- 656 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SİGARA KÜLLÜ MERCİMEK ÇORBASI
İlk görev yerimdi Giresun.Çiçeği burnunda bir öğretmen bilmediği ilginç bir coğrafyada ne hissederse ben de
benzer şeyler hissetmiştim buralara ilk geldiğimde.İlginç olan sadece coğrafyası değildi buraların.İnsanlar ve gösterdikleri tavırlar da çok farklıydı.Sanki çok işleri varmış da geç kalmışlar gibi aceleci tavırları,sorulan sorulara kesik kesik cevaplar vermeleri, içtenlikten uzak ses tonları , alaycı bakışları,muzip muzip gülüşleri oldukça rahatsız ediciydi. Daha ilk günden buraları sevemeyeceğimi düşünmüştüm.Ama göreve başlayacak ve bu duruma katlanacaktım.Çare yoktu, geri dönmemin gerekçesini bizimkilere anlatamazdım.
İlk birkaç ay beklediğim gibi sıkıcı geçti.Çünkü yalnızdım,önyargılarım insanlarla iletişimimi yavaşlatıyordu.Fakat yavaş yavaş da olsa komşularımı,öğrencilerimi,çevreyi tanımaya başladım. Tanıdıkça duygularım değişti,önyargılarım kırıldı. buralardaki farklılıklar kabullendiğim şeyler olmaya başladı.
Evet, çeliştiğimiz çok yönleri vardı belki.Fakat çok sıcak ve dost insanlardı.Bunu geç de olsa anlamıştım.
Unutamadığım birçok anım oldu bu güzel insanlarla.Bunlardan biri çok ilginç ve çok da komikti mesela.
Komşularım bana arada bir yemek gönderirlerdi.Damak zevkimiz hiç uyuşmadığından yemeklerini hiç sevemedim.Gelen yemekleri çoğu zaman tadına bile bakmadan döker,tabaklarını yıkar, ertesi gün iade ederdim.
Hal böyleyken günlük sohbetlerimizde yemediğimi bilmedikleri bu yemeklerin ne kadar lezzetli olduğunu, bu lezzetleri başka hiçbir yerde bulamadıklarını anlattıklarını da eklemeliyim.
Örneğin ’Kara Lahana Çorbası’ adeta destanlaştırdıkları bir yemekti ve ben bir kaşık bile içemezdim.Tadı
damak zevkime hiç uygun değildi, üstelik son zamanlarda çok sık gönderiliyordu.Yiyemediğim bu çorbanın bulaşıklarını yıkamaktan usanmış olacağım ki, bir gün patladım. Çorbalarını hiç sevmediğimi,gönderdiklerini bir kaşık bile içmeden döktüğümü söyleyiverdim.Şaşırmışlardı, ne yapacaklarını bilemediler,önce şaşkınlıkla sağa sola baktılar,sonra birbirlerine baktıklarında yüzlerindeki muzip gülümsemeyi fark ettim.Bu patavatsızlığım bana kızmalarına neden olacak diye çok korkmuştum.Fakat korktuğum olmadı.Bundan cesaret alarak onları bir akşam evimde çorba içmeye davet ettim.
Bir anda yapılmış bu davet beni daha sonra strese sokmaya yetti.Çünkü yapacağım çorba onları ’Kara Lahana’ saplantısından kurtaracak lezzette olmalıydı.
Maalesef davet günü gelip çattı.O gün nahiye kasabından bol miktarda kemik aldım.Kemikleri kaynatıp suyuyla çorbaya lezzet vermek istiyordum.Akşam üstü çorba yapma hazırlığına giriştim.Piknik tüpümün üzerinde kaynayan kemik suyuna mercimekleri boşalttım.Ortalığı bir et suyu kokusu kapladı.Çorbanın güzel olacağına olan inancım arttıkça keyifleniyordum.Kaynayan tencerenin hemen üst kısmında küçük bir tezgah vardı. Çorba pişerken bu tezgahın üzerinde soğan ağırlıklı bir salata yapmaya koyuldum.Ogünlerde dökmeyi ihmal ettiğim tepeleme kül ve izmarit dolu kül tablasına tosup çorbanın içine devireceğimi nerden bilebilirdim ki...
Ama öyle oldu.Küller izmaritleriyle birlikte çorbanın üzerine yayılmıştı.Yapacak bir şey yoktu.Komşularımın gelme saati yaklaşmıştı ,yeniden çorba yapamazdım ya!...Karar verdim bu çorbayı onlara içirecektim. Kevgiri aldım, izmaritleri aceleyle çorbadan çıkardım.Salça nane karışımı bir sos hazırlayarak çorbanın üzerine döktüm.Tesadüfe bakın ki, kara lahana çorbasına alternatif çorbam, kara mercimek çorbasına döndü.
Az sonra misafirler gelmeye başladı.Biraz mahcup, biraz telaşlı:’Hoş geldiniz’ ,’Nasılsınız’ faslını geride bıraktıktan sonra çorba servisine geçildi.Onlar çorbalarını içerken ben endişeyle yüz mimiklerine bakıyordum.Şaşılacak şey ama yüzünü buruşturan yoktu.Aksine dil şapırdatmalar, ’ O Hocam!’ nidaları durumun lehime döndüğünü gösteriyordu
En yakın komşum Kemal:’Hocam ben hayatımda böyle lezzetli çorba içmedim deyince diğerleri onu onayladı.Birkaç komşum da çorbanın tarifini isteyince son derece ciddi bir tavır takınarak tarifi yapmaya koyuldum.
’Arkadaşlar! Size belki ters gelecek ama bu lezzetin püf noktası izmarit ve sigara külüdür.’ dedim.Şaşkın bakışları sorulara dönüşmeden devam ettim. ’Bir hafta boyunca içtiğiniz sigaraların küllerini izmaritleri ile birlikte biriktiriyorsunuz,kemik suyunda pişirdiğiniz mercimekler pişmek üzereyken kül dolu tablayı tencereye boşaltıyorsunuz.
Kül ve izmaritlerin çorbanın üzerine iyice yayılmasını bekliyorsunuz.Sonra kevgirle izmaritleri çorbadan çıkarıyorsunuz
Ayrı bir yerde hazırladığınız yağ,salça ve nane karışımını çorbaya karıştırıp sıcak sıcak servis yapıyorsunuz.’ diye bitirdim.
Bana kızmayın lütfen! Ne yapayım. Arşimet’in özgül ağırlığı tesadüfen bulduğu gibi ben de dünyanın en güzel çorbasını
tesadüfen bulmuş olamaz mıyım?
Çorbadaki kül gerçeğinin bir kaza sonucu oluştuğunu kasabadan ayrılacağım son gece anlattım komşularıma.Kriz derecesinde güldük.Ama eminim ’Sigara küllü çorba’ onların da unutulmayan anıları arasına girdi. Bu gün bile ne zaman
mercimek çorbası içsem o sıcak insanları hatırlarım.
BEDRİ KARAARSLAN
GİRESUN/KEŞAP/KARABULDUK BELDESİ