- 1333 Okunma
- 8 Yorum
- 3 Beğeni
YETKİM OLSA BU ÜLKEDE ATATÜRK(ÇÜLÜĞÜ) YASAKLARIM.
Normal şartlarda siyasi anlayışım ve dünya görüşüm yasakçı ve dayatmacı zihniyetleri dışlamak üzere şekillenmiştir. Yalan olmamak kaydı ile, en aykırı görüşlerin dahi özgürce söylenmesini savunmuşumdur. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün istismarı söz konusu olunca işin rengi değişir.
Dünyanın hiçbir ülkesinin kurucu liderleri o ülkenin iç siyasetine bizdeki kadar müdahil edilmemiştir. Belki de hiç edilmemiştir. En azından geçmişten günümüze iş seyahatleri için yurt dışına çıktığımda tesadüfen denk geldiğim ülkelerin seçim dönemlerinin propaganda sürecinde,kurucu liderleri üzerinden söylem geliştirdiklerine hiç tanık olmadım. Gözlemleyebildiğim kadarıyla seçim meydanlarında balonlar, ülke bayrakları ve parti flamaları vs gibi sembollerin dışında başka bir simge yoktu. Kendilerince bunun bir çok gerekçesi ve nedeni vardır elbette. Muhtemelen kurucu liderlerinin adını siyasete alet etmeyi öncelikle ahlaksızca görüp etik bulmuyorlardır. Ve sonrasında da büyük ihtimalle böyle bir şey yapmalarını gerektirecek bir kompleksleri yoktur.
Aslında geçmişte bizde de öyleydi.Seksen öncesinde o dönemin tüm karmaşasına rağmen Atatürk’ün manevi şahsiyeti günümüzdeki kadar siyasete müdahil edilmezdi. Geçmişteki siyasi mitinglerin, İnternet deki görüntülerine bakıldığında da görülecektir. Meydanlarda Türk bayrakları, parti flamaları ve siyasi simgelerden başka bir unsur olmazdı. O dönemin insanları Atatürk’ü sevmedikleri için mi Atanın posterleri meydanlarda yer almazdı? Değil tabi ki, o zaman Atatürk üzerinden siyaset yapma alışkanlığı ve bayağılığı günümüz düzeyin de değildi de ondan. En azından insanların aklına öyle bir seviyesizlik gelmiyordu.
Ne zamana kadar?!’’ Gizli ve gizemli siyonist yapıların organize ettiği ideolojik çatışmaları sonlandırıp yeni ve yeniden çatışma koşullarını oluşturmak için emir erleri kenan evren ve çete üyesi arkadaşlarına yaptırdıkları 80 darbesine ve sonrasında da bu ülkede sistemli ve planlı bir şekilde Atatürk yandaşlığını ve karşıtlığını oluşturma çabalarına kadar!’’
Cuntacılar, Atatürkçülük adına sağcı ya da solcu tam bağımsız Türkiye idealleri olan insanları siyasi fikirlerinden dolayı suçlu suçsuz demeden hapislere atıp işkenceden geçirip adeta Atatürk’ü bir sopa gibi toplumda baskı unsuru olarak kullanıyorlardı.
Sonrasında da emperyalist güçlerden aldıkları emir gereği darbeciler toplumda laik, antilaik söylemler geliştirip, ülkeyi yeni bir çatışma ortamına hazırlıyorlardı.
Bunun içinde işe öncelikle, toplumda belli bir saygınlığı ve popülaritesi olan Atatürk’ün saygınlığını tahrip ederek başladılar. Öyle ki, kahvehanelerden kumarhanelere, meyhanelerden, kerhanelere kadar uygunsuz olan her yeri Atatürk’ün posterleri, büstleri ve heykelleriyle donattılar. Yani geçmişte seçim meydanlarında bile pek fazla resmi olmayan Atatürk’ün resimleri, büstleri artık umumi tuvaletlerde bile görülür olmuştu. Dolayısıyla da her seviyeden insanın alay konusu haline getirilmişti. Bilinçli ve sistemli olarak Atatürk’ün manevi şahsiyeti istismar edilmişti.
