- 438 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-ANAYASAL DEMOKRASİNİN BAĞRINDA BİR ARA DÖNEM YEŞERTMEK-
Anayasaların sınıflandırılmasında bazı ölçütler dikkati çekmektedir. Buna göre ideal bir anayasa detayları kanuna bırakan bir yapıya sahip olmalı denilmektedir. Bunun tam tersi kazuistik anayasadır. Yani ayrıntıyı, kanunla düzenlenecek hususları düzenleyen anayasadır. Sözgelimi 1982 anayasası böyledir. 1970’lerin anarşi ve terör ortamını gerekçe göstererek ‘ama’ bağlacına sıkça yer vermektedir. Bir konuda hürriyetlerden söz edilir. Ancak ardından ama vurgusu yapılmakta, sınırlandırılma usul ve esasları vurgulanmaktadır. Hatta bu durum 1980’li yıllarda basınımızda "amayasa" tabiri ile eleştirilecektir. 1961 anayasası ise detayların düzenlenmesini kanuna bırakmasıyla dikkat çeker. Bu yönüyle baktığımızda ideal bir anayasa kapsamına girebilir. Ancak anayasanın kendi bünyesinde çağdaş bir yapıya sahip olması uygulama imkânları açısından ayrı bir değerlendirmeye engel değildir.
Bu kapsamda aldığımızda 1961 Anayasası teorik özellikleriyle öne çıkan ancak sağlıklı bir şekilde uygulanabilme imkânları sınırlı bir anayasamızdır. Siyasiler meydan verdi mi şeklindeki sorgulamalar bence temelsizdir. Açıkçası toplumumuzun ve siyaset dünyamızın hazır olması ölçeğinde engeller bulunduğunu düşünürüm hep. Evet, bir yönden özgürlükçüdür. Şerh düşmem yadırganmasın siyasi idamlar bu anayasa yürürlükteyken uygulanacaktır. 12 Mart muhtırasını takip eden idamlar ise 61 anayasasının anlatımının geçici maddelerle daraltılması bağlamında ve kısas-a kısas mantığıyla tatbik edilecektir.
Kanımca, artık bu idamların konu olduğu anlarda yanlıştı ama hak etmişlerdi ya da başka çare yoktu, elbette doğru değildi ya, şartları da yabana atmamalı türü eveleyip gevelemeleri, geviş getirme istidadında söylemleri bırakmalıyız bir yana. Hem insani hem de mantıksal bağlamda hatalıdır açıkça. Sosyal psikoloji üzerinde travmatik sonuçlar doğurmuştur. Ayrıca idamla yargılanan ya da yargılanabilecek yüzlerce kişiden üçer idam çıkması konuyu iyice içinden çıkılmaz kılmaktadır, vesselam.
Yine 1961 Anayasasının bazı yönleri 1950’li yıllara ve Demokrat parti dönemi uygulamalarına tepki duyulmasının ürünü olarak gelişecektir. Bu çerçevede yürütmeyi zayıflatır, yasamayı güçlendirir. İki meclisli yürütme modeli hükûmetlerin hareket alanını ister istemez daraltır. Nitekim 1971 tarihli düzenlemelerle verilen kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi yürütmeyi güçlendirme amaçlıdır.
Diğer yandan 61 Anayasası getirdiği düzenlemelerle seçimlerden daha çok partinin milletvekilliği çıkartması ve parlamentoda grup kurması gibi bir netice doğuracaktır. Bu durum ilk bakışta sosyal kesimlerin daha adilane temsili gibi bir sonucu tesis etmektedir. Ne var ki, aynı husus güçlü hükûmet modeline imkân vermez. Koalisyonlara zemin hazırlayan bir yapısı vardır. Bu durumun olumsuz getirileri 1970’lerde yaşanır. Hatta tam 12 Eylül arefesinde yeni Cumhurbaşkanının bir türlü seçilememesi ve yüzü aşkın turun yapılması garabeti yaşanacaktır.
Sistemin darbelere ve muhtıralara açık bir yapısı vardır. Bu durumun anayasal sistemin bir getirisi olduğu da söylenebilir. Adeta, hükûmetlere düşen yalnızca ekonomik büyümeyle ilgilenmektir. 1965’de Adalet partisinin tek başına iktidara gelmesi sanayinin gelişmesi ve ekonomik büyümeye olanak tanır. Ancak sistem ince bir siyaset yapılmasını açıkça zorunlu kılmaktadır. 1969’da askeri müdahalenin gündeme gelmesi enteresandır. Eski DP’li siyasilerin affı konusunu İsmet Paşa gündeme getirir. Fakat asker bu duruma tepki gösterir. Başbakan Demirel erken seçime gider. Bu süreçte İnönü’de silahlı kuvvetlerden tepki alır. Kanaatimce İsmet paşanın ordu çevrelerinde var olan geleneksel kredisi ömrünü doldurmaktadır. Demem o ki, İnönü açısından 1969 yılı bir dönüm ve kırılma noktası olarak görünmektedir bana.
