değirmenler, varolmayan şövalye ve çölde çay
’ve sen, ben, değirmenlere karşı
bile bile
birer yitik savaşçı’
bazen suç işlercesine dolaba birkaç soğuk bira atıyorum. sanki 4. murad devrindeyim ve yasaklı esrik akşamlar. o esnada aklıma edip cansever geliyor: ’tüm heybetiyle akşam olacak birazdan’ o büyüleyici solgunluk başlayınca günün renginde, bir deli sarhoşluktur tutuluyorum. bir camel albümü açıyorum: rajaz ve stationary traveller...
sarhoş olunca yerçekimi, newton’a inat bir hafiflik kazanıyor. işte o zaman şu üçlü dem arkadaşım oluyor: don quixote, italo calvino ve bertolucci.
don quixote;
erdemlilik adına koca bir dünyaya ve rüzgarlara savaş açan yitik kahraman. modern varoluş sancılarının zırhına saklanan alzheimerlı çocuk. demanslarında neyi yitirdiğini bilse herhalde değirmenlere nazik davranırdı.
sonra; varolmayan şövalye agilulfo:
sadece bir zırhtan ibaretti. küçük prens kadar masumdu ama bir o kadar da bıçkın. hem kim kabuğundan çıkabiliyor ki?
daha sonra; çölde çay filmi:
bertolucci sapık cinsel sevgisinin masumiyeti ile şehvetli ve bir o kadar hüzünlü çaylar demliyor sıcakta.
ben sarhoş oluyorum.
zırhımı giyiniyorum çıplak ruhuma, bedenim yok. çöldeyim ve değirmenler rüzgarsızlıktan paslanmış. gıcırtılı ve hantal bir düşman var karşımda. kendimle savaşıp akşam çayı içiyorum.
hala radyo çocuğuyum. radyada bülent ortaçgil. değirmenler.
modern zamanlar düşüyor payıma. herkes gibi kafam karışık yaşarken ’ben’i. eski zamanlarda kalmak için çırpınan bir bünyeye sahibim. sonra değirmenler bitiyor: kaldığım yerden devam ediyorum eylemsizce. edilgen nefretler garezler, tutkular geliştiriyorum yavaşça ve düşünülerek yazılmış bi şiir gibi.
küçük prensi ve don quixote’u çok seviyor yüreğim. yaralı yırtıcılar çığlıklaştırıyorum sessizce.
aynanın karşısına geçip; fotoğrafımı çekiyorum. başka çağlara evrak niteliğinde.
YORUMLAR
Kabuğumuzdan çıkabilmemiz için bir başka koruyucunun olduğuna inanmamız gerekli. Çırılçıplak güvenebileceğimiz... Yoksa kendi icimize kıvrılıp kendimizle iç içe kurduğumuz dünyada kabuklarımız gittikçe sertleşecek. Çatır çatır sessizlik bürüyecek çölleşeceğiz ve kendi vahamızdan susuzluğumuzu gidereceğiz. Kendimizi ait his etmediğimiz bir çağda bocalayıp duracağız.
Değirmen bildiğini okur, Don Kişot Mon Kişot tanımaz öğütür,
Özün varsa değirmene gir korkma,
Dünya değirmeninde öğütüle öğütüle öz oldum, gözüm özüm bir oldu, esenlikler dileklerimle...