- 887 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
0075 - O KORKUNÇ MAHARET - MEDET
O KORKUNÇ MAHARET
"(yol)
Ben bir yanılgıyım
İlerleyen zehrin
Azalan nefesin
Şaşıran ibrenin sebebi
İncirin kalbinden söküldü ilkin
Ümidim, inancım, çocukluğum
Gözlerim
Ummak sıkıntısı bana kimden kaldıysa
Düşüşüm ondan uzun, yenilgim ondan
Toprak da mı yetmez boşluğu azaltmaya"
(İtibar Dergi, sayı 43)
Elif NURAY
MEDET
Ben baştan sona hatalıyım, günahkârım. Çünkü melek olarak değil, insan olarak yaratılmışım. Masum değilim. Bir ben değil, hepimiz günahkârız. Kusursuz kul olmaz. İsmet sıfatıyla sıfatlandırılmamışız. Peygamber değiliz.
Yavaş yavaş öldürmekte çekmekte olduğum azap beni… Damarlarıma zerk edilen pişmanlık ıstırabının tesiriyle ağır çekim ölüyorum. Sayıyla teslim edilen nefeslerimin çoğunu umarsızca sarf ettim. Geriye çok azı kaldı, biliyorum. Sonun yaklaştı, pusulam şaştı. Ümidim kalmadı artık. Hiçbir şey beklemiyorum hayattan. İnsanlara da kendime de inancımı kaybettim. O tertemiz çocukluğumu, o masum bakışlarımı yitirdim. Onun için şaşırdım yolumu.
Böyle değildim eskiden. Gülümseyerek bakardım yaşama… Geleceğe umutla… Ne umdum ne buldum hayattan! Birer birer kırıldı ümitlerim.
Bu hale gelmemin sebebidir ummak… Ummak ve beklemek… Hırs ve tamah… Nefsani arzular… Her biri birer ateş parçası, birer kor… Onlara ulaşmak ne kadar zor!.. Sonu hayal kırıklığı... Hüsran…
Bu hırs ve tamah, sonundaki hayal kırıklıklarıyla birlikte annemden miras kaldı bana. Devenin yazgısı tuzda, ananın yazgısı kızda olurmuş. Ona da anneannemden intikal etmiştir mutlaka. Geriye gide gide Havva’ya, oradan da Adem’e dayanır. İnsanoğlunun gözü doymaz. Ancak yere aktığında, içine toprak dolduğunda doyar; o kadar derin bir açlık çukurunu dolduracak kadar toprak bulunabilirse!
Nasıl da havalanmışım! Ne büyük bir hırsım ve ne çok beklentim varmış! Nasıl da yenik düştüm hayata! Ne kadar yüksekten düştüm!.. Sanki Güver Uçurumundan aşağıya… O kadar yükseklerden o kadar derine ki aradaki mesafeyi azaltmak için toprak dökülecek olsa o kadar dolgu malzemesi bulmak mümkün değil! Onun için kısa zamanda olmadı ayaklarımın yere değmesi.
Arabalar, evler, mallar mülkler… Arsalar, tarlalar… Yapılar tapular… Birer kâğıt parçasından ibaret hedefler… Ulaşıncaya kadar cazip, ulaştıktan sonra sıradan… Üstelik başa bela… Vergisi algısı, bakımı, onarımı… Dünyadakiler yetmezmiş gibi ukbada da sorgusu suali… Haramı helali… Günahı vebali…
Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Sana geldim Rabbim! Senin kapına geldim. Eşiğine yattım Yunus gibi… “Hangi Yunus?” deme, yalvarırım! “Bizim Yunus mu?” de.
Evimi, yerimi yurdumu, kendim zindan ettim kendime! Kara bulutları kendim indirdim göklerden başımın üstüne! Kendim düştüm aşk yüzünden çöllere! Daralan içimle, başıma çöken dünyamla, bir yudum sevgiye susamış vaziyette eşiğine yattım! Baştan sona hatayım, kusurum, günahkârım! Ben nefsime yenik düştüm! Kendime zulmettim! Beni affet!
Dayanma gücümü ve kendime güvenimi kaybettim. Azmetmeliyim, aynı hatalara bir daha düşmemek için direnmeliyim! Her şeyden önce kendime inanmalıyım! O zaman o kadar mutlu olacağım ki! Karakışa dönen hayatıma art arda üç cemre düşecek, dünyam bahara dönecek!
Ben ne kadar istesem, boş! Sen dilemedikçe ben dileyemem! Ne kadar dilesem, nafile…
Öyle bir tövbeyle dönmeliyim ki kör olmalıyım arkama! Ardıma bir daha bakmamalıyım geri dönüp de! Tövbelerin en değerlisi olan Nasuh tövbesiyle…
Sanki tonlarca yük var göğsümün üstünde! Öylesine büyük bir sıkıntının altındayım! Daraldıkça daralmaktayım… Ne olur, kaldır üstümden bu günah yükünü! Ferahlat beni! Huzura kavuştur! İç sıkıntımı yok et! Günün ilk ışıkları gibi dağıt karanlıklarımı! Işıt ruhumu! İçime inşirah bahşet!
“Elem neşrah leke sadrek…”
Kur’an-ı Kerim’deki doksan dokuz sıfatının en sonuncusu Es Sabur! Sona kadar sabredersin, sabredeceksin. Neler neler yapıyoruz da sabrediyorsun! Tövbe için fırsat veriyorsun. Kâfire, isyankâra bile nimetler sunuyorsun. Müeyyidesini erteliyorsun.
O güzel sıfatlarından bizlere de az da olsa bahşetmişsin. Bana en çok gerekecek olanın sabır olduğunu nereden bilecektim! Fakat Sen biliyormuşsun ki epeyce vermişsin. Ezelde takdir etmiş, beni sabırla bezemişsin. Dağına göre kar verirmişsin.
Bu zamana kadar bahşettiğin sabırla geldim. Onca ezaya cefaya o sabırla katlandım.
Ya sabır ya selamet! Çok pişmanım, beni affet!
Medet Ya Rabbi! Medet!..
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0075