- 702 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
CİNNETİN RAHMİNDE ÖLÜ YAĞMURLAR
İçimin kurumuş pınarlarından yağmurlar geçiyor.Köşebaşındaki bir kedi için hiç adil değildi bu
ve mavisi hazana dönmüş telefon kulübesine henüz sinmişken ayrılığın sürgün kokusu,elleri
ceplerinde bir dilenci güneşleniyor gecenin içinde.
Ezidi bir kadının ağıtları duyuluyor uzaklardan yas kıyafetleri içinde.İsrafil Sur’a üflemek için
nefesini açıyor,sürgün kokuyor gökyüzü ve yağmur yağıyor.Umut tacirleri çirkin dişlerini
göstere göstere terk ediyor umuda mülteci sürgün ömürleri,sonsuz ve mavi bir boşlukta.Biraz
ötede töre cinayetinde,kardeşini göğe bakan özleminden vuran adamın perişan ruhunu bir
firariyi saklar gibi bağrına basan karanlığı ihbar ediyorum,duyulmuyor sesim.Duaların pimini
çekmiş yaralı,soğuk ve ağrıyan eller.Şimdi bir umut kadar ölü olabilmeyi diliyorum.Göğsümün
üstünde ölü kuşların ağırlığıyla tanrım diyorum, tanrım senin duan kabul olur,bin yerden
yamasanda şu yeryüzünü bir kez daha dik şu sökükleri,bir kez daha dikiş at şu açık yaraya.Ya
da mitolojinin içinden çıkar gönder Musa’yı ar damarı çatlamış şu dünyayı ikiye ayırsın
asasıyla.
İçimin çürümüş sürgün kokusu dayanılmıyor,yağmurlar geçiyor o uçurum dehlizlerden ve
kaldırımda bir kadın şehrin kamburunu sırtında taşır gibi çıplak ayaklarıyla dudaklarından
şairler geçiriyor.Zeytin dallarından salıncaklar yapıyor azizler,kalbi kırık tüm anneler beyaz ve
kederli saçlarından tutumlar asıyor.Zılgıtlar yankılanıyor topraktan.Demir kapıları yakan güneş
bir sevdalının özlemiyle kucaklıyor kalemin düşsel ve düşünsel sonsuzluğunu.Yetim ve öksüz
başaklar ölüm oruçlarında,masumiyeti bir günah gibi göğüslerinin arasında saklayan Lilith’in
ırmaklar gibi saçlarında savruluyor.Sürgün kokusu ciğerlerimde infilak ediyor,yağmur geçiyor
gözlerimden.Toprak üşüyor.Çocuklar kuşlarla birlikte vuruluyor.Gördüğüm her düş
karanlık,her düş kan kokuyor.Rahmimde bir ceninin çığlığı kulaklarımı deliyor.Bir kabusun
içinde kendimden kaçıyorum,tenimde sürgün kokusu,yağmurla örseleniyorum.
Aynı gökyüzünü paylaştığım bir bedbin coğrafyada halklar ağlıyor,halklar ölüyor.Yağmur
yağıyor,sürgün kokuyor,yüzüm erozyana maruz kalmış,etlerim dökülüyor.Arınamıyorum
aforoz edildiğim sınırlardan.Her sınırın kimsesizliğinden bir parça bulaşıyor
eteklerime.Acıyor,bir yerlerim kanıyor,nereye dokunsam orada kayıp insanlığım.Duyuorgansız
bir acı dolaşıyor beynimin cehenneminde.Sürgün kokuyor bileklerim,damarlarımdan yağmur
geçiyor.
Tüm renklerin savaşının tek galibi kırmızı.Göksel kubbenin mavisini,denizleri ve
nehirleri,martıların kanadını,iyiyi ve güzelliği silip almışlar baktığım kartpostaldan.Çok uzak
iklimlerin ezgisine benziyordu mavi, bilmiyordum ve ne olduğuna karar veremediğim bir
cinnet oluyor avuçlarımda.Avuçlarımda sürgün kokusu ve yağmur birikiyor.İnsanları
özlüyorum.İliklerimde sıtmaya tutulmuş bir titreme nöbeti halinde çocuklar düşüyor
toprağa.Neyin kavgası olduğunu hiç bilmediğim ve hiç öğrenemeyeceğim binlerce savaşta bir
bir vuruluyor inandığım iyilikler.Yenik zaferlerim sürgün kokuyor,yağmur çinko bir çatının
sıcaklığında aman diliyor.
Yağmur yağıyor
Sürgün kokuyor
Çocuklar ölüyor
Dikenli tellerde rengarenk bir yaş/a/mak parçalanıyor
Etlerim dökülüyor
Yağmur kokuyor
Sürgün yağıyor
Ölemiyorum...
Necla BEKTAŞ
YORUMLAR
Necla Bektaş
Sevgi,selam ve umutla...