- 604 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEYH UÇMAZ, MÜRİDLERİ UÇURUR
ŞEYH UÇMAZ, MÜRİDLERİ UÇURUR
Onu çevredeki herkes Molla Selim ismiyle tanırdı. Kendimi bildim bileli ben onu, kısacık boyu, uzun ve seyrek aksakalı ile içime korku salan o garip kılığı ile hatırlarım. Sağlığında dedemle, sonra da babamla yakın ve samimi dost olarak görüşürlerdi. Solhan civarındaki her köy ve mezraya konuk olduğu gibi bizim köyümüze de sık sık gelirdi. Her gelişinde köydeki hali vakti yerinde olan her evde en az bir gün konaklardı. Konakladığı yere nur taşıdığı düşünülürdü. Onun misafir olduğu aile, kendini tanrının en şanslı ailesi olarak görür ve şükrederdi. Hoca, konuk olduğu evde onlarca rekat namaz kılardı. Yaşlı olması nedeniyle oldukça yavaş kıldığı namazı saatleri bulurdu. Ama hane halkı bundan hiç rahatsızlık duymaz, bilakis uzun süren bu ibadet serüveninden kendilerine de paye çıkararak mutluluklarına mutluluk katardı. Ev sahipleri, kadınıyla erkeğiyle ona hizmet etmede yarışırlardı. Her şey onu daha mutlu etmek içindi o gün o ailede. En zengin sofra ona kurulur, en kalın döşek ona serilir, yastıklar ikilenirdi. Üşütmeyi göze alamazdı kimse; onun için sobaya odunlar atılırdı mütemadiyen. Hayır duasını isteyen isteyene; bedduasını almaktan korkardı herkes. Misafir edilen süre boyunca kendisine sunulan bütün bu hizmetlere ilaveten, evden uğurlandığı gün yan cebine az ya da çok olduğuna bakmaksızın, bir miktar para konurdu.
Çocukluk yıllarımda onu her gördüğümde; omuzlarının üstünde, bazen saçlarının arasında, bazen de cübbesinin bir yerinde gizlenmiş melekler arardım hep. Sanırdım ki, çevrede Allah dostu olarak bilinen Selim Hocanın refakatindedir meleklerin cümlesi. Onun hakkında onca ilginç şey dinleyen bir çocuğun bu kanaate varmaması mümkün mü?
Onun için neler anlatılırdı neler… Hele hele yöremizde “kunax” dedikleri o cemaatlerde konuşulanları dinlediğimde ona olan hayranlığım, bir o kadar da korkum katlanarak büyürdü. Köyün en geniş ve en görkemli odasında kurulan cemaatlerde yaş ve itibar sırasına göre oturulurdu. En büyük zat ya da lider konumundaki kişi en başa oturur, diğerleri onu takip ederdi. Babanın olduğu cemaatte oğlu asla lafa karışmaz, dinlemekle yetinirdi. Çocuk ve kadınlar o cemaatlere alınmaz, konuşulanları ikinci ağızdan yani dışarı çıkan dinleyicilerin söyledikleriyle yetinirlerdi. Köyümüzde zaman zaman kurulan bu denli kunaxlara katıldıktan sonra eve dönen babama, annemin “neler konuşuldu” diye soru sormak zorunda kaldığını hatırlıyorum da yüreğim sızlıyor hala. Anadolu kadınlarımızın insan yerine konulmamaları yok mu? Ah, vah! Dedirtiyor bana hep. İsyan edesim geliyor bazen. Yalnızca sohbet amaçlı düzenlenen o cemaatlere katılmak isteyen kadınlarımızın önüne konan o anlamsız engelleri anlamak mümkün değil.
İletişimin sağlanabildiği ender yollardan birisi olan o kunax sohbetlerinde Selim Hoca önemli bir yer işgal ederdi. Onun keramet gücüne sahip olduğu konusunda neredeyse tam bir ittifak vardı.
