- 618 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MECBURLARA NE KADAR MECBURUZ?
Herkesin bir uğraşı, ailesine ve çevresine karşı sorumlulukları vardır elbette. Bu sorumlulukları yerine getirmek üzere verilen mücadelede bazen kendimizi çaresiz hissettiğimiz olur. Ailemizin geçimi, işimizle ilgili çevremize mahçup olmamak gibi gayrete girdiğimiz konularda mutlak olumlu sonuca kitleniriz, sonuç olumsuz olursa yelkenler hemen suya iner ve ümitsizliğe kapılırız. İşte burada kendimizi çaresiz hissederiz ve bu çaresizlik bazı yanlışlara mazeret oluşturur. Sonrası hayatımızın istikamet pusulası bozulmaya, yanlış yönleri istikamet olarak göstermeye başlar. Eğer karşılaştığımız zorluklara doğru bir şekilde hamle yapmazsak kendimizi hep çaresiz ve bu çaresizlikler karşısında hep yalnız hissederiz. Zorluklar karşısında hep mazur gördüğümüz yanlışları yapa yapa da artık bu yanlışlar bize bir rahatsızlık vermemeye başlar, hayatın bir parçası, kaçınılmaz şekilde zamanın şartları olarak görmeye başlarız. Artık öyle bir noktaya gelinir ki; doğrular konuşulurken " Denilenler iyi, güzel şeyler,yapabilsek iyi olur ama hangi devirde yaşıyoruz, bu devirde şartlar çok zorlaştı, denilenlere göre yaşamak çok zor " demeye başlanır. Bu sözle de tehlike başlamış olur. Birinci tehlike itikadi yönden tehlikedir. Dinimiz İslam; iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun , huzurun ve bereketin adıdır,kaynağıdır. Bu kaynak kıyamete kadar gür bir şekilde akmaya devam edecek, içenlerin susuzluğunu gidermeye kadir bir şekilde devam edecektir. Onun emrince yaşamak isteyene Allah yollarını açar ve felaha kavuşturur. Diğer türlü İslam dini sadece belli bir dönemde yaşanmış ve değişen şartlarda yaşanması mümkün olmayan,her devri kapsamayan bir din olarak algılamaktır ve Allah korusun şirke kapı aralayabilir.
İkinci tehlike ise ; zor karşısında mücadele azmini öldürmek, doğruya yönelmemektir, yani imtihan sayfasına eksiler yazdırmaktır.
Peki işin doğrusu nedir ve ne yapmalıdır?
Doğru yolda dosdoğru yürüme kararlılığında olan insanın yardımcısı Allah’tır. Bu dosdoğru yoldan sapıttırmak isteyen ister imtihan vesilesiyle karşımıza çıkan zorluklar olsun, isterse bizleri doğru yolumuzdan saptırmaya yemin etmiş şeytanın hileleri olsun hangisi olursa olsun sabırla doğru yolda yürüme kararlılığını bozmadan yürümeye çalışmalıyız. Böyle olunca ne olur bilir misiniz? Allah’ın yardımı ulaşacaktır inşallah. Hz. Mevlana bir sözünde ; "Zor diyorsun, zor olmalı ki imtihan olsun" diyor. İmtihanın, nefis ve şeytanla mücadelenin kula zor geldiği olacaktır. Lakin kulun kararlı net duruşu neticesi imtihan olarak karşımızdaki zorluklar sanki sanal bir görüntü gibi kaybolup gidecek, nefis terbiye olup, şeytan umudunu kesecektir.
Konuyu şöyle bir yaşanmış olayla örneklendirelim:
Bir dostumla sohbet ederken ticaretin zorluğundan, bu devirde bankadan kredi desteği olmadan ticaretin zor olacağından ve bu yüzden her ay bankadan az da olsa kredi kullanarak, ödeyerek çarkını döndürdüğünden bahsetti. Ben de kendisine dedim ki; önce niyetini düzelt, kararını faizle kredi kullanmama yönünde ver. İnşallah Allah seni bankaya muhtaç etmeyecektir dedim. Sağolsun benim sözümü dinledi, önemsedi ve bu ay deneyeceğine söz verdi. Aradan bir yıl geçti kendisi konuyu açtı ve dedi ki; "Sen bana gelip de niyetini düzelt, kararını değiştir deyince içimden dedim ki ; yahu sen böyle konuşuyorsun ama bu iş nasıl olacak? Hadi bu ay atlattık bankaya uğramadık ya diğer aylar çarkı nasıl döndüreceğiz, yine bankanın yolunu tutacağız demiştim ama çok şükür bir yıl oldu Allah beni bankaya muhtaç bırakmadı" dedi ve dostumun bu olayının üzerinden üç yıl geçti ve Allah onu bankaya yine muhtaç etmedi.
Hakikat şu ki; aslında bize mecburi istikamet gibi görünen yollar, bizim dosdoğru, eğrilmeden Allah’ın razı olacağı şekilde kararlı duruşumuzla ferahlatan yollara dönüşüverecektir.
Öyleyse şunu iyi bellemeliyiz ki şartlara,zamana,kolaylıklara, zorluklara hükmeden gücün ve kudretin yegane sahibi olan Allah her şeye hakimdir ve O’nun indirdiği kitap ise kıyamete kadar kendisine bağlı kalanları her türlü değişen şartlarda selamete eriştirecektir.
Zaafiyetlerimizi ve zamanın şartlarını bahane etmeden , bunlara yenilmeden yanlış olan mecburlara mecbur olmadığımızı hayatımızın aklına koymalıyız.