- 410 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZEYNEP'LE SELAMLAŞAMAMAK
ZEYNEP’LE SELAMLAŞAMAMAK
Gölköy’deki öğretmenlik görevimizin ikinci ayını geride bırakmak üzereyken, nüfus sayım işini yapmak üzere memur edilmiştik ben ve öğretmen arkadaşım. Malum; o yıllarda bir Pazar günü ülkede yaşayan herkes içeri alınır, koyun sayılır gibi sayılırdı. Sözüm ona; nüfus sayımı denirdi bu garip uygulamaya. Bu zamansız göreve memnun olduğumuz bile söylenebilir. Çünkü bu işi yaparken hem harcırah alacak, hem de öğrencilerimizin barınma koşullarını görmüş, ailelerini tanımış olacaktık. Köy merkezindeki sayım çalışmasını bitirdikten sonra bir saatlik yürüyüş mesafesinde bulunan Köşk isimli mezraya gitmemiz gerekiyordu.
Muş ovasındaki komşu yerleşim yerlerinin tamamı birbirlerini görür. Köy merkezinden görünen Köşk Mezrasına nasıl ve ne zaman gideceğimizi düşünürken, köylüler binmemiz için iki at getirdiler. İtiraf edeyim ki, hayatımda ilk kez ata binmiş olacaktım. İkimiz de biraz tedirgindik. Attan düşüp bir yerimizi kırmak, ayrıca da köylüye mahcup olmak vardı işin içinde. Endişe ve tedirginliğimizi köylüye his ettirmemeğe çalışıyorduk. Hazırlanan atlara binerek hareket ettik. Oldukça yavaş bir tempoda ağır ağır ilerlemeye çalışıyorduk. Mezraya yaklaşınca köpekler bizi fark ederek saldırıya geçtiler. Korktuğumuzdan dolayı attan inerek saldırıyı karşıladık. Durumu fark eden köylüler karşılamaya geldiler. Köy Muhtarımız bu mezrada oturuyordu. Ona misafir olduk. İzzet- i ikramdan sonra işimizi yapmaya koyulduk. Mezrada herkes birbirini tanıdığı için ev ev dolaşmamız gerekmedi. Oturduğumuz yerden Mezra halkının tamamını kısa bir süre içinde yazarak bitirdik.
Sayım formlarını doldururken köylü gençlerden biri yanıma yaklaşarak, “Hoca, senin ilkokul arkadaşın Zeynep seni görmek istiyor. Evleri gezerken haberin olsun, unutma” dedi. Zeynep isimli pek çok kız öğrenci vardı okulumuzda. Kim olduğunu öğrenmek için kendisinden kızlık soyadını sormasını istedim. Az sonra dönen genç, arkadaşımın soyadının “Baysal” olduğunu söyleyince kendisini hatırladım.
Zeynep ile iki yıl aynı sınıfta okumuştuk. Esmer güzeli, temiz ve düzenli bir kız öğrenciydi okul yıllarında. Öğrenci olduğumuz o yıllarda giyilen siyah renkli uzun önlük altından jilet gibi ütülenen gri renkli bir pantolon giyen Zeynep, her zaman şık olabilmeyi becerebilmiş bir kız arkadaşımız olarak hafızamda iz bırakmıştı.
Ben sınıf atlayarak ikinci sınıftan dördüncü sınıfa geçince ayrı sınıflara düşmüştük onunla. Zeynep, sınıfındaki diğer kız öğrencilere göre yaşı daha büyük olduğu için onlara göre daha olgun bir görüntü veriyordu. Bu durumunu dikkate alan ailesi, onu ilkokul son sınıfa geçtiği yıl evlendirmiş olmalı ki, o yıldan sonra kendisinden kimse bir daha haber alamamıştı. Köyünden komşusu olan bazı öğrencilerin, onun evlendirildiğini söylemeleri bizi üzmüştü.
Yıllar sonra okulumuzun esmer güzeli Zeynep’e bu küçük mezrada tesadüfen karşılaşmış olacaktım. Yatılı bir ilkokulda, her türlü imkansızlıklara rağmen ütüsüz önlük ve pantolon giydiğini bir kere olsun görmediğimiz o güzel ve bakımlı Zeynep, acaba hala güzel, temiz ve tertipli miydi? Yoksa çevrede karşılaştığımız yorgun, bakımsız, biri dalında, biri karnında çocuklarla gezen kadınlardan biri mi olmuştu? İçimde kıpırdayan merakı yenmek için aklıma gelen ilk çözüm önerimi sunuverdim haber getiren gence:
“Biz evleri gezemeyiz, Zeynep zahmet edip de buraya kadar gelebilirse kendisine merhaba demek isterim.”
Önerim Zeynep’e iletildi, fakat o, çok arzu etmiş olmasına rağmen ziyaretime gelemedi. Onu zor durumda bırakmamak için evine kadar gidemedim. Böylece ilkokul yıllarındaki sınıf arkadaşlığı, mahalle baskısına boyun eğdi ve yıllar sonra buluşamadı o gün.
Ancak bir ilkokul arkadaşımın yıllar sonra hiç beklenmedik bir şekilde karşıma çıkamaya kalkışmasına rağmen buna muvaffak olamaması beni karışık duygulara itmişti. Ben okul hayatımı sürdürebilmiş, hayatını kazanmış özgür bir insan olabilmiş iken o, sırf cinsiyetinin ayaklarına vurduğu pranga sebebiyle okuyamamış, hayallerini gerçekleştirememiş, ailesinin kendisine verdiği rolü oynamıştı.
Okul yıllarında derslerinde oldukça iyi olan, öğretmenleri ve arkadaşlarıyla oldukça olumlu ilişkiler kurmayı başaran hayat dolu Zeynep için herkes: “bu kız okuyacak” fikrinde birleşmişken o, cehaletin kol gezdiği bir köye satılmıştı. Bin dört yüz yıl önce Arap Yarımadasında yaşayan kabile toplumunun ilkel örf ananelerini değiştirmek için İslam Peygamberinin büyük mücadeleler verdiğini biliyoruz. Ama ne hikmetse kadını değersiz gören bu Arap anlayışı, yanlış İslami yorumların yardımıyla toplumumuzun ana damarlarına zerk edilmişti.
Zeyno, bu anlayışın kurbanı olarak artık köle muamelesi gören bir pozisyondaydı. Nasıl kıymışlardı Zeynep’e ve Zeynep gibilere… Yazık..yazık..yazık…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.