- 1001 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
melankolik anlatılar
“KİMSE GÜNEŞİN HANGİ YÖNDEN VE NE NİYETLE DOĞACAĞINI HENÜZ AY ZİHNİNİ TERK ETMEDEN BİLEMEZ”
“ karanlıklar ıssız kaldırımlarda her zamankinden daha fazla hissedilir.”
Kulaklarında bir uğultu hissedeceksin yataktan başını kaldırdığın anda. Gece üzerine sinen tüm dinginlik ve ıssızlık haline inat, yıldızların usulca kayma replikleri neticesinde az öteden geçerken klakson çalan otomobilin yarattığı hiddet , orta kulağında yaratacağı ilk tahribatla startını verdiği akıl almaz uğultuyu bir yılan gibi beyninin içine taşıyacak. Üzerinde oluşan hiddet etkisi , göz rengini kanınında yardımıyla kızıla boyayacak. İçini kaplamış olan bağırsaklarından, işlenmiş ve öğütülmüş şeyler yerine, siyanürle sulandırılmış inceküfürler akıp geçecek… Sonra, neyden sonra yataktan kalkıp WC’ye gideceksin. İncebağırsaklarının şekillendirdiği küfrü kör bir kuyuya sallandıracak ve ardından sifonu çekeceksin. Yüzünü yıkamak için aynanın karşısına geçtiğinde gözlerinin ruhunda yarattığı tahribattan kaçacak ve soğumaya bıraktığın yatağına sığınacaksın.
Şehre yayılan travma senide esir edecek. Havayı esir eden o histerik ter ve idrar kokusu ciğerlerinden sızacak düşüncelerine. Melenkoli bir kentin iskelesinde kıç kırıtan martıların sepya tonlarındaki manevralarından kopup yapışacak hayat perdene. Akıl almaz uğraşlarda bulacaksın kendini. Bir sarımlık sigaranın dumanını bile hapsedeceksin içine. En koyu rengini içeceksin biranın. İçtikçe anlayacaksın bedenindeki deliklerin neden olduğunu, su tutmayışına. Su tutmayan her cisim gibi sende ıslanmaktan öteye geçemeyeceksin ve yaşadığın ani kurumalar çakacak beynine ayık kalmak gibi bir cezaya çarptırıldığını. Sıkılacaksın, sokağa çıkacaksın. Kaldırımlarda biten kan çiçekleri, yakıt istasyonu olacak kalbinin. Kin dolacaksın, nefret kuşanacaksın ve umursamazlık zırhıyla donatılacaksın. Bir güne daha veda edecek kent, sen ise yeni bir geceye merhaba diyeceksin. Tüm alelade sokak insanları arasından bir kadını, yıldızların kraliçesi tayin edeceksin. Hastalıklı ruhunun oryantel kıvırmaları sayesinde yatakta alacaksın soluğu. Üstünde olduğun canlıda bırakacaksın tüm vücut ifrazatını. Elim gerçeği anlayacağın ana değin rahata kavuşacaksın. Anladığında kadının sızdırdığını iş işten geçmiş olacak çoktan. İçinde insanlığına dair biriken son kırıntılarda akıp gidecek sızdırılmış ifrazatın akışkanlığında. O an bir kez daha göreceksin ki sızıntıya kurban gidebilme ihtmalinin içinde yarattığı korku insanlığın yeniden içine dolmasına mani olacak. Bir sigara daha saracaksın, çektiğin ilk ve büyük nefes ciğerlerini terk edemeden yeniden sokağa atacaksın hastalıklı bedenini, kaldığın yerden devamını oynatmak için filmin. Geç kaldığını anlayacaksın çok geçmeden, öten horozun sesi beynine tecavüze kalkıştığında. Lanet okuyacaksın tüm seslere, hayatının olur olmaz yerlerinden zıplayıp beyninin bekaretini bozdukları için.