Peki, 12 Mart muhtırasının sebepleri nelerdir? 1961 anayasasının doğurduğu sonuçlardan olan sosyal devlet kavramı ve bunun sonucunda gelişen sendikacılığın politize edilmesi, mevcut anayasanın ülkemize bol geldiği yönündeki görüşlerin yoğunlaşması, siyasi partiler ve hükûmetin sistemin önünü açacak yönde politikalar üretememesi, özellikle Yön ve Devrim dergisi etrafında gelişen düşüncelerin bir müdahale öngörmesi iç etkenler bağlamında karşımıza çıkmaktadır.
İç etkenler diyorum çünkü: tıpkı Demokrat partinin son demlerinde olduğu gibi Adalet partisi hükûmetinin de Sovyet Rusya ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek istemesi ve bu yönde yapılan çalışmaların Amerika’yı ve batı dünyasını rahatsız ettiği hususu üzerinde de durmalıyız.
Ayrıca sol kesimdeki ihtilalci beklentilerin 9 Mart 1971 takviminde somutlaşması 12 Mart muhtırasının ilk anda sosyalist aydınlar arasında umutla ve memnuniyetle karşılanmasını doğuracaktır. Oysa Silahlı Kuvvetlerin üst kademesi MİT’in de katkılarıyla kenetlenmiştir. Hatta başlangıçta 9 Martçı safta yer alan bazı kuvvet komutanlarının son anda tavır değiştirmeleri ve 12 Mart muhtırasının altında isim ve imzalarının görülmesi devrimci yazar ve fikir adamlarını ilk günler ümide sevk edecektir. Halbuki, günler ilerledikçe tutuklama ve sorgulamaların başlamasıyla beraber konunun gerçek rengi ortaya çıkacaktır.
Bu çerçevede yaklaştığımızda 12 Mart muhtırası belirli bir siyasal ve sosyal kesimde gerçek yüzünü sonradan ortaya koyan bir hareket olarak algılanır. Ancak madalyonun diğer yüzü gelecek kuşaklara bıraktığı derslerdir. Hangi ideolojik kesimde olursa olsun tarihsel gelişime bağlı olarak ele alınabilecek hususların belirli bir zaman diliminde ve hep birden cereyan etmesini beklemek, ummak bu yolda illegal yöntemleri meşru saymak hazin durumlar doğurabilmektedir.
L.T.
YORUMLAR
Hoş naif ve bildirendirici bir yazı olmuş...Özellikle 12 Mart bizim 20'li yaşlarımızdı."Sol" ülke yönetimine kendi "cuntalarının" hakim olduğunu sanıp,önce desteklemişti...Aklımda kalan en "vurucu" cümle de şuydu o yıllara ait.
-Toplumsal uyanış,ekonomik kalkınmayı aşmıştır...Buydu sebebi işte...
Ve şu gerçeği geç de olsa öğrenip,kabul etmenin zamanı geldi geçiyor.
-Demokrasilerde,hükümetler devrilmez,değişir...
Ve hatırlattığınız için teşekkür ederim.
sabri ayçiçek tarafından 3/27/2017 11:46:02 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Devrin Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın bir sözü, evet hocam
Bu konuyla ilişkili paylaşmayı düşündüğüm bir başka yazımda yer vermeyi umduğum bir cümleydi
Siz atik davrandınız ve ne iyi ettiniz kıymetli hocam
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Önce sol sonra sağ öcünü alıyor ... Ama mağdur hep halk....
Bakalım bu dönemin hesabını kim ne zaman soracak.
Halka sıra geldiğinde bence bütün sorunlar hallolacak
👉😁 👈
levent taner
Sorunun özünü dile getirmişsiniz aslında
Cuntanın "sağım solum sobe" Düzleminde ortaya koyduğu kronik hal alan sorunlar
Şu kadar ki
Tarihte herhangi bir devir olmasın ki, muhasebeleştirilmesin
Yalnız maziyi eleştirmek en kolayı özünde
Sonra aynı ya da benzer hatalara devam
İşte referandum
Adam, eveti veya hayırı öyle militanca savunuyor
Oysa ancak ölülerin fikirleri değişmez
Mezarlıklarda noktayı koymuş insanlar vardır
Yaşayan insan ileride yanıldığını düşünecek belki de
Sözgelimi 2020'de geçmişe dönük meğer o konu şuymuş biz anlamamışız diyecek sırasında
Tanıdık geldi sanırım
Oysa bugün görüşünü fanatikçe savunup, karşı tarafa dayatmakta hiçbir beis görmüyor
Hatırlatıldığında ise canım geleceği kimse bilemez diyor
Kimse bilemezse geleceği, ihtiyat hudutların olsun biraz güzel kardeşim
Nihayet hocam
Katılım ve katkın dolayısıyla müteşekkirim
Saygı ve selamlarımla...