Cuntacıların Atatürk üzerinden uyguladıkları siyasi baskılar, toplumun kültürel ve dini hassasiyetleri üzerinden de devam etmişti. Örneğin; %98 i Müslüman olan ve bu doğrultuda değer yargılarını geliştirmiş toplumda basın yoluyla asparagas haberlerden oluşan pornografik ve müstehcen fotoğrafların olduğu günaydın,şey,tan vs gibi bulvar gazetelerinin yayınları öne çıkartılıyordu.
Hatırladığım ve hafızamda yer etmiş (muhtemelen bir porno filminin sahnesinden alınmış)
böyle bir haberin fotomontaj resimde‘’yatağa anadan üryan uzanmış sözde turist kadının resmi ve o resmin altında şöyle bir yazı vardı; Ben Türk erkeklerini ne kadar yakışıklı olduğunu Atatürk’ün resmini görünce öğrendim. Devamındaysa halen bakireyim elime erkek eli değmedi haşin erkekleri bekliyorum türünden saçma sapan sözlerle yazı devam ediyordu.
Bir taraftan toplumun kültürel değerleri bu tür maskaralıklarla asimle edilirken bir taraftan da iltica ve gericilik söylemleriyle muhafazakar kesimlere aleni baskı uygulanıyordu. Örneğin;Başı örtülü nineler, anneler ilticacı olmakla yaftalanıyor, çocuklarının ya da torunlarının yemin törenlerini bile izlemesine müsaade edilmiyordu.Tören alanına alınmaları yasaklanıp ne yazık ki, çocuklarının yemin törenlerini yüzlerce metre mesafeden ve tel örgülerin arasından seyretmek zorunda bırakılıyordu.
İlerleyen süreçte cuntacıların her alanda topluma uyguladıkları despotik baskının dozu giderek artıyordu. Bu durumundan kendilerine vazife çıkaran siyonizmin sivil uzantıları ve cuntacıların postal yalayıcıları sözde aydın,akademisyen meczup güruhlar da boş durmamış fırsat bu fırsat deyip, milletin dini hassasiyetlerini bilerek ve isteyerek tahrik edip kışkırtmak amacıyla Atatürk’ü din düşmanı gibi göstermişlerdi. Sadece dini inançları gereği başını örten kız öğrenciler ideolojik suçlamalarla üniversitelere alınmayıp, sürekli bir şeriat tehlikesi kamuoyuna empoze ediliyordu.
Bu meczupların provokasyonları kültürel alanda da tüm hızıyla sürüyordu. Semahtan ezana, sanat müziğinden türkülerine ve ozanlarına kadar bu ülkenin yüzlerce yıllık folklorik kültürünü asimle edip bu millete kilise kültüründen doğmuş opera ve aryaları dayatıp bu ülkenin kültürü haline getirmeye çalışmışlardı. (müziğin evrenselliğine inanan fakat türkü tutkunu biri olarak opera ve arya dinlemeyi seven dostlara saygım bakidir.) opera ve arya vurgusu ( Atatürk üzerinden yapılan kültürel asimilasyonu tanımlamak içindi.)
Bu duruma sessiz kalmayan sağcı ya da solcu akademisyenler de su dan sebeplerle üniversitelerden atılıyor ve hatta devlet memur olma hakları bile ellerinden alınıyordu.
Atatürkçülük adına Atatürk’ün milletin gözündeki, saygınlığını yok etmek için sistemli bir şekilde ellerinden ne geliyorsa çekinmeden yapıyorlardı.
Bunlarla da yetinilmiyor Atanın ululuğu ve yaratma kudreti gibi (dinsel) temalar içeren tanımlamalarla toplumun din ölçekli kutsal değerlerinin üzerine çıkarıp sapık ve sapkın söylemlerle insanların sinir uçlarına dokanıyorlardı.
Bu sistemli uygulamaları yaparken bir yandan da el altından kendilerinin kurguladığı dini cemaatler destekleniyor ve siyasal anlamda bölücü örgütlerin gelişimlerine göz yumuluyor hatta lojistik destek sağlanıyordu. Örneğin; Apocular adıyla bilinen pkk, dhkp-c ve fetöçü yapılanma gibi cemaatlerle dirsek temasında oluyorlardı. Böyle olmalarının nedeni ileride iç savaş çıkaracak ve çatışacak kesimleri oluşturmaktı.
