- 1255 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
0066 - ONBİR CUMA - ON BİR AYETLE NEFİS MUHAKEMESİ
ONBİR CUMA
"Geçiyor muyuz böyle bu uğultulu sözlerin içinden
Belli belirsiz/saati işlemeyen kendi sesimizden
Bir gökyüzü altında ve yağmur nedense henüz başlamadı mı?
Dönsem
Bir ırmak gibi tersine akşam, yine de sırrını vermez
Toprağın menziline ulaşsam
Yolların su gibi kırıldığı, kan gibi aktığı
Vakitlerdeyim, geliyorum
Kırılmış bir yol gecesindeyim sana doğru
Nerede bir şehirden geçsem durup durup gençliğime
Düşüyorum"
Mehmet Ali ZENGİN
KISA BİR AÇIKLAMA:
(ONBİR CUMA ne demektir? ON BİR AYETLİ CUMA SURESİ demektir. 62. Sure… Bazıları altmış ikiden tavşan çıkarmayla uğraşır, bazıları da olması gerekeni yapar. Yani hisse çıkarır! Şairimiz altmış ikiden şiir çıkarmış. Öyle bir şiir ki şiir değil, nefis muhakemesi!.. Adeta CUMU’A Suresinin tefsiri…
Ben de işi altmış altıya bağlamadım. Şiiri altmış altıncı sıraya koydum. Tesadüf değil, tevafuk… Ebcet hesabına göre ALLAH ismindeki harflerinin toplamı altmış altıdır: Elif bir, iki Lam iki otuz yani altmış, He de beş olmak üzere toplam altmış altı…
Bu gece, mübarek bir gece... Recep Aynda, Regaip Kandilinden bir hafta sonraki Cuma Gercesi... Cumamız kutlu, Muhammed Ümmeti iki cihanda da mutlu olsun, İnşallah!
Şiiri ben yazmadım. Ayetleri değil, şiiri açıklıyorum. Yanılan varsa, o ben değilim!
Elmalılı Meali... En güvenilir kaynaktır. Ayetler aynen kopyalanmıştır.)
***
ON BİR AYETLE NEFİS MUHAKEMESİ
(Rahman ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla...)
(1- Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah’ı tesbih etmektedir.)
Bomboş yaşayarak, boş sözlerle vakit geçirerek mi geçip gidiyoruz hayatın içinden, kendi sesimizle belli belirsiz, hafif bir ses tonuyla saat işler gibi zikretmeden bu gök kubbe altında, onun için mi Rahmet henüz başlamadı acaba?
(2- O’dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah’ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdi. Oysa onlar, önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.)
Geçmişe dönsem, toprağın menziline insem, bana o Peygamberlerden, irşat etmeye çalıştıkları halklarından, onların vermiş oldukları savaşlardan sır vermez ki!..
(3- Henüz onlara katılmamış bulunan diğer insanlara da (o Peygamberi göndermiştir). O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.)
Sana gelmek istiyorum, Allah’ım. Fakat yolum dümdüz ve tamamen açık değil. Hangi şehirden geçsem, gelecek nesillerin hallerini düşünüyor, gençliğimizin derdine düşüyorum. Yakup’un Yusuf’a yandığı gibi yanıyorum gençlerimiz için! Gençliğimizi çaldılar, elimizden aldılar. Sıkıntı dolu karanlıkları, zorlukları ben geçiyorum. Ben neyim ki? Bir kum tanesini ıslayacak kadar, bir damlacık suyum. Fakat sevgi doluyum.
(4- Bu, Allah’ın lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir.)
Onlar ölmek istemediler. Korktular ama ben bunu, Allah’ın lütfu kabul ederek savaşıyorum. Kendimi yenilmez bir kahraman sanıyorum. Savaşıyorum kendimce. Dizlerim paramparça, secde etmekten. Fakat ne yazık ki bayrağım soluk… Renk veremedim ona! Göndere çekemedim! Elimde, üzgün bir vaziyette beklemekte…
(5- Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalim toplumu doğru yola iletmez.)
Bayrağıma sahip çıkamamanın burukluğu içinde, yenik bir halde içime akıtıyorum gözyaşlarımı. Adeta kalbim oyuluyor! Ben de Tevrat’a sahip çıkan ama onun kurallarına uymayan Yahudiler gibi miyim! Allah, onları kitap yüklü eşeğe benzetmişti. Tevrat’a sahip çıktılar, Ayetleri kabul ettiler ama onlarla amel etmedikleri için gözden düştüler. Ben de o zalim topluluğun fertleri gibi miyim! İşte buna yanıyorum!
