- 1905 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
MİLLİ EĞİTİMİMİZDE EĞİTMENLİK SİSTEMİ VE EĞİTMEN AHMET ARİF BAYIR
Eğitmen Ahmet Arif Bayır ve öğrencileri (Yusuf Bayır arşivi)
Anadolu “Kurtuluş Savaşı” sonrasında yangın ve yıkım yeri olmuştu. Halk yoksul ve perişandı. Bu böyle gitmezdi. Yapıları yapacak ustalar yok. Bilgi birikiminden yoksun olmak, üretim yapmalarına, üretimi daha verimli hale getirme sıkıntıları vardı. Atalardan kalma yöntemler, iş gücünün verimsizliğini artırdığı gibi, toprağın daha da bereketli ürünler vermesine engeldi.
İşte bu nedenle Cumhuriyetin ilk yıllarında “savaş sonrası oluşan ekonomik bunalımdan kurtulmak için gereken insan gücünü yetiştirmek önemliydi. Bu nedenle adına enstitüler denen okullar açıldı. Bunlar endüstrinin, köyün ve ailenin eğitimi için düşünülmüş kurumlardır. Aralarında kız sanat enstitüleri ve erkek sanat enstitüleri vardır.
Ancak Cumhuriyet döneminde köylerin çoğuna okul yapılamamış, öğretmen sağlanamamıştı. 1936 yılında 40.000 köyden 35.000’ninde okul ve öğretmen yoktur. Olanlarda da öğretim ancak 3 yıl sürelidir. Bu olumsuzluk 1939 yılının Temmuz ayında toplanan 1. Eğitim Şurası’nda tüm köy okullarının 5 yıla çıkarılmasıyla giderilmeye çalışılmıştır.
Cumhuriyet, Osmanlı’dan 581’i kapalı, 2345 ilkel nitelikli okul devralmıştır. Buralarda öğretmenlik yapanların çoğunluğu da, öğretmenlik eğitimi almamış olan görevlilerdir. Öncelikle bu ilkel okulların adı “İlkokul”a dönüştürüldü. Bu yılların eğitim politikasının özünü tüm halkın okur-yazar olmasını sağlamak oluşturuyordu. Bilgisizlik ortadan kalkacak, halk aydınlanacaktı. Bu nedenle, hiç duraksamadan “Harf İnkılabı” yapıldı.”
Olanaksızlıkların, yoklukların yaşandığı bu yıllarda, elde olan olanaklar zorlanarak, bir yandan yeni okul yapıları yapılmış, öğretmen okullarındaki öğrenci sayısının artırılmasına çalışılmıştır. Öğretmen yetiştirmeye özel bir önem verilmiştir.
1923-1924 yılında okul sayısı 5.134, öğretmen sayısı 12.573, öğrenci sayısı ise 364.428’dir.
Halkın aydınlanmasına hizmet eden diğer kurumlardan biri de 1932 yılında açılan “Halkevleri”dir. Buralarda açılan resim sergileri, oynanan oyunlar, verilen konferanslar ve yapılan söyleşiler, şiir dinletileri aydınlanma ışığının diğer parçalarıdır.
Esas ışık, temel ışık yaklaşmıştı. Atatürk’ün gösterdiği doğrultuda oluşturulan eğitmen yetiştirme sistemi, İsmail Hakkı Tonguç’la birden canlandı, birden parladı, alev oldu. İşte görülen bu ışık, büyüdü, büyüdü de, tüm dünyaya saçılan, yayılan bir ışık oldu.”
Bu ışıklardan bir nefer de; Eğitmen Ahmet Arif Bayır’dı. Ankara Güdül ilçesi Kırkkavak(Sağır) Köyünde görevlendirilmişti. Bu köy kendi köyü idi. İnsanlarını, doğasını, toprağını tanıyordu. Arazi fazla yoktu. Taşlık bir alandı köy. Tarıma fazla elverişli değildi. Ekip diktiklerini zor hasat ediyorlar, kıt- kanaat geçimlerini sürdürme çabası içindeydiler.
