmek faydasız. Oldu bir kere! Hem dert değil bana! Gerçekten dert değil!
Boş ver sen de üzülme! Salıver kendi feyline! Koyver küçük rüzgârları! Es gönlüme gönlüme! Estir kavak yellerini!
Tara saçlarını, dök omuzlarına! Korkma, çık fırtınaya, kasırgaya! Germe sırtını! Utanma, sıkılma! Korkma! Ne yaptık, ne yapıyoruz ki biz? Sevin biraz!
Kendimizi de biliriz, Rabbimizi de…
O zaman? Sevinin biraz!
Dünya ve Ukba’da Sevinenlerden Olmak umuduyla…
***
Onur BİLGE
ŞİİRT FISILTILARI - 0078
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.