- 581 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgide sadakat ile nefes almak 1
Yokluğunun olduğu zamanları yaşıyorum, artık, pek fazla hüzünlenmiyorum...
Bir amacım vardı, yaşamın içinde sevgiye karşı sadakatle doğrularda kalarak, inatla kararlarımda kalma nefesleri alarak geçmişin ve de geleceğin ardında doğrularda kalarak savunacaktım adaletle yaşamı…
Sadakat, doğruda sadakat yaşamam ve yaşam içindeki sevgiye sadakatli, en çok inandığım ve güvendiğim olgu…
Sevgide sadakat ile nefes almak…
Dünlerin anılarını saklayarak yarınlarda da bunlarla var olmaktı yaşanmışlıkların tümüne bağımlı olmak…
Ben de sevmiştim demek için ise, artık çok geç kalındı yaşama...
Sana yazdıklarımı umursamadığını ve sinsi bir iç gülüşle düştüğüm bu bozgunla dağıldığımı da gördükçe, iyice keyfin yerine geldiğini biliyorum…
Düştüğüm bu tutarsız ruh halimle acılanmalarım seni oldukça mutlu ettiğini de biliyorum…
Sahipsiz düşerler kurup, kendi ruhuma eziyet ettiğim de bir gerçek…
Geçmişi özlemiyorum, senli yaşamın içinde patlamalar oluşturarak çaresiz yaşam zamanlarında nefes almamın, seni sevinçlerin burukluğunda da yaşattığını tahmin etmem pek de uzak ihtimal değil bunu sen de biliyorsun…
Hele özlem ile dağılmış düşler kurmamın beni yıkıntıların içinde alışkanlık yapar hale geldiğimi de anlamıyor değilim…
Yaşamımın çaresizlikler içinde zaman kavramından uzak sadece varlık mücadelesi içinde dolandığımı da bilmem pek de zor düş kurma olmadığını yaşıyorum derken bile kendime öfkelenip zamanı zorladığım da bir gerçek…
Yaşam bu sevdiceğim, birbirimizin gözlerine birbirimizin gözlerine bakarak karamsar düşünceler ile var gücümüzle titreye titreye bağrındığımızda, ikimiz için geçerli olup, o günlerin bu günlere sarkan özleminin pek de geçiştirilecek gibi kolay olmadığını çoğu zaman birbirimize anlatırken, garip bir hüzünle birbirimize sarılıp, “bi şey olmaz, merak etme” dediğin günlerdeki yüz hatlarındaki dağılışlarla göz yaşı dökmeden beraber ağladığımız günlerin unutulmaz zamanlar olduğunu bana yazdıklarınla inkar edilemez acılar olduğunu, ben de içimde hissediyorum desem bunları da mı umursamayacaksın?
Uzaklar ve uzak yollarla geçen zamanlarda başını omzuma koyup ağladığın günleri de mi umursamayıp unutmuş mu olacaksın?
Yaşam bu sevgili, arkada kalan tüm yaşam zamanlarını umursamak, pek de kolay olmasa gerek diye düşünmek de senin umurunda olmaz sanırım…
Garipsenecek düşer ve kâbus rüyaları gibi o günlerin rüyalarını görmek, pek de kolay değilmiş be sevgili…
Kısaltılmış saçlarınla, rengi değişmiş bakışlarının tekrarını yaşamak belki de acılanmalarıma uzanan zamanı oluyor sanki…
Unutulmaz yaşam karelerinin gözlerime düşmesi hiç de kolay yaşam zamanları olmuyor artık…
Yazdıklarınla yaşadıkların arasındaki farktır ki yaşama olan tutarsızlığının görüntüsü.
Ne garip değil mi yazarak değişik yaşamlarda var oluş gibi tutarsız bir yaşamın içinde nefes alman pek de inandırıcı olmuyor sanırım…
Sessizliğin bile farklı anlamlara ulaşmış bir davranış şekli sanki…
Her gidişindeki arkandan bakma zamanlarımdır ki, içime mıhlanıp, yaşanmışlığıma isyan edişimin, zamanları olmuştur...
Hoşça kal bir elveda sözcüğü değil bir gitmeydi, ama kendinden ama uzaklardan, belki dönüşü vardı belki de kayıplıktı, sonunda kopuştu uzaklara...