Şu ana kadar iç savaş çıkaramasalar da istedikleri olmuş toplumun bazı kesimleri radikalleşmiş ve etki tepki yansımasının sonucu olarakta laiklik karşıtı fanatik kesimler oluşmuştu. Artık sosyal medyada ve gündelik hayatta Atatürk karşıtlarının sözleri ve faaliyetleri de öne çıkar olmuştu. Öyle ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi şahsiyeti ve devlet adamlığı ne yazık ki, hakaretlere varan düzeyde tartışma konusu haline getirilmişti. (Maalesef bu tür tartışmalar günümüzde de halende sürmektedir.)
Geçmişte yaşadığım trajikomik bir anekdotu olabildiğince kısaca özetleyerek devam edeceğim.
Bir avm’nin içerisinde yer alan kitap, filim ve müzik cd si satan marketi gezerken raflarda gözüme çarpan Atatürk’ü anlatan dört kitap olmuştu. Kitapları raftan alıp baktığımda ilginç bir durum dikkatimi çekmişti. İlginç olan şey bu kitaplar dan ikisinin yazarının yabancı olmasıydı. Buraya kadar bir anormallik yoktu. Yani aslında 1911 trablusgarp’tan başlayıp 1922 ye kadar süren ve Anadolu topraklarında sonlanan 12 yıl boyunca savaştıkları bir devletin liderine dönük övgü dolu sözlerin yer aldığı kitabı yazmaları ne kadar anormal değilse o kadar normaldi.
Osmanlının savaştığı o yıllar da birbiriyle müttefik olan ülkelerin tarihçi yazarlarının kaleme aldığı bu kitaplardan İngiliz tarihçinin kaleme aldığı kitabın sayfalarını çevirirken dikkatimi çeken bir bölüm oldu. O bölümde Atatürk’ün hilafeti kaldırması ve saltanatı sonlandırmasından övgüyle bahsedilmişti. (Padişahlarımıza yapılan küçümsemeleri es geçiyorum.) Gerçi o kitaplar da yazanlar yani Osmanlı devletinin aşağılanması zaten on yıllarca milli eğitimin tarih kitaplarında da bu millete okutulmuştu. Dolayısıyla aslında buraya kadar da bir tuhaflık yoktu.
İlgimi çeken ve ayak üstü göz gezdirdiğim hayalet süvari adlı kitabı daha detaylı okuyabilmek için satın almıştım. Nihayetinde kitabı okuduğumda içeriğinin bilindik şeylerden öte bir farklılığının olmadığını gördüm.
Bu anekdot da absürt ve trajikomik olan şey ise şuydu; O kitapta Atatürk’ün monarşiye son vermesinden hayranlıkla bahseden İngiliz tarihçi Ray Brock’un kendi ülkesinin halen monarşiyle yönetiliyor olmasıydı! Ne kadar enteresan değil mi?!’’Hem de öyle sembolik falan da değil, resmen hükumetlerin istifasını sunduğu ya da yeni kurulan hükumetin bakanlar kurulunu onaylayan siyasi ağırlığa sahip merci olarak!’’
Ara not: Bu kıyaslamadan monarşiyi destelemek gibi bir çıkarım yapmamak gerekir.
Absürtlüğün devamındaysa Hilafetle bugün bir buçuk milyar nüfusa ve zengin petrol yataklarına sahip Müslüman toplumlarının bayraktarlığını yapıyor olacakken Osmanlının hilafet bayrağını (Ayak oyunlarıyla) Bıraktırılmasından övgüyle söz eden ve Osmanlıdan boşalan İslam toplumlarındaki siyasi iradenin yerini, İngiliz yazarın kendi ülkesinin doldurması ve İslam topraklarına siyasal anlamda hükmedip ekonomik olarak sömürmüş olması ne tuhaf?!’’ Neticede kendi topraklarında bir damla petrol çıkmayan İngiltere’nin günümüzde dünyanın en büyük petrol şirketlerinin sahibi olması da oldukça trajikomik bir durumdu.
