- 4996 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YUNUS EMRE'DE SEVGİ-1
Bu çalışmamızda biz, Yunus Emre ‘nin kim ve nece olduğu, nereden gelip nereye gittiğinden çok ,Yunus Emre’yi biraz da gerçekten Yunus yapan sevgi yönüne vurgu yapacağız.
İnsan ve varlıklar;bir güce sığınma, ondan şefkat-sevgi duyma ihtiyacı içersinde yaratılmıştır. Her varlık, illa da insanlar, biribirleriyle irtibatlı ilişkiler ağı içersinde hayatlarını sürdürürler. Bu ilişkiler çoğu zaman karşılıklı fayda unsurunu doğurur. Bu fayda her zaman somut olmayabilir. İnsanda, bir çok varlıkta ve Yunus Emre’de olduğu gibi, soyut fayda unsuru olan sevgi oluşur ve öne çıkar.
Her şeyin geçici ve fani olduğunu bilmek insanı boşluğa düşürür. Bu boşluk duygusuna kapılan insan bir şeye, bir yere, belki yüce bir varlığa sığınmak ister. İşte bu boşluk duygusunu taşıyan insana sunulacak biricik şey , sevgi olmalıdır. İnsan ve varlığın bu boşluk duygusundan kurtulmasının başka bir yolu da yoktur . İnsan için sevgi bu denli ilk soyut ihtiyaç olma gücündedir.
İnsan, sığınma ihtiyacının yanı sıra, sevgiye de ihtiyaçlı doğar. Kainatta dikey ve yatay bütün oluşumların ve seyreden devamlılığın harcında sevgi vardır.
Sevginin karşıtı olan kötülük ve kavga, sevginin örülemediği, boy veremediği boşluğumuzda kendine yer bulur. Tabiyatın boşluktan nefret ettiği gerçeğini bundan daha güzel ne izah edebilir ki?.Ama biz, aklı erenler, insanoğlu, boşluğumuzu sevgiyle doldurmak borcundayız.
Sevgi, varlığın özünde zaten vardır. İlişkiler ağı varlığı ve insanı bir şeye veya kimseye karşı ilgi ve bağlılık göstermeye mecbur eder. İşte bu ilgi ve bağlılık önce duyguya ,sonra eyleme dönüşürse sevgi gerçekleşir.
Sevginin boy verip serpilmesi için, önce seven ve sevilenin de teşekkül etmesi lazımdır. Büyük bir şefkat ve bağlılık, seven ve sevileni, yani sevgiliyi ortaya çıkardığı an sevinç ve mutluluk duyarız ki, sevginin biricik amacı da gerçekleşmiş olur.
Sevgi devamlılığı sever, devamlı ve titrek-canlı halde bulunmalı ki varlık nedeni idrak edilşmiş olsun. Sevginin devamlılığı sonuçta bizi aşk dediğimiz güçlü duyguya yöneltir. Sevgi çoğu ilişkilerde aşk haline dönüşmedikçe bir anlam ifade etmez , yahut kendisine çok az muhatap bulur.
Sevginin coşkulu hali olan aşka, bir zamazlar bir cinsi diğerine yönelten bedeni veya ruhi güçlü duygu demişler. Eski çağ filozofları ise yalnızca bedeni bir istek olarak algılamışlar. Sokrates, Platon, Aristo ve Stoacılar, en ince ve en yüce duygu olarak açıklamışlar . Çağımız düşünürleri ise, insanı sırf madde ile sınırlar. İnsanı bütün kıymet hükümlerinden soyarlar, sevgi ve aşk insan hayatından çıkartılır.
Bugün mutlu muyuz? Sorusuna insanlık coşkuyla evet diyorsa, çağımız düşünürleri haklı idiler. Değilse, yaptıklarının nice bir kötülük olduğu açıktır. Özellikle biz Yunus’u asırlar ötesinden yalnız sevginiin hatırı için günümüze çağırdığımıza göre biz evet diyenlerin değil, hayır! İnsanlık coşkulu ve mutlu değildir! Diyenlerin yanında yakınında yer alırız. Geçen asırlarda yunuslar aradan çekilirse insanlığın sevgiden çok şey anlamadığı ortaya çıkar.