(6- De ki: ’Ey Yahudi olanlar! Eğer insanlar arasında yalnız sizin, Allah’ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız, o halde ölümü temenni edin, doğru iseniz?)
Onlar Allah için savaşmaktan kaçındılar. Canları kıymetliydi. Ben kaçmadım, Allah’ım. Kalemimle savaştım! Soğuk kış gecelerinde köylerde, bir kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde görev yaptım. Yurdumun topraklarına ışık olmaya çalıştım. Acılı insanların yaralarını sarmak için uğraştım. Yüzlerini güldürmek için… Geride başı örtülü, dili dualı anacığımı gözü yaşlı bırakarak ölüme yürüdüm, Allah’ım! Şehitliğe talip oldum!..
Anam, ardımdan yıllarca ağladı. Yaşmağıyla sile sile gözyaşlarını… O yaşmak hiç kurumadı. Benim için de kolay değildi gurbet… Hem onu üzmeyi hiç istemiyordum ama vazifem vardı. Bulunduğum yere ışık olmalıydım. Canım pahasına doğru bildiğim yoldan asla dönmedim!
(7- Ama onlar, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü (işler) yüzünden ölümü asla temenni etmezler. Allah zalimleri bilir.)
O kınanan Yahudiler, ölümden kaçındılar, zalimlerden oldular. Ben ölümüm pahasına, yolunu bulamayan insanlara yol gösteren bir deniz feneri oldum. Halkımın Hakikat’i bilmesi, Nuh’un gemisine binenlerden ve kurtulanlardan olması, helak olmaması için gözyaşları içinde irşat görevimi yerine getirdim. O/Nur’la aydınlanan yüzümü karanlıklara çevirerek, yollarını aydınlattım, kıyıya sağ salim çıkmaları için onlara rehberlik ettim. Sen Sana isyan eden ve ettirtmeye çalışan, cihattan korkan, kaçan zalimleri bilirsin! Beni de, niyetimi de, verdiğim mücadeleyi de bilirsin, Allah’ım!
(8- De ki: ’Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir.)
”Korkunun ecele faydası yok! Vade yetti mi nerede olsa ecel gelir, Azrail bizi bulur.” dedim, anama. Çünkü ben, yedi katlı göklerin sırlarını açıklayan İlahi kitapları okuyarak yetiştim. Zahiri ilimlerin yanı sıra batıni ilimler de tahsil ettim. Göklerin sırrından geliyordum. Hızır A.S. ile Hz. Musa’nın buluştuğu, iki denizin birleştiği yerden… O, balıkları göçen iki denizin… Ledunî sırlara erdim. Zikrederek, gerçekleri anlatarak, gönülleri açarak, ruhlara can katarak, ölü kalpleri dirilterek, aşkla atması için kanatarak, cana can katarak tertemiz, coşkun bir nehir gibi durmadan çağlayarak aktım. Sohbetler ettim, yazılar yazdım, insanlarımızı ilimle bilinçlendirdim. Gizli ve açık ilimlerle bereketlendim ve toprağımı bereketlendirdim. Suladım yanan gönülleri… İman suyu verdim, yeniden. Yeşerdiler, yapraklandılar, çiçeklendiler. Hızla yaptım bütün bunları! İlahi heyecanla! Soluk soluğa!..
Çiçek gibi koklamaya kıyılmayacak kızlardan vazgeçtim. Başımı kaldırıp bakmadım onlara. Öyle bir nefis savaşı verdim, içim kanayarak! Oysa denizler misali sevdalar geçerdi içimden, yüreğim yarıldıkça… Bir tarafı Avrupa, bir tarafı Afrika… İki deniz birleşirdi de benim yüreciğimin yarası kapanmazdı! Denizler geçerdi iki parçasının arasından… Gözyaşlarım geçerdi. Benim derdim dünya derdi değildi ki! Ukba derdiydi!
Çünkü vaktinde yüreğime, o bir zamanlar yasaklanan, evlerde gizli gizli okunan ve bir derya olan Kur’an Tefsiri düşüverdi! Âşık oldum ona! Süfli aşklar nedir ki!..