Önemli bir hususta,yıllarca despotizmle suçlanan Osmanlı Türk devleti 3 Kasım 1839’da sultan Abdülmecid’in Tanzimat Fermanı (hayırlı değişimler adıyla anılan ferman) ve 18 Şubat 1856’da Islahat Fermanı ile (yenilenme hareketleri) ve nihayetinde II.Abdülhamid ile 23 Aralık 1876 tarihinde (modernleşme hareketleri) neticesinde Meclis-i Mebusan (Parlamenterler Meclisi) ve (meclis-i umumi) ile de I.Meşrutiyet ve II.Meşrutiyet dönemlerinide içine alan yasama organını yani genel parlamentoyu oluşturmuştu.
Kısacası meclisi ve anayasası olan Osmanlı devleti zaten yarı monarşiyle yönetilmekteydi. Yani günümüzdeki İngiltere’den daha demokratik bir işleyişe sahipti. Çünkü 29 eylül 1808 II. Mahmut döneminden gelen kanun-i Esasi adıyla anılan resmi bir anayasası vardı.
Bu günün İngiltere’sinin bile halen bir anayasasının olmaması ve tamamen sarayın asırlık siyasi prensipleriyle yönetiliyor olması da işin ayrı bir tezatıydı.
Ne yazık ki, kendi tarihini bilmeyen ve şuursuzlaştırılan insanlar, kendi devletini inkar edip onun dönemini aşağıladığı sürece İngiliz yazar gibi yazarların Atatürk’ü övme bahanesiyle Osmanlı Türk devletini aşağılaması ve bu milleti kendi ceddine ve tarihine düşman ettirme çabaları aralıksız devam edecektir.
Bunun önlemek içinde yapılacak tek şey Atatürk’ü manevi şahsiyetinin kolayca suistimal edilmesinin önüne geçmek ve siyasi amaçla toplumun sinir uçlarına dokunmak için istismar edenlerin ağzından ve elinden Atatürk’ü alıp seksen öncesinde olduğu gibi yeniden milletin gönlüne yerleştirmektir.
Aksi halde, Atatürk’ün adını başta siyaset olmak üzere yerli yersiz her yerde kullanan ve kullanma alışkanlığından vazgeçemeyen kaplamalar yüzünden siyonist kesimlerin sırası geldiğinde kullanılmak üzere bir kenarda beklettikleri radikal kesimler, silahlanmaya ve Atatürkçülerin kafasını satırla ikiye ayırmanın antrenmanı yapmaya devam edeceklerdir.Üstelik genişleyerek daha da etkin hale gelecekleri kaçınılmaz bir gerçek olacaktır.
Osmanlıyı altı yüz yıl boyunca dünya siyasetinde etkin yapan düşünce sisteminde olduğu gibi; Akıllı milletler, geçmişten ders alıp,geleceği gelmeden görebilenlerdir.
Bu düşünce sistemine sahip olduğu için Türkler binlerce yıllık devlet geleneğine ve tecrübesine sahiptir. Ve dünya üzerinde bitirildi denildiği zaman kendi küllerinden yeniden doğmayı başarmış tek millettir.
Eğer kendi değerlerimize sahip çıkmaz isek 1071 den beri bu topraklarda Türk İslam varlığından rahatsız olan güruhların entrikalarına ve Anadoluyu Türklere açan yüce Hakan Alpaslan dan günümüze kadar gelen tarihi şahsiyetlerimizin aşağıladığı ve sinsice aramıza nifak sokulmaya çalışıldığı siyonizmin kitaplarını daha çok okuruz.
Serhat BİNGÖL 20/03/2017
YORUMLAR
Değerli kardeşim, 'Millete efendilik yapmaya değil, hizmet etmeye geldik' derken, bunca alt-yapı projesine imza atanların ilham kaynağının 600 yıl 3 kıtaya hükmetmiş bir vizyon olduğu iddia ve kabul ediliyorsa ve bu duruma karşı muhalefet yapanlar ilham kaynaklarının mevcut vizyonla çeliştiğini ileri sürüyorlarsa, dediğin gibi ortada bir absürdlük var demektir ki, bu vaziyette çözüm ile çözümsüzlük taraflarında kalanlar apaçık görülüyorlar, demektir...
