- 366 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ücretsiz Halk Konserleri
Müzik ile irtibatımız bir türlü ses güzelliğinden olamadı. Bu cümleyi kurduktan sonra karga ve saksağan hatta akbabalar gibi bet ve çirkin bir sesimin olduğunu anlamışsınızdır. Anlayacağınızı biliyordum, şimdiden teşekkür ederim anlayışınıza. Ses kötü olunca hali ile biz de bir müzik aletine yöneldik. Öyle keman gibi, piyano gibi, bağlama gibi bir müzik aleti de değil bu. Mızıka ya da ağız armonikası dedikleri bir alet. Ne yapalım biz de onu sevdik onun ile içli dışlı olduk. Bremen Mızıkacıları ve Kara Kuvvetleri Armoni Mızıkası ile hiç ilgim yoktur onu baştan söyleyeyim de.
Mızıkaya başladığım zamanlardan önce saz çalmayı denedim dımbır dımbırdan öteye bir türlü geçemedim. Bir ara daha tıfıl bebe iken melodika ve akordeon çalayım dedim, onda da garson rakı getir garson şarap getir, yaşa çarlistondan öteye geçit vermedi aletler ve benim yeteneksizliğim. Bir ara gitar çalayım, hatta ders alayım da öğle öğreneyim dedim. Arkadaşın müzik kursuna yazıldım. İki üç ders gittikten sonra adam baktı ben de en ufak bir umut ışığı yok, hatta ’’bu çocuk bunu çalsın ben bıyıklarımı dibinden yolarım.’’ Diye öğretmenin arkamdan ileri geri konuştuğunu duyunca, gitar çalmayı da süresiz tedavülden kaldırdım. Oysaki saz da gitarda özünde ne kadar güzel çalgılardır. Müzik ruhun gıdası ise bu aletlerde ruhun vitaminleri, besinleri oluyorlar haliyle...
Bir gün trompet çalayım dedim. Bizim dayıoğlu yıllar önce ODTÜ’yü kazanmış Ankara’ya okumaya gelmişti. Ders çalışmadığı zamanlarda kendi kendine çalıp hem ruhunu hem de bedenini dinlendiriyormuş. Ben de deneyeyim dedim bir gün aldım elinden aleti ağzıma götürdüm, üflüyorum üflüyorum ses çıkmıyor. Ben üflüyorum makine de tık yok, nefes neredeyse benim arkamdan çıkıyor trompet kuzu gibi dayıoğlunun önüne attım ’’Al oğlum bu aletin bozuk senin götür de tamir ettir.’’ dedim. Dayıoğlu döndü bana ne dese beğenirsiniz. ?’Ona öyle mızıkaya üflediğin gibi üflemeyeceksin çok hafif nefes vermen lazım abi.’’ Dedi. Yok, baba yok bu beni aşar bunu çalmak için başka yerlerden nefes ithalatı yapmamam gerek galiba, aslan mızıkam benim çalarken bana hiç eziyet etmez.
Bahar yaz aylarında Pazar günleri ev de mızıka çalarken hele de pencereler açıksa kediler köpekler pencerenin önünde toplanıyorlar. Neredeyse içeri dalacaklar da Allah’dan pencerelerde tel var da yoksa içeri dalıp miyav miyav ile hav hav ile benim ücretsiz konsere eşlik bile edecekler.
Oturduğum site de tam karşımda bir opera sanatçısı bayan var. Her ne kadar gidip gelmesek de komşu olarak zaman zaman çalışırken sesi dışarılara kadar gelir. Sonra iki yan tarafımda bir baterist var. O da güm güm tokmaklar davulu bazı geceler. Öbür yan tarafımda gitar çalan üniversite öğrencileri var. Yani sizin anlayacağınız müzik bakımından sitede çok şanslı sayılırım.
Ha unutuyordum az kalsın. Bahar ve yaz aylarında da sitede ağustos böceklerinin konserleri hiç bitmez. Kimseler sevmese de, çoğu kimse rahatsız olsa da ben de tam aksine bayılırım onların gece gece verdiği ücretsiz halk yararına konserlerine. Yaz aylarında kimi zaman değerli sanatçılarda harbi konserlere geliyorlar. Bir sene Edip Akbayram bile gelmişti. Halk Konseri deyip geçmeyin. O konserlerin en büyük faydası da gariban işportacılaradır, yazın su satarlar, leblebi çekirdek satarlar, çocuklara simit, çikolata, sakız satarlar. Benim ev de verdiğim halk konserlerinde işportacı milleti bulunmasa da ben çalarken hanım elma, portakal soyar, kimi zaman çay getirir konser aralarında da hep beraber götürürüz tabakta önümüze gelen nevaleleri. İşte böyle halk konserlerinin faydaları saymak ile bitmez.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.