- 455 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
0068 - KOVAN MESELİ - NAHL
KOVAN MESELİ
"Kovan Meseli sonra kırışık bir çizgi aradık boşlukta
ve yelkenin bağrında parçalandı martı
artık dipsiz bir oylumdu göz, kanadın hallacında
arı zamandır her şeyi silen
ve ölüm tartışılmaz bir belge gibi yaşar içimizde
biz ki
dışta bırakılanız hep
elimizde birkaç birim siyah toprak
sınırıyız değirmi oyun´un..."
Enis BATUR
NAHL
Bir kraliçeden çoğalan arılar gibi üredik Hazreti Havva’dan. Kovan misali doluştuk bu gezegene… Vız vız, vızır vızır dolaşmaktayız. Her birimizde hem şifa hem zehir… Hem iyilik hem kötülük… Hem sevap hem günah… Fakat hep dünya için çalışmakta, ne bulursak, kovana doldurmaktayız.
En mükemmel şekilde, hiçbir yerinde buruşuk kırışık, yara bere olmadan dünyaya geldik. Sadece göbek bağımız… O da yara bere değildi. Sonra büyüdük, yetişkin olduk ve yaşlanmaya başladık. Yaşadıkça kırışıklıklar, çizgiler edindik zamandan. Hem yüzümüzü kırıştırdık, hem de dosdoğru olan istikametimizi…
Bu boşlukta duran ağır nesnenin üzerine, kırışıklar aramaya geldik. Ak saçlar, bükük beller, titrek eller…
Sadece işimize gücümüze bakmadık. Öyle olmuş olsaydı, boşluk olamayacaktı hayatlarımızda, yanlış yapma olasılığımız azalacak ya da hiç kalmayacaktı.
Önderimizin, örneğimizin hayatında boşluk yoktu. Ya dünyevi bir iş bir hareket halinde idi ya da ibadette… Onun için uykusu bile ibadetti. Bizimse çok fazla boş zamanımız var. Arı örneğindeki gibi olamadık, dünya ve ukba için durmadan çalışmamız emredildiği halde… Dinimizde tembellik yok. Atalete pirim yok!
Denizin üstünde süzülerek uçan martı gibiyken kalbimiz bedenimizde, ciğerlerimiz yelkenler gibi şişip dururken ve biz bildiğimiz yöne kıra kıra dümeni, gaflet içinde yol alırken, aniden bir kalp krizi!.. O yelkenin bağrında paramparça olur martı!.. Kanar, onu pamuk gibi atanın ellerinde… O hallaç ki eceldir! Kanadı, hallacın ellerinde…
Dünyanın eceli de pek farklı değildir. Günün birinde her yaratılanda olduğu gibi onun da sonu gelecek! Hallaç, dağları pamuk gibi atacak!.. Her yeri dümdüz edecek!..
Toprak, o doymak bilmeyen nefsi doyurur nihayetinde. İnsanın gözünü, ancak yere aktığında, boş kalan yere dolan bir avuç toprak doyurur. Dünyada doymak bilmez. Çünkü o çukurun dibi yoktur. Bir delikten ibarettir.
Sadece zaman siler her şeyi… Arı da zaman siler ancak. Herkes dünyaya sabi olarak gelir, tertemiz. Herkes burada kirlenir. Ar damarı zamanla çatlar, çatlarsa… Üretim hatası olarak çatlak gelmez. Ar damarı da çatladı mı o insan iflah olmaz! Tövbe ederse, iş değişir. Tövbesini bozmazsa, o zamana kadar yapmış olduğu günahlar da sevaba çevrilerek sevap hanesine kaydedilir.
Ölüm, doğumda gizli… Doğum zarfının içinde… Doğan, ölüme imza atarak doğar. Bizimle birlikte yaşar endişesi… Bu anda değilse, hemen sonra, yakın veya uzak bir tarihte mutlaka ama mutlaka gelecektir. Bu konuda bizim hiçbir dahlimiz olamaz. Tamamen Yaratan’ın takdirine bağlıdır. Bu dünyadan edindiğimiz, hammaddemiz olan ve mezarımız olacak, bizi sarıp sarmalayacak gerçek anamız bildiğimiz bir miktar topraktır. Hepimizin sonu o kara topraktır.
Satrancın siyah çizgilerle çevrili kareleriyle sınırlı alanlara yerleşerek yaşamımızı sürdürür, hayatın akışına ve debisine göre yer değiştirir, verilen süre boyunca çatıra çatır yaşayarak ömrü tüketir, o veya bu şekilde bitirir gideriz. Dünya hayatı bir oyun, bir eğlenceden ibarettir. Oyun bitince piyonlarla, atlarla birlikte vezir de şah da aynı yere girer. Cümlemiz kundakla başlar, kefenle tamamlar, mezarlıklara park ederiz.
Hepimiz kendimize verilen zaman diliminden sorumluyuz. Onu en iyi şekilde kullanmalı, dünyevi geleceğimizi düşündüğümüzden daha çok uhrevi geleceğimizi düşünmeli ve oraya buradan daha çok yatırım yapmalıyız.