Bir başka ifadeyle, çelişkilerine gark olanların kendilerine bir bakmaları, çözüm için mecburi istikameti görmelerine yetecektir...
Ne demişler: "Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur"...:)))
Selam ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Sevgili Serhat.
Anekdotlardan gitmişsin, bir tane de ben anlatayım ( Bir anı )
Bir gün face bookta öylesine paylaşımlara bakarken bir bayan arkadaş özelden yazdı.
-Hocam ! Bana yardımcı olur musunuz?
-Hay hay..Hangi konuda yardımcı olacağım.
-Yobazın biriyle kapıştık. Adam Atatürk'e dil uzatıyor.
-Hımm anladım. Sen bir şey diyemedin mi peki kendisine.
-Dedim ama anlamıyor.
Arkadaşın sayfasına gittim. Baktım adamla sayfasında bayağı bir tartışmışlar. O ona, o ona bir sürü yazışma yapmışlar karşılıklı. En son olarak arkadaş adama '' Sen ne diyorsun yahu. Ben Atatürk ilkeleri için canımı veririm'' diye yazmış.
İşte o noktada devreye girdim ve arkadaşa sordum özelden.
-Atatürk ilkeleri için canımı bile veririm demişsin. Şu Atatürk ilkelerini saysana bana.
- Laiklik, Millliyetçilik....
-Eee, sonra?
-Vallahi bilmiyorum hocam.
-Hem Atatürk ilkelerini bilmiyorsun, hem de adama '' ben Atatürk ilkeleri için canımı veririm'' Diyorsun. Sen daha baştan kaybetmişsin...
Sonrası?
Sonrasının önemi var mı sevgili Serhat.
Öğretmenlik yaptığım yıllarda durum farklı değildi. Kolay soru olsun diye Atatürk İlkelerinin sadece adlarını sorardım onu bile yazamayan bir sürü Atatürkçü (!) çıkardı.
Kabahat sizde değil mi hocam? Diye sorabilirsin.
Elbette bizde. Ama biz de bir yere kadar mücadele edebiliyoruz toplumu bozan etkenlerle. En fakirinin elinde bile internet bağlantılı akıllı telefonlar olanlar, evlerinde plazma ekran tv bulunan gençleri dış etkenlerden kurtarmak mümkün olamıyor sadece söz ve nasihat ile.
Selam ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Öncelikle Kemalist olmadığım gibi Atatürkçü de değilim. Tarihe malolmuş kişilerin olumladığım ve olumlamadığım tarafları hep olur ama mümkün olduğunca kendi dönemleri içinde değerlendirmeye çalışırım.
Orta okul ve liseye seksenlerin ikinci yarısı ve doksanların başı aralığında gitmiş biri olarak Osmanlı'nın kötü olduğuna dair tek satır yazı okumadığım gibi, özellikle Müslüman Türk devletlerin tarihlerindeki iktidar sahipleri, yönetimde bulundukları dönemde başarısız olsalar dahi her türlü övgüden nasibini alıyordu. Düşünün ki Ankara Savaşı'nın kaybedilmesinin nedeni koca bir ordu ya da hükümdar değil de tökezleyen at olarak anlatılmıştır. Yani en azından benim eğitim aldığım süreçte hiçbir zaman Osmanlı devleti kötülenmediği gibi sürekli olarak görece iyi tarafları gözümüze sokuldu. Fakat aynı hassasiyetin Atatürk için gösterildiğini söylemek zor. Misal Yavuz'un Alevi katliamından, Kuyucu Murat'ın çocuk doğramasından övgüyle bahsedilirken, Atatürk'ün Dersim olaylarındaki reaksiyonu, hem eksik hem burun kıvrılarak anlatılır ve tüm ihale kendisinin üstüne bırakılır.
Atatürk'ün bu kadar tartışılır olmasının iki nedeni var. Bunlardan birincisi bu ülke çok genç (fakat yorgun). İkinci neden ise Mustafa Kemal'i referans gösterip onun devrimleri sayesinde iktidar koltuğuna oturanların ağız değiştirip onu taşlamaya başlamaları nedeniyle oluşan kemik reaksiyon. İktidar, muhalefetin sesini kıstıkça Kemalizmin değerleri tüm muhalefetin sığdığı bir parantez haline geldi; ki bunun nedeni çağdaşlaşmanın ve demokrasinin ortak paydası olarak Kemalizm'in görülmesiydi.
