... Ne mi düşünüyorum?
Ne mi düşünüyorum...
Son günlerde insanlığın halini benzettiğim bazı halleri aslında sıralamakla bitmez. Ama ben yine duygularımı ve düşüncelerimi gördüğüm manzaralardan yorumlamaya çalışayım..
İnsanlık tıpki kuzu sürüsüne dalan kurt gibi:
Birinin sırtını parçalarken pençesiyle;
Ötekinin karnını deşen;
Bacağını koparan ve bir diğerininde sırtını sıvaslayıp lokmasını elinden alan gizli ve öfkeli.
Panter sürüsü gibi içinden diş bilemek insanlığın doruk noktasında.
İnsanlığın öfkesi ve kini adeta tepesinden taşıyor.
Ve şimdi sorarım size ... Erdem , onur üstün vasıf diye atlandırılan insanların birbirlerine olan güveni, gözlerinin içine gözlerini kaçırmadan bakabilecek yüzleri nerede...?
Bak bak gör;
Bozguna uğrayanların ayağına dolanıyor, sürünüyor; yerlerde vatan ve can düşmanları:
Ey millet!!
"Yüksel senin için yükselmenin hududu yoktur."
Azalmaz sevginiz, tükenmez; kaybolmaz anılarınız tarih kapılarında izlerini bıraktığınız yurttaşlık!!
Sönmesin cazırdayıp dezin dibinde ta derinliklerinde gökten koparak düşen ay ve yıldızlar...
Analar gelip, getirecektir çocuklarını gösterecektir kanınınızdan arta kalanı.
Bir anıttır gömütleriniz mezarlarınız ... Çanakkale abidesi gibi yürekleridir bu halkın anaları:
İnsanlar yere diz çöküp, bu taşlara, bu toprağa yüz sürürüyor ve diyorum ki bir kutuptan ötekine tüm dünyada.
Keşke ben de olsaydım bu toprağın altında.
Çekici geldi size üç nokta;
Koştunuz gülerek, eğlenerek o acıklı ve elim sona:
Sanki, düğüne gider gibi gidiyorsunuz... Ölüme değil...
.... Görkemli bir çağrıya; ve kendi bindiğiniz dalı kesiyorsunuz ve belki de kimbilir...
Ne ki , sizi bu karanlıkta ölü dalgalar bekliyor olacak!!
Ne karınız olacak , ne çocuklarınız
O ıssız tepelerde ölürken yanınızda;
Ne gözyaşı döken, ne de bir öpücük koyan alnınıza...
Kalıcı acılar, korkunç sıkıntılar vererek bu gidiş!!
En başta zorbanın kendisi: kaçanlar arasında;
Benzi sarı darmaduman, darmadağın saçları.
Yığılıp kalmışlar biri diğerinin üstüne bitmeyen acına nedeni olanlar halkın!!
Yenik düşecekler elbette yavaş yavaş bir gün kendi ızdıraplarına:
Öylesine, ürküttü ki bizi bu gerçek;
Doğanın bizlere sunduğu acımasız yazgı ve sefil yaşam koşullarıyla ilgili;
Sırt çevirir bu nedenle korkakça onu açığa çıkaran ışığa.
Kaçtın aydınlıktan;
Korkak dedin onu izleyene; kurnaz ve çılgınca davranıp kandıran kendisini ve başkalarını, yaşam koşullarını göklere çıkaran büyüktür senin gözünde.
Yoksul ve çelimsiz, hasta;
Ama güçlü ve cömert kimse vermez vermez kendine varsıl havası ve güçlü süsü;
Ne de sayar öylece kendisini;
Olduğu gibi görünüp, düşmez gülünç duruma bu halk !! Halk arasında.
Utanç duymaz güçten ve paradan yoksun ve yoksul görünmekten ya da açık saçık söylemekten; sözünü
Neyi var neyi yok değerlendirirken kaçırmaz gerçeği gözünden...
Abdalın tekidir o, bana göre, sanmam akıllı olsun, ölmek için doğan insanoğlu ve acısıyla beslenen; ama, keyif alan, keyif vermek için yaratıldığını söyleyen..
Her canlı kendi verdiği kararların ışığında yürüyecektir.. Ve hatalarından ders çıkaracak sendeleye sendeleye doğru yolu bulacaktır...
Ve... Karanlıktan ışığa doğru yürüyün!!!
... Nedir bu başı sonu belli olmayan belirsizlik, bize kim dost kim düşman! Kendimiz mi? Kim bizleri aptal yerine koyan!!
Söyleyin!! Söyleyin!!
... Üç noktanın nereye konulması gerektiği gün gibi aşikâr... Hayır hayır başka türlü olmayacak!! Hepimiz el ele verelim.. Yurttan sesler korosunda hep beraber söylüyelim..
Özgürlük türkümüzü hep bir ağızdan...
Nurten Ak Aygen
12/4/2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.