Eğitmen Ahmet Arif Bayır Çifteler Köy Enstitüsünde aldığı eğitmen kursunu başarı ile tamamlamış, kendi köyüne atanmıştı. Köyünün suyunu, ağacını, insanını tanıyordu. Sırasıyla bunlara el atması gerekiyordu. Elbette kolay değildi. Köylüleri yıllardır, atadan kalma yöntemlerin içinde boğuşup duruyordu. Çaresi kursta öğrendiklerini bir bir uygulamaktı. Köyün çeşmesi ve çevresini düzene koydu. Su yolunu onarıp temizledi. Kaçakları giderdi. Köyün çeşmesinin oluklarından su daha çok ve coşkulu akmaya başladı. Çeşmeden akan sular boşa gitmemeliydi. Bunun çaresi vardı. Suyun geçtiği yere kavak ağaçları dikti. Aynı işlemi mezarlık çevresine ve okul bahçesine de uyguladı. Yıllar geçtikçe kavak ağaçları boy saldı. Baktıkça gururlanıyordu.
Ahmet Arif Bayır öğretmen, sırasıyla kursta öğrendiklerini köyde uygulamayı sürdürüyordu. Köy dağlık bir alan içinde yer aldığı için çevrede çokça yabani ağaçlar vardı. Bayır eğitmen boş durur mu? Yine bu kursta öğrendiği aşılama yöntemlerini bu ağaçlarda denemeye başladı. Yarma aşılar yaptı. Göz aşıları uyguladı. Sonuç oldukça başarılıydı. Ağaçlar yıllar sonra meyveye durdu.
Arıcılık da yaptı. Hem de “Kara kovan” arıcılığıyla kilolarca bal üretti. Bunları hiç satmadı. Bal üretimini eşi, dostu ve köylüleri ile paylaştı. Bu sepetleri söğüt ağaçları dallarından hiç üşenmeden kendisi ördü.
Cumhuriyetin ilk yıllarında halkın okur-yazar olması, ivedilikle ele alınması zorunluluğu vardı. Bu nedenle askerliğini onbaşı ya da çavuş olarak yapmış, okuma yazma bilen kişiler dört aylık bir kursa alınarak, okuma-yazma öğretebilecek duruma getirildiler.Ayrıca tarih ve cvoğrafya bilgileri de öğretildi. Başarılı olanlara eğitmenlik görevi verildi. Bu görevde uygulayacakları yöntemler ve öğretecekleri bilgiler bir kitap halinde kendilerine verildi. Onlar da bu kitap kapsamında eğitmenlik görevlerini sürdürdüler. Okullardaki görevleri ilk üç sınıfı kapsıyordu.
Yıllar geçiyordu. Köylere elektrik gelmeye başlamıştı. Yakınlarındaki Tahtacı Örencik ve Kavaközü(Cimder) köyü katkı payı olan on dört bin lirayı kolayca sağlayıp şirkete vermişlerdi. Onların arazileri daha verimli olduğu için bu köyler, kendi köyüne göre daha varsıllardı. Kendi köyünden bu paranın çıkması olanaksızdı.
Elektriksiz kalmak istemiyorlardı. Uygarlık olanaklarından yararlanmak onların da hakkıydı. Köyün ileri gelenleri bir olup yüklenici ile görüştü. O’na yetişmiş, boy salmış kavakları gösterdiler. Yüklenici, ölçtü, biçti, hesabını yaptı. Kavaklar onüç bin beş yüz lira tutuyordu. Geriye beş yüz lira kalıyordu. Köylüler zorlanarak da olsa, bu parayı ancak karşılayabildiler. Köyleri artık aydınlık olacaktı. Yıl 1973. 1975 yılında da Ahmet Arif Bayır eğitmen emekli olur. 1911 yılında doğmuş, 1995 yılında da sonsuzluğa göçmüştür.
Selam olsun, Ahmet Arif Bayır eğitmenlere. Selam olsun eğitim sistemimizin bu öncü neferlerine…
Sizleri saygıyla, şükranla anıyorum. 29 Mart 2017
Mehmet Erbil
www.mehmet-erbil.tr.gg
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.