Mesela; cemaatteki bir kişi söz alarak başlar anlatmaya:
“Murat Nehrini bilirsiniz hepiniz. Gürül gürül aktığını, önüne gelen her şeyi alıp götürdüğünü de bilirsiniz. O nehrin bu güne kadar kaç yiğidi azgın sularına kaptırarak ölüme götürdüğünü anlatmama gerek yok sanırım. Geçen gün, karşı tarafına geçmek üzere nehir kıyısına gittiğimde insanları nehirden karşı tarafa taşımak için kullanılan “kelek” denilen o tahta sal nehrin karşı tarafındaydı. Ancak, salı bu tarafa getirmek için görünürde hiç kimse yoktu. Fakat benim gibi nehrin karşı tarafına geçmek isteyen Selim Hoca, bir taşın üstüne oturmuş, salı bu tarafa getirecek birinin çıkmasını bekliyordu. Sessiz bir şekilde ona doğru yürüyordum, ancak o benim varlığımdan habersizdi” şeklindeki konuşmasına kısa bir an ara verdikten sonra kendisini dinleyenlerin artan merakını müthiş bir finalle sonuçlandırır. “Bir de ne göreyim; her zaman sabrına hayran olduğum Selim Hoca beklemekten bıkmış olacak ki, önce sağına soluna şöyle bir bakındı, kimseyi göremeyince ceketini çıkararak nehir suyunun üstüne serdi ve suya serdiği o ceketin üstüne oturdu. Ceket kendisini hızla karşı tarafa götürdü. Ben arkasından bakakaldım. Sonuçta ben nehrin bu tarafında kalmışken o mucizevi bir şekilde karşı tarafa geçmişti. Avazım çıktığı kadar bağırarak, beni de neden yanına almadığını sorduğumda, yanlış gördüğümü söyleyerek olanları saklamak istedi. Ancak ben göreceğimi görmüştüm. Bir mucizeye şahit olmuştum. Bunu ancak ermiş kimseler yapabilir. O keramet sahibidir, bunu gözlerimle gördüm” diyerek konuşmasını yeminlerle sonuçlandırır.
Oradaki herkesin gözlerinin içi parlar, hocaya olan hayranlıkları daha da pekişir. Derken bir başkası daha devreye girer. O da gördüğünü iddia ettiği bir başka mucizeyi anlatmaya karar vermiştir. “Ben daha büyük bir hikmetine şahit oldum Malla Selim’in” der demez kalabalık cemaat bir kez daha kulak kabartır.
Adam heyecanla devam eder anlatmaya:
-“ Malla Selim ile Turna Tren İstasyonunda, Genç İlçesine gitmek üzere tren bekliyorduk. Az sonra beklediğimiz tren geldi ve Malla Selim ile aynı vagonun aynı kompartımanına girerek oturduk, yanımıza gelen kondüktör biletlerimizi kontrol etmek istedi. Ben biletimi ibraz ettim, ancak Malla Selim bilet almamıştı. Anlaşılan parası yoktu. Bütün yalvarış ve yakarışına rağmen kondüktör onu trenden indirdi. Tren az sonra hareket etti ve hızla oradan uzaklaştı. Selim Hocanın oracıkta kalakaldığını net bir şekilde gördüm. Yarım saatlik tren yolculuğunu müteakiben Genç İlçesinin Garına vardık. Trenden indiğimde bir de ne göreyim? Molla Selim oradaydı. Hiçbir şey olmamış gibi yolcuların arasına karışmış yürüyordu. Koşarak kendisine yetiştim ve buraya nasıl geldiğini sordum. O, bu trenle geldiğini söyledi, ama ben onun o trene binemediğini çok net olarak görmüştüm. İşte size keramet sahibi bu Allah dostunun mucizesi! Vallahi de Billahi de söylediğim şeyin hilafı yoktur! Anlattıklarım dos doğrudur.”
