kısa dalga
=====================
polis radyosu kayıp anonsu geçiyordu. kafasının içindeki yörüngede, bitmek bilmeyen dolaşımını tamamlamaya niyeti olmayan esrik gezegenler birbirine çarpmamak için bilinçaltının kara deliğine yuvarlanıyordu. kayıp batın yok, memleketi izmir. adamın şimdi nerelerde olduğunu düşünmeye çalıştı, her şeyi bırakıp arjantin’e kaçak bir gemiyle kaçtığını ve patagonya’da, izmir’deki köyüyle ters mevsimleri yaşayan bir köye yerleştiğini kurgulayıp gülümsedi. şimdi uzak bir meridyenin kestiği yatağında, esmer bir kadınla zaman farkı aralığında düşler görüyordu. aransın dursundu. kimse tepenin başında kaçan uçurtmasının ipini onun bıraktığını bilmiyordu. derken gezegenler birbirine çarptı. radyo bela bartok ya da muzaffer sarısözen tarafından anadolu’nun uzak bir köyünden koparılmış türkünün ezgisiyle doldu. belki de geceki migren nöbetini savuşturmak için karanlık bir filme gitmeliydi. gününde olursa, ispanyol filmine giderdi. carmen’in katakullilerini izler bol kastanyetli ellerin işaret dilinde anlatmak istediği gizli mesajı çözümlerdi. granada tarihini okumak gerekti belki de. paranoyak bir cızırtıyla tüm odaya elektro şok dalgaları yayan lambanın etrafında siyah bir gece kelebeği kamikaze uçuşu yapıyordu. televizyonu açtı, sesini kıstı. radyo ses veriyor televizyon ışıldıyordu. tepesine koyduğu mıknatıs ekranın tam ortasında gökkuşağına benzer bir tayf oluşturmuştu. bazen yüzlere denk geliyor o kısım, insanların yüzleri rengarenk oluyordu. pencereleri açtı. sigarasının dumanı doğu rüzgarına kapıldı. doğudaki pencereden dünyaya yayıldı. masanın üstündeki kağıtlarda ebcet hesabı ile tarih düşülmüş bir sürü beyit vardı ve tarihlerini kronolojik bir cetvelle ölçmeliydi. pi sayısını anlamlandıracak sonsuz bir beyit yazıp polinom denklemlerle kanıtlanmış ispatlanmazlığa yeni bir tarih düşebilirdi. belki bir gün. cebindeki köstekli saatin eski bir hitit kabartması gibi yaldızlanan trenini okşadı. belki de bir trene atlayıp migren tutmadan önce kaçmalıydı. kaçarken kimsenin anlamayacağı bir beyit düşüp, kaçtığı yeri ve tarihini yazardı. asırlar sonra biri bunu çözer sinsice gülerdi soğuk bir kütüphane masasında. meksika sınırında, okyanusa yakın bir kasabaya gitmeliydi belki de. purosunu tüttürüp, birasını yudumlarken, varsın borsalar paraların yaşam grafiğini çizsindi. bütçeler varsın ay sonunu getirsindi. dünya varsın güneşe yaklaşıp aya ıraksasındı. uzaya gönderilen maymuna özgürlüğü anlatmak lazımdı. gezegenler gene aklında şuursuzca dönmeye başladı. sahi yuvarlak mıydı acaba beynindeki dünya? paralel bir takım galaksi zımbırtıları içinde fink atıp, atını uzak alemlerin birinde sulayabilir miydi? uzayın genleşmesi ve zamanın yavşaması aynı orantıda azalıp, çıkarken, sonsuz bir doğru boyunca yürüyüp düşünebilir miydi? ilkokul öğretmeninin martı sandığı ’’m’’ şekilli şeylerin aslında ortasından bölünmüş bir kitap olduğunu öğretmenine anlatması gerekti ölmeden önce. satranç masasını kurdu ve sovyet ustaların oynanmış oyunlarını oynayarak tarihi tekerrür edip, aynı ırmakta yıkanmanın tadına varmak istedi. radyoda kayıp anonsu verildi yeniden, batın yok, memleketi izmir...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.