- 601 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİRE DAİR DÜŞÜNCELER; ŞİİRİN RUHU
Şiir, gerek yazılı gerekse sözlü yazınsal ürün olarak, binlerce yıldan bu yana insanların yaşantısına yer alan, yaşamı devindiren önemli bir sanatsal araçtır.
Şiirin egemen ögeleri, özgün düş ve düşünce, duygu, güzellik, iyilik, erdem ve başkaldırıdır.Yürekten geleni, beyinde kalıba estetik biçim ve biçemde koyup söylemeyi gerekli kılar şiir. Bu bağlamda yürek - beyin- dil üçlüsü arasında estetik bir uyumun kurulması son derece önemlidir. Bu yoksa güzel şiir de yoktur.
Şiir hakkında yazın dünyasında çeşitli düşünceler dile getirilip, düşünce ve eleştiriler ile birlikte sıcak tartışmaların yanı sıra sürtüşmeler de süredursun, neyin şiir neyin şiir olmadığına karar verecek olan, bana göre, ’ZAMAN’ ile ’ORTAK BEĞENİDİR’. Zamanın ne olduğu, genel bir kavram olarak göreceli ayrılıklara karşın herkesçe bilinir, fakat ortak beğeni deyince anlamamız gereken, şiir, yalnızca kendimize, bize ait olan değil, yeryüzünde tüm insanlığın kültürel birikimi ve kalıtı gözüyle bakılınca ortaya çıkacak olan, diline, ulusuna, dinine bakılmaksızın ortaya konulacak olan yapıtların güzelliğidir. Bu tüm sanat dallarının ve yapıtlarının da ortak özelliğidir. Onun için ŞİİRİN, BİREYSELLİKTEN EVRENSELLİĞE BİR İZLEĞİ olmalıdır.
Şiirde, aşk, doğa, var-yok/oluş, ölümsüzlük, adalet, özgürlük, haksızlık gibi konular (TEM) başta olmak üzere tüm tinsel, tensel ve toplumsal sıkıntılara bir serzeniş, kendini bazan soyut, bazan somut biçimde, akıl, duygu ve yürek ile bir dışa vurum vardır. Saydığım temaların her biri hakkında insanlık tarihi boyunca milyonlarca kişi sayısız kez yazmış ve yapıtlarını ortaya koymuşlardır.
Konuyu fazlaca dağıtmadan toparlamak ister isem, üstünde durmak istediğim konu ’ŞİİRİN RUHU’dur.
Ruh kavramı, günümüze değin genelde beyinlerde soyut ve metafizik bir kavram olarak yer etmişse de evrenin ve maddenin yapısı fizik bilimin gelişmesi sonucu artık ruh dediğimiz şeyin nesnel varlığı da nerede ise kanıtlanma aşamasına gelinmiş durumdadır. Ruhun varlığını kavramak, beyin, akıl ve düşünce işi olarak algılanmasını giderek daha derin düşünme boyutunu gerektirir.
Her şeyin enerji ile açıklanabildiği bir evrende yaşıyoruz artık. Yaşam da madde de enerjinin bir boyutudur. Maddede atomun yapısı çözüldükçe İsviçre’de elde CERN’de laboratuvar deneyleri bu bağlamda insanların önüne yepyeni ufuklar koyma aşamasındadır.
Plâzma teknolojisi ile QUANTSAL düşünme yöntemi düş ve düşüncede çok yeni farklı boyutlara geçen insanoğlu bu saye de uzak yıldızlardan gelen enerjileri algılayabiliyor, frekanslarını ayrıştırıp değerlendirebiliyor ise bir gün yine benzer teknoloji ile yeryüzündeki insanı da evrenin derinliklerine IŞINLAMA işlemini de şüphesiz başaracaktır.
Şimdi çok eminim bu yazımı okurken birilerini kalkıp bana içinden’ Bu yazdıklarınızın şiirle ne ilgisi var?! diye sorup, yüzünü karartarak baktıklarını da görmüyor değilim?! Fakat bana göre yazdıklarım şiirle doğrudan ilintilidir, şiir bilimin önünü açan düşün, yılmaz ve önde giden en çetin kahraman savaşçısıdır çünkü! Bunu kavrayamayan insan, şiirde ruh inceliğini de kavrayamaz ve yazdıkları şiir değil, belki sırtında bir hamal gibi taşıdığı bir çuval dolusu çok kötü kavrulmuş tuzsuz leblebi ya da akide şekeri olacaktır(!)
Öyle değil mi?! Bugün yazın dünyamızın içinde yer alan, kurulu kapitalist düzenden nemalanan, para babalarının ses bayrağı olmuş pek çok kişiyi şair ve yazdıklarını şiir sanmıyor mu insanlarımız?! O nedenle şimdi beni kimse sevmeyecek! Çünkü gerçeği çekincesiz, sol direkt yumruk gibi burnunun üstüne vurarak söylerim hep! Sevmesinler ben yalnızlığımla hep mutluyum ve yalnızlığımla övünürüm bile...