Geçmişin tüm olumsuzluklarını bu gün sevgi adına yaşamaya mahkum edilmişçesine nefes almanın çaresizliklerini, yaşamaktı belki de bu sevginin bana yüklenen bedeli?
Sessizlik ve de ıssızlık senin yaşamın olmalıydı, kaderinin her karesinde görmeliydin bu ağıtımı…
Yaşamımı ıssızlaştırırken kararmış bir gökyüzü bana hediye ederken, yaşamının tümü kararmış bir gökyüzü olmalıydı demek de zannımca pek doğru değildi…
Bir zamanlar can, canım dediğim bir can için bunları söylemek pek de vicdan içindeki yaşama uymazdı…
Ama yaşamımı karartırken vaat ettiğin her şeyi yoka sayarken de bu yalnızlığımda ve de bu gözyaşlarımın arasında aklımda neler geçerdi ki tahmin etmen bile kolay değildi… Ama ben yaşıyor ve de içinde kıvrandıkça bu yaşamın bu günkü şartları ile yok sayarken kendimi, senin renkli dünyanın içinde var olman ne kadar doğruydu?
Yaşam bu sevdiğim yaşam, içindeki salınımlar olmasa var olmak çok kolay olurdu… Beni salladıkça attığın gelecek pek de kolay olmadı…
Olamadı ve ben bu kıvrılışın içinde var olmaya çalıştıkça düştüğüm diplerden de yukarılara, ışığa çıkmam hiç de kolay olamadı belki yaşamımı gün gün takip ettin ama sessizliğindi asıl çukuru daha diplere taşıman…
Sen sevgili, ömrümü sana adadım dediğin günleri bu günlerde düşündükçe, kayboluşlarımın asıl nedeni neydi biliyor musun, seni kendimden de çok sevip saygın kalmamdı yaşamın bu kısmına…
Oysa yanılmışım, sevgi hak edenle hak edilenin arasındaki en güçlü bağdı ve biz bu bağı delerken sadece kendimize ait olanları almamız gerekti oysa sen geleceğimi de harap edip gittin…
Şimdi davullar çalınsın şehirlerin iki yakalarına doğru seslerimiz karşılaşsın umutsuz vadilerin çamurluklarında ve sen düşlerimden de düştükçe bu günlerin de hasretini çekeceksin ki yaşamın zorlaştıkça zorlaşacak eminim çünkü hep derdin “senden sonra dünyam kararacak“ diye…
Kuru bir cehennem sıkıntısı bu iç yangınlarının oluşturduğu…
Sustukça ağlamam, konuştukça ağlamak
Yarınları düşündükçe dünlere öfkelenmek, yarınlardaki korkulardan kaçarken, dünlerin korkuları ile iç içe yaşamak bir kuru yas bu sessizliğin acısı gibi, kimsesizliğin ürpertisi gibi, yoksa yoksa kaçmak mı gerek dünlerin kaynadığı yarınların unutulacağı yollara mı vurmak gerek omuzlarımı, yoksa sen boşluğunda boğulmam mı gerekti yarınların ayazından kurtulmak için…
Koyu bir ıssızlık bu kavak yapraklarının titreyişini andıran…
Koyu bir sessizlik bu dünlerin korkuları ile hıçkırmak. Sen sevgili yaşamımdaki kuraklıkla çatlamış topraklar gibi kuruttukça yüzümdeki gülüşlerin sesini, yarınlarımdaki ıssızlığıma ortak olacak mısın?
İki ayrı şehir, biri seni saklar diğeri de benim dertlerimi, gecesiyle günüyle tüm acılanmalarım hep içinde titrer…
Yaşamın içindeki titreklik bunlar, sadece içinde var kalma mücadelesi, dibine düştükçe de can savaşımı başlar ayrıca bir de hasret çöreklenir içine ki artık yaşamı zapt etmek de oldukça güçleşir ki nefes almaların da hesabı yapılır, o şehirdekiler sana, bu şehrin rüzgârları da bana der geçersin yaşamın çilesine…
Ve kurumuş bir güneş yanığı acıları başlar bedendeki kurtuluş yolu neydi derken düşersin yine karanlıklara…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.