Uyku, ruhuna ızdırap veren elim bir şizofren nöbetidir. Olur olmaz zamanlarda aklına düşer ve çomak sokulmuş yuvasından fırlayan yılan çevikliğinde akıl almaz senaryolar üretmesine beyninin, acımasız bir set çeker. Çok beygirli bir otomobille uçurumdan uçarken kanatlandığını görürsün evvela, sonra bir kiraz bahçesinde bağdaş kurduğun dizlerinin ve kıçının üzerinde oturmuş meditasyon seansında rastlarsın bedenine. Tüm bunları izlerken ilahi bir olguyla gökyüzüne yükselmiş görürsün kendini. İşte ilk o zaman saplanır bedenine hereklaios’un oku. Kırlangıç kuşları kadar profesyonel süzülemezsin boşluğa. Ağır bir kum çuvalı gibi yığılırsın olduğun yere. Zaman kangren olur, takvim ise boş sayfalar yığını. Anlamlar tükenir, anlayışlı ahmaklar terk ederler kenti. Pipoları ellerinden düşüverir asil ruhlu beylerin, yeni yetme bir hatunu arakladıklarında bar taburesinden. İzlersin sen, kutsanmış bir ruh gibi yükseklerden. Tanrı sana yalnızca seyretme lüksü vermiştir çünkü. Müdahale edemezsin. Çomak sokacağın bir teker dönmez. Çağ uzay çağıdır, usta yosmaların ayakları yere değmediğinden kuyruklarına teneke bağlayamazsın. Tüm bu yaşamsal paradigmalar ağına yakalnır uykuda zihnin. Uyanmak ve ağız dolusu sövmek istersin. Gözlerin yine bir sesin taciziyle açılır. Ruhun artık alışmışdır bu ansız tecavüzlere, zevk almanın yollarını aramaya koyulabilrsin bile etkisi altında kalmazsan kabusun. Uyku, kabus nöbetlerinde bir kalp spazmı davetçisidir umursamamayı beceremeyenler için.
Zaman arsızdır ve gelip geçer önünden. Sen artık oyuna dönmeye karar verirsin. Önce uykuyu terk edersin geri dönmemek üzere. Sonra eline kalemi alır yazmaya koyulursun. Yazdıkça oyunu şekillendirmektir niyetin. İlk harf ilk kelimeye, ve ilk kelime uzun metrajlı ilk filmine götüren cümleyi türetir. Ve dönmeye başlar sinevizyonlarda, yönettiğin uzun metrajlı hayat filmi. Küskün adamı döner nihayet yosma hayatın. Artık kalmasına izin vermezsin hiçbir cümlenin. İğreti olan her sahnesi kesintiye uğrar cümle temelli filminin. Yazarsın, yazdıkça yok oluşunu hazırlarsın. Bilirsin çünkü, başlayan her film biter. Aksi takdirde zevk vermez, başarılı gişe yaratamaz. Kalem artık elindedir, ve ilk harfinle tetiklediğin yazıt başlar karalanmaya….
***
Histerik bir ifrit; yüzünden düşen sarkıt bu. Gün aşırı sevişmeler, alelade terlemeler ve erimeler tenden tene. Tüm hepsinden sarkıp düşen yalnızca bir nüans, artık gecenin dekadansından. Kokuşmuş bir travma göz bebeklerine ilişen. Durmaksızın çekilen hava ve saflığı bozulan oksijen… hepsiyle ne yazık ki aynı diyagramın gel gitleri sahnelenmektedir. Kırık kanatlı üveyk kuşunun sadakatine hiçte benzemiyor gri bulutlarla bağlılığı martıların. Bir simit kırıntısının yarattığı mutluluk girdabına saplandıklarından olsa gerek umarsızlıkları… sokak arası beylikleri kurulur zaman yortusunda. Kurulan halk mahkemeleri gece saatlerine denk gelir, adalet tek taraflı güç hegemonyasıyla sağlanır. Nihayet adil bir yaşam filizlenir, kolpa delikanlıların sivri uçlu bıçaklarıyla. Sokak lambaları edinir kentler. Her yanan ampulle cesaretlenir yaşayan. Sokağa salınır ve kaybolmama güvencesiyle ışığın yarattığı, rahat ritüeller sunar yaşama. Ve pazarlar kurulur, gün ortasını aratmayacak. Yalnız bu kez pazarlanan güneşin örtmeyi başaramadıklarıdır. Alan alır, satan satar. Memnundur herkes ve tüm filmin bu anlatısında içinde uyanan koca bir midebulantısıdır.
Kalk! Haydi durma oturduğun yerde bir kaya gibi. Su ol! Dalga dalga sahili yalayan okyanus ol! İçi içine sığmayan volkan ol, patla! Akarsular misali çağla, yak erit üzerinden geçtiğin her katreyi. Hız ol, yaşart gözleri.yangın ol ısıt. Kadın ol ağlat sevgililerini, erkek ol aldat. İnsan olmaktan ötede kal. Birdir bir oyununa konu olsun hedefteki yalan tarlası, bir atla ve yalandan türeyen başak talasına kon. Uç! Uğur böcekleri kıskansın, gözyaşı ol, ak damla damla sevenin yanaklarından toprağa. Acıma. Çünkü acımak seni sana sürükelr sen istemeden üstelik.
“yaşam; girdap çıkmazında saplanılması muhtemel bir yosmalık bulanıklığıdır.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.