Kader için yazgı denir ya… Alın yazısı… Kötü kader için de kara yazı denir. Kötü talih, kem talih… Feleğe dil uzatan haddini bilmezler de olur ya arada… Aslında kara değildir kaderin yazısı… Görünmez mürekkeple yazılmıştır, sadece yazan bilir ne yazdığını, kimse okuyamaz! Hiçbir falcı, hiçbir müneccim, hiçbir medyum… Hatta Peygamberler bile… Gaybı kimse bilemez! Bilen ise, sadece Allah bildirdiyse öğrenmiştir.
Kader, ak kâğıda sütle yazılan yazı gibidir. O bile ısıtılınca veya ışığa tutulunca okunur hale getirilebilir ama kaderin Kudret yazısıyla yazılmış olan yazısını ancak Allah bilir. Ne kadar zamanımız yani ömrümüz olduğu da o ak yazının tortusundadır. Çökelmiş, dipte toplanmıştır. Ne zaman takdir edilen ömrün dibini bulursak, o zaman öğreneceğiz bize verilen zamanın miktarını ki o zaman, arı zamandır. Onu sayan aletin ne akrebi vardır ne de yelkovanı… Kurgusu da yoktur, burgusu da… Fakat durmadan dönmektedir dünya, uğuldayarak… Zamanın uğultusunu duyan da vardır mutlaka. Fakat dünyanın arı zamanın uğultusunu duymayacak kalmayacağı kesin! Eğer cehennemin uğultusu onun uğultusunu bastırmazsa… Ya da haşrolan onca insanın uğultusu… Nasıl bir arı kovanı olacak yeryüzü o arı zamanda, kim bilir!..
An gelir, ecel kuma yazılı varlığımızı, kıyıya vuran iri bir dalga gibi siler, yok eder. Kıyıda sadece köpüğü kalır. Tsunami misali…
Hayat buza yazılıdır, ölüm kayaya kazılı… Bu bedenler, dünya üzerindeki işlere uygun yaratılan bineklerdir. Ömür bitince sahilde kalan köpük örneği bir yere park edilerek yola devam edilir. Kalıntı, kabuk, çekirdek ya da atık da mezarlıklarda istiflenir.
Her yaratılan, Yaratan’ın şiiri gibidir. O’nun eseridir. O’nun sıfatlarından çoğunu az miktarda taşımaktadır. Gerçek bir varlığa sahip olmayıp, imge gibi simge gibidir. İsmi vardır, cismi yoktur aslında… Bedeni de her şeyi gibi emanettir. Gerçek olan Allah’tır ve yaratılanlar O’nun varlığıyla var gibi görünürler.
Ey insanoğlu! Ey korkusuz oda şiiri! Behey yanık simge birikintisi… Arındır ruhunu, aile fertlerini, yakınlarını, soyunu sopunu tüm kötülüklerden! Onları ibadet konusunda uyar! Koyu gaflet uykusundan uyandır! Uyandır ki kurtuluşa erenlerden olsunlar!
Artık odaların içlerinde yaşananları yazmayı bırak! Halka açıl! Mecazi aşklardan ziyade gerçekleri yaz! Hep yanan kalbindekileri dökme ortaya yanık kokulu imgeler halinde... İmgeleşip kalma! Bu zaman öyle de geçer böyle de… O arı zamanı, o ölüm vaktini, o kıyamet anını yaz! Kurtuluş için gerekenleri sırala! Odalara sıkışıp kalma! Genişlet muhayyileni! Evrenselleş! Hayal âlemini koy bir kenara! Gerçek âlemi düşle ve yaz!
İnsanlar uykudadır. Ölünce uyanırlar. Hayat, düşten ibarettir. Hepimiz günahkârız. Bu çamur deryasında gezip de temiz kalabilmek mümkün mü! Tövbe edin ve tövbeye davet edin çevrenizi! Çünkü zaman öyle bir zaman ki Kur’an’ın emir ve yasaklarından çok âdetler öğrenildi ve öğretildi. İslamiyet’ten bihaber bir nesil ortaya çıktı. Zaman, âhirzaman… Masalın mesele dönüştüğü, Allah’ın emir ve yasaklarının önüne gelenek görenek, örf ve âdetlerin, törelerin geçtiği bir devirdeyiz. Boşlukta, gaflet ve delalet içinde yaşamakta, yaşlanmakta ve şaşmaktayız. Geleceklerimiz sallantıda!..
Nedir Sırat-ı Müstakim? Doğru yoldur! Dümdüz bir hattır. Kendilerine nimet verilenlerin yürümekte oldukları dosdoğru çizgidir. Kırıştırmayalım bu çizgiyi! Eğip bükmeyelim! Allah’ın yolundan, Hak yoldan ayrılmayalım!
Çizgilerimizi, Hazreti Muhammet S.A.V. ın çizgisini cetvel kabul ederek düzeltmemiz dileğiyle… İdolümüz, önderimiz odur. Şablonumuz onun yaşantısıdır.
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0068
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.