Nihayetinde 1400 yıldır tartışılagelen çok daha hassas tarihi bir karakter hakkında bu kadar korumacı olmayıp da doksan yıllık bir lideri pamuklara sarıp saklamanın adı bana sorarsanız olsa olsa unutturma gayretidir. Bu yüzden yetkinizin olmaması bence isabetlidir.
chaotica tarafından 3/20/2017 11:58:23 AM zamanında düzenlenmiştir.
Dilek USTA
Serhat BİNGÖL
Okullarda Osmanlı tarihi okutulurken padişahların anasına avradına sövmek gibi bir kelimenin olmadığını söylüyorsanız elbette o tür bir hakaret yoktu. Anacak padişahların zevki sefaya düşmüş ülkeye ihanet içerisindeydi gibi vs vs söylemler üzerinden Osmanlı tarihi okutuluyordu. En azından benim dönemimde öyleydi.
Taraflı tarihçiler Yavuz’un alevi katliamından bahsederler ama (çok hakim olduğum bir konu değildir) fakat Alevilerin içerisinde kendilerini ayrı bir konumda tutan Kızılbaşların o dönem Osmanlı Anadolu toprakları içerisinde İslamı dışlayan bağımsız bir devlet kurma isyanlarından hiç bahsetmezler. Bunu Yavuz'u masum görüyorum anlamında söylemiyorum. Bu ülkede tarihi hakikatlerin siyasi ayak oyunlarıyla saptırılma alışkanlığından bahsetmek için söylüyorum.
Mesela; Yıllarca bu ülkede vahdettin ayin olarak anlatılmıştı!
Nihayetinde merhum Bülent Ecevit'in Vahdettin ayin değildi itirafı ve 9. Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in Cumhuriyeti millete kabul ettirmek için Osmanlıyı kötülemek zorundaydık binaenaleyh, fevkalade yanlış olmuştur itirafı da Osmanlı tarihi sistemli bir biçimde asimle edildiği en yetkili ağızlardan açıklanmıştı.
Yorumunuzun diğer bölümlerinde size gönülden katılıyorum ancak yetkimin olmamasını isabetli bulmanıza biraz bozuldum..:)
İlginize çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün istismarı söz konusu olunca işin rengi değişir.//
kesinlikle doğru isabetli bir çalışma.
Onu anlamaktan uzak tamamen çıkarcı ezik özenti ve cahillikte tavanı delip geçmiş bir kesimin saçmalıklarına karşı durmak gerekir. 1980 döneminin içi boş tamamen zırva dayatmadan ibaret tavrı insanlarımızı Mustafa Kemal Atatürk'e düşman etmiştir. Evren ve arkasındaki emperyallerin bu dayatma putlaştırma tavrı planlı olarak uygulanmış amacına da ulaşmıştır. Oysaki Atatürk'ün devrimlerinin anlaşılması ve onun bıraktığı yerden alınıp ilerlenmesi gerekirjen şekilci içi boş bir izm oluşturdu dayattılar
hasılı
Beni görmek demek behemahal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir...
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
bizim her değerimizin içini boşalttılar dışını boyadılar bize geri sattılar.
Müslümanlığımız
artık süslüman meydanlarda Kur'anla yapılan siyasi mitingler
merhametten bihaber ben merkezci Maun suresinin bize haber verdiği Allah için değil siyasi korkuyla kul için kılınan namaz,
milliyetçiliğimiz
şekilci kurt başı, kılla tüyle kökü dışarda ama miş gibi
vergisini tam veten adam vatan severdir en basitnden,
Kemalizm Atatürkçülük, onu anlamaktan uzak ama aynı evlerimizde muhafaza içinde ve dolabın tepesinde bir yere koyduğumuz bir kere yüzünü açıp okumadığımız Kur an gibi
Bize ne anlatıyor bizden ne istiyor demeden ama toz kondurmadığımız bir kavram
Osmanlıcılık da öyle içi boş ama sahipleneni çok nasıl oluyorsa artık.