Yine şaşkınlık ve hayranlık içeren sözlerden oluşan büyük bir uğultu kopar cemaatten. Salâvat getireni mi sorarsınız, içinden sessiz ve gizli dualar okuyanı mı?
Bir başka kişi, geçen ay hacdan dönen bir hacının Molla Selim’i Mekke’de hacılarla birlikte şeytanı taşladığını gördüğünü söyler, bir diğeri de onu teyit edercesine Umreye giden başka bir hacının da ona Umre ziyaretinde rastladığını allandıra ballandıra anlatır.
Anlatılanlardan dolayı oldukça heyecanlanan bir diğer kişi de bir başka gözlemini anlatmak için söz ister. Yeni konuşmacı okkalı bir yeminle söze başlar: “Geçen yaz Mola Hoca bizim köyümüze yürüyerek geliyordu. Köye yaklaşınca köyün dört beş çoban köpeği saldırıya geçti. Bağırıp çağırmamıza aldırış etmeyen köpekler onu parçalayacak şekilde hızla yaklaşıyorlardı. Eyvah! Şimdi parçalayacaklar zavallı hocayı dememize kalmadan bir mucizeye şahit olduk. Hoca, parmağını ağzına götürerek ıslattı ve avucunun içine bir şeyler yazdı. Yazdıklarını kendisine hızla yaklaşan köpeklere gösterir göstermez köpekler oldukları yerde durdular, sonra kuyruklarını kısarak ciyak ciyak bağırıp geri döndüler.”
Bizim cemaatte anlatılanlar, çevrede Molla Selim için konuşulanların çok küçük bir bölümüydü. Söylenenlere bakılırsa o yer altında ve üstünde olup biten her şeyi görebilen biriydi. Keramet sahibi olduğunu söylüyorlardı onun. Okuma yazma oranının oldukça düşük olduğu yöremizde kadın ve çocukların tamamı ile erkeklerin çok büyük bir bölümü bütün bu anlatılanların doğru olduğuna inanıyordu.
Bir yaz akşamı, evin önünde toprak ve taşlarla oynarken uzakta kirli beyaz ve gri renklerden oluşan giysiler içinde birisinin belirdiğini görmüştüm. Ben görürüm de görme kabiliyetleri biz insanlara göre daha keskin olan köpeklerin gözünden kaçar mı? Amcamlarla bizim köpekler onu görerek saldırıya geçmişlerdi bile. Ben hiç endişelenmemiştim. Hafızama nakşettiğim o Selim Hocanın keramet hikâyeleriydi beni rahatlatan. Nasıl olsa Molla Selim eline yine bir şeyler yazarak köpeklere gösterip onları alt edebilecekti. Bu nedenle de endişeye mahal yoktu benim için. Fakat düşündüklerimin hiçbiri gerçekleşmiyordu ve ben de bir mucizeye şahit olma ayrıcalığına sahip olamıyordum. Hayal kırıklığım ondandı.
O gün köpekler neredeyse Molla Selim’i parçalayacaklardı. Annem koşarak köpeklerin pençeleri arasından alıp kurtarmıştı Selim Hocayı. Mollayı evimize davet etmiştik ve o da kabul etmişti davetimizi. O zaten her iki ayda bir köyümüze geliyor her eve misafir oluyordu. İlk sırayı alma şerefine nail olmuştuk o gün. İlk fırsatta da anneme sormuştum köpekleri durduramamasının sebebini. Annem, birilerinin görmesi halinde onun kerametini göstermeyeceğini söylüyordu. İşin sırrı kayboluyormuş. Yani biz gördüğümüz için o köpeklere yazı yazarak onları durdurmamış. Duyduklarımı doğru sanıp susmuştum saf saf.
