tal
ihsan oktay anar’ın rebaz’ı chateau margaux için satranç masalarına oturuyordu. bu şarapçı derviş eskisi tal’ın figürsel bir izdüşümü gibiydi. 8x8 masanın başında yaptığı fedaları sarhoş kafayla nasıl anımsadığını düşünürüm hep. sezgisel feda kavramınının içini en iyi dolduran, henri bergsonvari, akılla oynanamayacak oyunlar olduğunu da iddia eden bir adam olduğu için severim tal’ı. şarabı sevdiği için severim. satranç tahtası bir labirentse tal, o labirentten balmumu kanatlar ile kaçan ikarus’tu, benim için. güneşte erimesi gereken kanatları umrunda değildi. uçmak ve kaçmaktı işin özü. karmaşık kombinezonları, onun hayatının karmaşasını yansıtır bana göre: aceleci ve tutkulu bir ayak. rakiplerinin o karmaşada yeterli savunma analizini yapma becerisinden yoksun olduğunu söylerler. kimse o karmaşayı kimin düzenlediğini sormaz. tal’ın sırrı burda işte: karmaşa.
bach bestelerine benzeyen bir oyun düzeni var. vurucu ve öldürücü bir bulanıklık. düzen, o karmaşanın içinde. fritzi ilk defa yendiğimde, tal yanımdaydı. sezgisel iradenin davranışlarını hesaplayacak salt bir bellek yoktu dünyada. istendiği kadar varyasyon hesaplansa da oyunun kendi rotasında giden bir seyri vardı. maymun yüklü uydular kadar başarılı ve hayat doluydu sezgi. önemli olan o fedayı yapacak konumu oluşturmaktı. hesaplanması gereken buydu işte. zaman ve mekan kombinasyonunu kalbinden kurşunlamak.
tal’ı severim. aradığım adamdı o. kafası iyi, sessiz bir şekilde koyunlarını güden morfin bağımlısı peygamber. mihail botvinnik bir düzen adamıydı. disiplinli, çalışmaya ve sonuca inanan bir satranç yolcusuydu. vahdet anlayışı vardı onda. botvinnik, platon’du. zaten kurduğu satranç akademiası onun kimliğiydi. tal ise herakleitos’du. her oyunda değişiyordu. ikisinin karşılaşmaları, iki başlı bir ejderin karşılıklı ısırıklarıydı. tal’ın tekilliğini severim. yalnızlığını severim. bu adam, morfin bağımlısıydı. ayyaştı. saldırarak hayatı satranç tahtalarında yakalamaya çalışan, hüzünlü bir çocuktu. ne zaman sıkılsam oyunlarını açarım. ismet özel’in dediği gibi; kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin? o zaman feda etmek lazım bazen demiş tal. morfin, alkol ve sigara, böbreğini feda etmiş. riga’nın karlı gecelerinde yalnız başına taşlarla dolu bir masada içtiğini düşünüyorum. yalnız ve hırslı.
italyan açılışının en gülümsetici örneklerinden biri: pictures at an exhibition. onunla kafamızın iyi olduğu bir modda uzun bir gecenin içinde karşılıklı masaya oturup, sezgisel bir oyun oynamak isterdim.