Türk insanının ise, destanlar çağında, yani İslamla muhatap olmadan önce sevgiden ne anladığı, sevgiyi bünyesinde nasıl yaşattığı büyük bir araştırma konusu olarak beklşeye dursun. Biz Metehan’ ın “Toprak milletin köküdür” dediğinden haberliyiz. Buradan Türk insanının deastanalar çağında sevgiyi hangi sahalarda yaşattığını anlayabiliriz. İslamla muhatap olduktan sonra tevhid inancı ve yine İslamın ruhundan kaynaklanan tasvvuf düşüncesi sonucu, yeni bir anlayışla Türk düşünce hayatı ördüğümüz gerçektir.
Yunus, bu yeni örgünün Türk düşünce yaşayışında ilk teşekkül çağının ortasında boy verip fışkırmış bir sevgi çağlayanıdır. Bu sevgi çağlayanında yetesiye yıkanıp temiz olmanın ilk koşulu; Yunus’ un çağını toplumumuz açısından bilmek, anlamak gerekir.
Yunus’un içine doğduğu, Yunus’u büyütüp yaşatan Anadolu; ruhi, siyasi ve sosyal bakımdan çalkantı halinde. Önce batıdan gelen Haçlı Seferleri, sonra doğudan gelen Moğol Akını, Anadolu insanının kafa ve gönlünü allak bullak etmiş. Tarihler 1240-1322 yıllarını göstermektedir. Kaynaklar Yunus Emre’yi bu tarihler arasında yaşatır. Yunus’un yaşadığı bu çağda Anadolu’ da, zulüm, kıtlık ve eşkıya kol gezmektedir.
Yunus’un bu atmosferde, böylesi bir panik çağında, sevgiyi kirden ve pastan temizleyerek öne çıkarabilmilş olması önemli bir ayrıcalıktır. Çoğumuza da garip gelebilr. Zira, çağımız insanı O’nu yetesiye anlamaktan acizdir. Görülür ki böylesi anlarda sevgiden çok kindir boşluğumuzu dolduran. Toplumu düşmanın üstüne salmak gerek inancı güdülmez mi?
Yunus’un böylesi bir çağda kin ve nefretin önünü tıkayarak, suların yönünü sevgiden yana döndürmek aşkıyla çırpınışı, oldukça yüce bir harekettiir. Yunus’ un mevcut mana ve değerini ikiye, üçe ,beşe katlar. Bu tutum, Yunus’u bütün çöküş ve panik çağlarına ümit ve bayrak yapmamızı gerekli kılar.
Bütün bu olumsuz şart ve oluşlara rağmen Yunus yokluğun ortasından çıkıp gelmiş değildir. Yunus’ u Yunus yapan kültür dinamikler vardır.
Türk ruhunda İslamın en samimi gerçeşleşmesi olan Selçuklu Anadoluyu nakış nakış medrese, çeşme, kervansaray cami, hamam gibi sosyal kurumlarla örmüştür. Seçuklu halkının gönlü de bu eserlerle beraberdir. İslam Selçuklu’nun gönlünde ve eşyasında hayat olmuştur. Madde planında bunlar yapılaırken, mâna planında Ahmet Yesevi başta olmak üzere Horasan Erenlerinin alevli ruhu, Mevlana, Hacıbektaş ve niceleriyle bu toprağın insanını mümbit kılmıştı. Yunus, bu ağır ve kutlu mirası yüklenerek boy verir.
Bu dönem ,İslam imanının Anadolu coğrafyasında maya tuttuğu birinci dönemin kapanış çağıdır. Bu kapanış çağının son çeyreği Yunus’un berrak pınarlar gibi çağıldadığı dönem olmuştur.
Yunus bu çağın ulularındandır. Ancak çağının yalnızı değildir. Mevlâna Hüdavendigâra göz kırpmak suretiyle ne güzel halleşir:
“Mevlana Hüdavendigar bize nazar kılalı
O’nun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır.”