Yıllardır ( 1993 ten bu yana yoğun olarak) şiirle uğraşırım, şiire bana sevdiren özellikle ortaokul ve lise çağlarında Türkçe ve Edebiyat öğretmenlerim olmuştur. Ruhları şad olsun. Daha sonraları çok çeşitli dergilerin abonesi oldum, kütüphanelerden ve satın aldığım yüzlerce kitap sayesinde şiirin içinde yoğruldum. Öyle zamanlarım oldu ki geceli gündüzlü uyumaksızın şiir yazdığım günler oldu. Sonunda belli bir kıvamı yakaladığımı düşünüyorum. Her şairin kendi içinde kurduğu bir dünyası vardır bunun yanı sıra bir de ütopyasının olması gereklidir. Bu içsel dünyanın ya da şiir evreninin düşsel sınırları ne kadar geniş ise o kadar güçlüdür dile gelen şiir de. Yaz yaza ustalaşır kalem, çünkü alıştırma insan beynini kaçınılmaz biçimde geliştirir.
SÜMBÜLÜN, GÜLÜN KOKUSU NE İSE, ŞİİRDE RUH ODUR.
Rahmetli annem çok yalın biçimde çiçekleri sever ve koklardı ve derdi ki ’Çiçek dediğin kokmalı!’ o güzel olduğu için insanlar yakasına, saçına? başına takar öyle değil mi? Şiir de böyle algılanmak zorunda. Yapma çiçek ile genleri ile oynanmamış doğal çiçek arasında ne tür bir ayrım var ise, yapma şiir ile ruhu olan şiir arasında bu tür bir ayrım vardır. Güzel bir çiçeğin çiçeğin kokusu dimağımızda yer etmiştir, bellekten çıkmaz; güzel şiir de öyledir. İşte, sık sık karşılaştığımız iyi şiir ile kötü şiir arasındaki ayrımda en önemli dikkati çeken yanlardan birisi bu olmalıdır kanısındayım. Derinlemesine yaşanan acılar aşklar sevinçler ve üzüntüler insan ruhunda derin izler bırakır, düş ve düşünme gücünü olağanın dışına yükseltir, tini tenden uçurur.
Şiir, yalnızca kitaplardan değil, gezerek, görerek, yaşamın içinde duyumsayarak, birebir doğadan; havadan, sudan. ateşten ve topraktan da öğrenilir. Bunun en önemli kanıtı Aşık Veysel, Karacaoğlan, Yunus Emre gibi değerli halk ozanlarımızdır. Bazıları farklı şiir ekollerinin temsilcileri olarak gerek geçmişte gerekse günümüzde halk ozanlığı geleneğini küçümseseler de gerçek anlamda dile getirilmiş halk şiirinde büyük bir yalın fakat etkin söyleme gücü vardır. Bu bağlamda ’Bir ulusun türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür’ söylemi tam yerindedir.
Evet, sonuca gelecek olursam, şiir dünyasında izlediğim kadarıyla havanda su dövercesine boş sözler, evinsiz çekirdek gibi insanın ruhunu besleyemiyor ne yazık ki. Bunu daha ince düşünerek, yeni yeni farkındalıklar keşfetmemiz gerekli, bunun için ruhların beyinlerin daha ince yontulmasına gerek var. Okudukça yaşadıkça daha fazlasını öğreneceğiz kuşkusuz. Şiirde ruh ne kadar incelir ise, dil ne kadar keskinleşir ise tüm kötülüklerin çirkinliklerin kökünü o kadar kolay kazıyacağız; bundan bütün yüreğim ve beynimle eminim.
Son tümce; ülkemizdeki yazınsal anlamda doğru örgütlenme ve sanatın geniş halk yığınlarına ulaştırılmasında yetersizlik olduğu kadar, çıkarcılık ve bencilliğin öne çıkması, doğru önderlik yapılamaması, kötü şiirlerin kötü mutfaklardan şiir sofrasına sunulması üzücüdür.
Güzel şiirlere ve güçlü şairlere yürekten bin selam ve saygıyla..
Şaban AKTAŞ
25.03.2017
YORUMLAR
Ruh kavramı, günümüze değin genelde beyinlerde soyut ve metafizik bir kavram olarak yer etmişse de, evrenin ve maddenin yapısı gibi, fizik bilimin gelişmesi sonucu artık ruh dediğimiz şeyin nesnel varlığı da nerede ise kanıtlanma aşamasına gelinmiş durumdadır. Ruhun varlığını kavramak, beyin akıl ve düşünce işi olarak algılanmasını giderek daha derin düşünme boyutunu gerektirir.