Yöredeki insanlara göre daha aydın ve uyanık olarak bilinen babam, bahçe sulama işini bitirmiş ve eve geldiğinde Molla Selim’i karşısında görünce pek memnun olmamıştı. O, oldum olası böyle saçmalıklara hiç inanmıyordu. O akşam da onu karsısında görünce hal hatır sorması bile bunu açık bir şekilde gösteriyordu. Akşam sofrası kurulmuş ve yemeği bir sessizlik içinde yemiştik. Yemek sonrası çayını beklerken daha fazla dayanamayan babam başlamıştı sorularını Molla Selim’e sormaya. Babamın kızgınlık ve öfke kokan soruları ile Selim’in acizlik içeren cevapları birbirini takip etmişti.
Babam: Molla, senin için keramet sahibi diyorlar; yerin altı ve üstünü görüyormuşsun; doğru mu bunlar?
Molla Selim: Hayır, doğru değil.
Babam: Peki, neden bunları konuşan insanlara bunların doğru olmadığını söylemiyorsun? Sen hiç Allahtan korkmaz, kuldan utanmaz mısın? Ortaya çıkıp da: “Ey insanlar: siz yanılıyorsunuz; ben keramet sahibi değilim. Cenab-ı Allah bu söylediğiniz mucizeleri peygamberlere bile bahşetmemiş, bana nasıl verir” diyemez misin?
Molla Selim: İnsanlar bunları söylemekle benim gıybetime konuşuyorlar. Onlar gıybetime konuştukça günahıma giriyorlar; ben de bu sayede hayır kazanıyorum. Neden hayır defterimi kapatayım ki
Aldığı cevaba oldukça sinirlenen babam, ayağa kalkarak, seni münafık seni; kalk defol evimden. Senin gibi bir sahtekarla bir gecelik de olsa aynı çatı altında kalamam. İnsanları günaha sürüklemeyi marifet sayan birisi Allah dostu olamaz. Sevap kazanacağım diye başka insanların günaha girmelerine bilerek sebep olan birisiyle benim işim olmaz.
Annem her zaman olduğu gibi itiraz etmede gecikmemişti. Babama büyük bir kızgınlıkla karşı çıkarak: “Allahtan kork; bu Allah dostunu nasıl kovarsın? Maazallah, bu gece bu dam üstümüze çöker!”
Cübbesini kapan Molla Selim, bir hışımla çıkarak amcamların evine doğru yönlenmişti ki, babam bir kez daha müdahale etmiş ve kendisine: “hayır! bu gece bu köyde sana yer yok; haydi! başka köye; seni üç kağıtçı seni” deyip kusuyordu bütün kinini. Molla yönünü ters tarafa yönlendirerek köyümüzün beş yüz metre uzağındaki Eğdad Mahallesine gitmiş ve Ahmet Amcamlarda misafir olmuştu.
O gece sabaha kadar uyuyamamıştım. Evin çatısının ne zaman üstümüze çökeceğini gözlüyordum bütün gece. Annem öyle demişti. Çocuk aklı derler ya; inanmıştım ona. Ayrıca, ben de tıpkı müritlerinin inandığı gibi keramet sahibi olduğuna inandığım Molla Selim’e babamın haksızlık ettiğini düşünmüş ve üzülmüştüm. Sabah olunca bir nebze rahatlamıştım. Ne de olsa annemin dediği olmamış ve dam üstümüze çökmemişti. Molla Selim, bize kıyamamış ve bağışlamıştı.
Anlattığım olayın üzerinden on koca yıl geçmişti. Eskisi kadar olmasa da Mola Selim’in keramet hikayesi hala dillerdeydi. O yine eskiden olduğu gibi köyleri geziyordu. Ayrıca, Solhan İlçe Merkezini de gezi programına almıştı. Amcaoğullarım Raşit ile Gıyasettin ortaokul öğrencisi olup amcamların mobilya imalat atölyesinin arka kısmında yatıp kalkıyorlardı. Her ikisi de hasta Galatasaray taraftarıydılar. Maçları büyük bir dikkatle takip ediyor sık sık da spor toto oynuyorlardı. Onlar da 13+1 tutturarak milyoner olma hayalleriyle yaşıyorlardı her gariban gibi.