Demek suretiyle çağının yalnızı olmadığını haykırır! Belki de çağıyla bütünleşmek bu olsa gerek. Yunus kötülerle değil ama, iyilerle çağıyla bütünleşmiştir.
Yunus’u ören kültür dinamiklerinin kaynağı İslam İmanıdır. Duygu ve düşünce alemine hakim olan İslamdır. Ruhunu kuşatan da İslam İmanından kaynaklanan Tasavvufi düşüncedir. Yunus’u kucağında büyütüp O’na kucak açan bu kültürdür. Bir cümleyle Yunus, Allah aşkıyla yanan, lirik ve mistik şiirler söyleyen, müslüman türk dervişidir.
Bütün bu kaynaktan beslenenler gibi, Yunus’un da bu yolda mesafe kaydetmesi için bazı aşamalardan geçmesi gerekmektedir. Yunus, bu aşamaları minnetsiz ve sitemsiz geçenlerdendir. Bu anlayışla tasavvufi aşk yoluna girer. Bu yolun gereği olarak ta bütün mutasavvıflar gibi Allaha erme ( Visal-i Hak ) ülküsüne katılır.
“Nolur ise ko ki olsun noliser
Gönül Mevlayı tek bulsun noliser”
Bu yola koyulduğunu, böyle ifşa edecektir. Bu hasretle yanıklığın gerekçesi açıkjtır. Yunus’a göre yaratılış sevgi ve aşk ile açıklanır. Allah kainatı bilinmek ve sevilmek için yaratmıştır. Bu nedenle en fazla yüklenilen borç, Allahı sevme borcudur. Yunus bu borcun farkındadır.
“Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağirayım Mevlam seni”
Yunus görünürde Mevlaya yanık bir çağrıda bulunurken, gerçekte ağır borçlarla muhteşem bir koşuya katılmıştır. Bu çağrılar ve koşu bir ömür devem edecketir. Şiir alemine daldığımızda Yunus’u hep bu koşunun içerisinde bulacağız.
Yunus, bütün iş ve oluşların neticesini Allah’ ta düğümler. Ancak kainatı muvazeneler bütünü olarak görür. Allah, insan, varlık arasında münasebbetler kurar. Ancak, Yunus’ta her şeyin değeri Allah’ la olan muhabbet ve dostluklarıyla sınırlıdır. Allah, bütün sebeplerin baş sebebi olarak tecelli eder, tasavvur olunur. Onun içindir ki Yunus’un en çok sevdası ve muhabbeti Allah’a dır.
“Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni”.
Yunus’ un Allah’a yöneliş ve terennnümünde sevinçlerini odakladığı ve sevgisini billurlaştırdığı biricik mesnedi İslam İmanıdır.Yunus’ un yönelişteki arzu ve istekleri görüldüğü gibi müslümancadır. Bu anlayış içinde Yunus’ u başka bir kayda bağlayamıyoruz. Nasıl bağlar sınız?
“Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyu deyu
Çıkmış islam bülbülleri
Öter allah deyu deyu”
Yunus kendisini Allah’ı terennüm eden İslam bülbüllerinden yalnız birisi olarak görür. Bütün sevgilerin hiç bir zaman karşılıksız olamayacağını en iyi bilenlerdendir. İnsan, inasanın sevgisine ilgisiz kalamazken, Yunus Allaha yönelttiği sevgisinin karşılıksız kalacağiını nasıl kabullenir? Bağlanmak ve sevmenin neticesi sevinç ve mutluluk değil miydi? İşte bu anlayışla Yunus Allah’a olan sevgisinin karşılıksız kalmadığına inanalardandır.
“Haktan gelen şerbeti
İçtik elhamdülillah
Şol kudret denizini
Geçtik Elhamdülillah”
YORUMLAR
Ben gelmedim davi içün
Benim işin sevi içün
Dostun evi gönüldedir
Gönüller yapmaya geldim.
Bir kez gönül kırdın ise
Bu kıldığın namaz değil.
Yunus
Hayati Bey, derin inceleme ve araştırma sonucu yazıldığı belli olan bu güzel makale için teşekkürler ve tebrikler.