Zaman, kötü bir zamandı. Bir akşam karanlığı… İlk zamanlardaki gibi değildi iyi ki! Zifiri zindan değil de alacakaranlıktı. Aydınlanmaya yüz tutmuş vaziyette ama yine de epey karanlıktı… O ilk zamanların sıkı yasakları kalkmıştı. Daha rahat bir dönemdeydik.
(9- Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.)
Ben, Salâ verilir verilmez, işimi gücümü bırakır namaza koşardım. Cuma günleri Senin evine, namaza,.. Sadece namaza değil, irşada koşardım. Mum gibi yana yana, yandıkça eriye eriye aydınlatırdım çevremi. Ben eridikçe ipliğim dışarıda kalır, daha çok ışık saçardı. Egoist değildim. Sadece kendimi kurtarmaya çalışmıyordum. Etrafımı aydınlata aydınlata geliyordum Sana. Nihayet bir gün tükenip söneceğim. Öleceğim. Senin Yolunda öleceğim! Öğretmenlerin kaderidir bu! Görevi olmalıdır!
(10- Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.)
Cuma namazını kılarım. Konuştuğun ayetleri imam okur, ben susarım. Ona uyar, namazı kılarım. Kıldıkça büyürüm. Dışarıdan belli olmaz ama sürekli zikir halindeyim. Hafi zikir yapmaktayım. Onun için susmaktayım.
Ben faniyim. Bâkî olan Sensin! Haddimi bilir, Celal’in karşısında secde ederim. Öyle çok dünyalık istemem. Elimde ne varsa hayra sarf eder, kendime yetecek kadar geçimlik bir şeylerle idare eder, mütevazı bir hayat yaşarım. Azıcık bir gökyüzü yeter bana! Dünyalar, dünyalık isteyenlerin olsun! Ben, Seni isterim! Seni! Yalnız Seni!
Ağır konuşurum. Ağır sözlerdir tekrarlamakta olduğum. Onlar Senin sözlerindir. Anlamı kavranamayacak kadar büyük sıfatlarındır, Esmandır, ayetlerindir.
“Benim bildiğimi bilmiş olsaydınız, çok ağlar, az gülerdiniz.” diyen bir Peygamberin ümmetindenim. Onun için öyle içten, sevinçle kahkahalar atmam, atamam. Mümin hüzünlüdür. Zâkir hüzünlüdür. Sadece O’nun gibi tebessüm eder, hafif bir sesle veya sessiz sürekli zikrederim.
(11-Bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona gittiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: ’Allah’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.) Sadak Allah-ül Azîm...
Ben ticaret peşinde koşmadım! Işık olmaya, aydınlatmaya koştum. Para, mal mülk yığmadım. Hayra koştum, elimden geldiği kadar. Bu kutlu yolda, yapayalnız bırakmadım Peygamber Efendimizi! Elimde kılıcım… Uzun ama ne yazık ki körelmiş, çoktan beri savaşmıyoruz dinimiz için. O eski gazalar kalmadı artık. Ben de Cihad-ı Ekber, yani büyük savaş yapıyorum. Savaşların en büyüğünü… Nefsimle savaşıyorum. Bir de kalemle, kelamla savaşmaktayım cehaletle… Gaflet içinde uyuyanların arasında, bu kör karanlıkta… Benim de henüz tam anlamıyla uyanmış olduğum söylenemez ama hiç değilse ülkesine sahip, görevini bilen, severek yapan bir prens gibi ayakta, bir er gibi nöbetteyim!
Göğsümdeki iman var ya o iman! Aklımı rahat bırakmıyor hiç. Didik didik ediyor beynimi! Kafamı alt üst ediyor! Sürekli düşünüyor: "İnsanlık için daha başka neler yapabilirim?" diye kafa patlatıyorum. Hiçbir şey yapamazsam, tefekkür ediyorum. Hayatın lüks tarafında değilim. Bir lokma bir hırka… Derviş hayatı yaşamaktayım.
***
(Rehber şahsiyetler, âbide kişilikler… Allah, Muhammed Ümmetini, Mehmet Ali ZENGİN gibi zengin gönüllü etsin! Allah, ondan ve onun gibi olanlardan razı olsun! Onu ve cümlemizi affetsin, cennetiyle Cemaliyle şereflendirsin! Cümlemizi, rızasına layık olan kullarından eylesin! ÂMİN!..)
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0066
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.