Raşit, bir akşam vakti ekmek almak üzere çarşıya gittiğinde Molla Selim’in telaşlı ve düşünceli bir şekilde oraya buraya dolaşıp durduğunu görmüş ve dayanamayıp kendisine nedenini sorduğunda Selim Hocanın o gece gidecek yer bulamadığını anlamış. Fırsatı kaçırır mı bizim Raşit. Ona göre de Molla Selim keramet sahibidir ve her şeyi görür ve bilir. Eğer onu bu gecelik misafir etmeye ikna edebilirse köşeyi dönecek. Nasıl mı? Spor-Totoyu ona oynatacak ve 13+1 garanti cepte. O zaman gelsin milyonlar… Yokluklar ve yoksulluk nihayet bulacak Selim Hoca sayesinde.
Bizim iki kafadar, o gece Allah ne verdiyse Selim Hocayı yedirir içirirler; kendileri kuru tahtalar üzerine serdikleri battaniyelerle idare ederler; onu ise kendi yataklarında yatırırlar. Bu ara da kupondaki maçları çaktırmadan hocaya doldurturlar. Hocanın tahminleri onlara pek mantıklı gelmemişse de keramet sahibi hocanın bir bildiği var derler. O hafta sürprizler haftası olmalı. Yerin üstünü altını görebilen o mübarek adam yanılmış olamaz onlara göre. Lig lideri Galatasaray, lig sonuncusu PTT ‘ye kendi sahasında da yenilebilir elbet. Kerametçi hoca böyle buyurduğuna göre; olmaz böyle şey diyemezler.
Sabahla birlikte Hocayı uğurlarlar ve hafta sonunu sabırsızlıkla beklerler. İple çekilir günler. Milyoner olmaları için o hafta sonu bir türlü gelmek bilmez. Günler geçmez adeta.
Pazar akşamı bütün maçlar oynanır ve bizim kafadarlar kuponlarını çek edince ne görmüşler dersiniz? Kerametçi Hocaya oynattıkları kupon üçte kalmış ve bizimkilerin de hayali koca bir fiyaskoyla sonuçlanmış.
YORUMLAR
Ömer bey, çok manidar bir yazı kaleme almışsınız ilgiyle okudum yazınızdan anladığım kadarıyla öncelikle şunu belirteyim; Bir kere molla Selim ermiş biri, o kesin. onda şüphe yok. mesela; Ceketini suya atıp üzerine oturup karşıya geçmiş olması bilimsel olarak ta mümkün ve çok normal neticede suyun kaldırma kuvveti var o da ondan yararlanmış olabilir.
Trene binmediği halde trenin gittiği yerde olması da anlaşılır bir şey nihayetinde o dönem trenlerin hızına koşarak yetişmek mümkündü.
Molla Selim'e köpeklerin saldırmasına bende şaşırdım, muhtemelen tanımamışlardır.
Spor toto kuponun üçte kalmasına üzüldüysem de Galatasaray'ın maçına Ptt sporu favori göstermesi onun kerametinden değil büyük ihtimalle molla Selim’in Fenerbahçeli olmasındandır. Kaldı ki, bende olsam ptt sporu favori gösterirdim.
Nihayetinde bu tür soytarılar yüzünden, dinin aydınlıkçı öğretilerini aktarmaya çalışan ilim, irfan sahibi bilgili din adamlarından uzaklaşmakta büyük yanlış olur.
Kaleminize yüreğinize sağlık.
Saygı selamlarımla.
Kraları, diktatörleri, Şeyhleri yücelten etrafındaki soytarılar değil mi hocam?
İlim sahipleri, gerçek müminler müstesna...
Bir de tüm bunları dine bağlarlar, ki insan bağlı olduğu dine değil, dinin aksine söylemlere kulak verirler. Bence herkesin okuyup dersler çıkarması gereken bir yazıydı. teşekkürler hocam
ZorDem tarafından 3/31/2017 3:57:35 PM zamanında düzenlenmiştir.