Osmanlı kültüründen bihaber ama osmanlıya toz kondurmuyor.
Hümanist geçiniyoruz ama hadi şu kentin yoksul öğrencilerine tardım yapalım dediğinizde " niye çorum değil de urfa mardin niye doğu, ya da hah olur yolla rabi sonra da onlar o defter sayfalarından bomba yapar tepemize atar" E hadi sokak hayvanlarına dair duyarlılık kampanyası başlatalım dersiniz kalkıp size "insanlarımız aç hayvanların ne işi var büyükşehirde diye ahkâm keserler yahu osmanlıda sokak hayvanları için aşevi vardı, dinimiz merhamet emrediyor merhamet etmeyene merhamet edilmez diyor olmaz önce ben önce can peki
kadına şiddet dersiniz "kimbilir ne yaptı da öldürüldü, karı koca arasına girilmez döverde sever de" örnekler çoğaltılabilir
hasılı
mış gibi yaşamaya zengin olmaya ve bu uğurda engel tanımadan yatarız mantığı.
"YASAKLAMADAN ZİYADE ANLAŞILMASINA YÖNELİK GAYRET TERCİHİMDİR, YASAKLARSANIZ, EN BASİTİNDEN DÜŞMAN SEVİNDİRİP FİTNECİLERE YOL AÇARSINIZ/ "
sağlıkla kalın
Filiz Şahin. tarafından 3/20/2017 11:52:49 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Filiz Şahin.
Aynı tespitler Osmanlı çığırtkanlığı yapanlar içinde geçerli bence.. Okullarda boy boy padişah resimleri, Tv ler de art arda izletilen Osmanlı dizileri, hanedan meraklısı siyasetçilerin diline pelesenk olmuş"Biz Osmanlı torunuyuz" söylemi.. Çanakkale ruhuna, kurtuluş savaşı ruhuna sahip olamayanların monarşi hayranlığı da ayrıca tartışılacak bir konu.
vs vs... Gına geldi hepsinden..
Değerli dost sizin yetkinizin olmasına gerek yok inanın artık Atatürkçülük ders müfredatlarından dahi çıkartıldı ve milliyetçiliği ayaklar altına aldık diyen bir güruh tarafından zaten yasaklandı bir çok değerimiz.
Tebrikler Serhat bey
Sevgilerimle
Dilek USTA tarafından 3/20/2017 1:49:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Yeter ki, birilerinin bu değerlerimizi birbiriyle kıyaslamaya kalmasına izin vermeyelim yeter, gerisi kendiliğinden hallolur.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Günümün yazısı olmalı. Yazdıklarınız akıp giden zaman içinde vatandaş olarak tutamadıklarımızdı. Gelecek günler daha nelere gebe. İnşallah söyledikleriniz çıkmaz.
Saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Gardrop Atatürkçülüğünün sandukasını açmışsınız hocam
İçinde ne var ne yok dökümü yapmışsınız
Bir kavramı ya da tarihsel bir değeri, imgeyi yok etmenin en sessiz, derinden ve tehlikesiz yolu onu lanetlemek değil, ilahlaştırmak olmalı
Yazınız boyunca bu duyguyu yaşadım usulca
Devrim niteliğindeki yazınızın Devrim Denizeri hanımefendiden de destek görmesi karşısında daha sana laf düşmez bile dedim, hani şöyle inceden bir ayar verdim kendime
Aslında hocam, Cumhuriyet döneminin devrim kavramlaştırmasıyla ifade ettiğimiz adımlarının harcında 19'uncu asrın Osmanlı evresi hep var
Yani Cumhuriyet dönemi gökten zembille inmiş ya da yoktan var olmuş değil
Türk tarihini 1923'den itibaren alanlar arkaplandaki yazanların maksadını her dem yoklamalı bu bağlamda
O 19'uncu yüzyıl ki, imparatorluğun en uzun asrıdır özünde
Bu niteliksel olduğu kadar sayısal, takvimsel bir açılımdır
1789-1914 şeklinde bir tanımlamaya rastlamışsınızdır
Hani normalde 01/01/1801-31/12/1900 dersiniz değil mi?
Oysa 31/12'den 01/01'e geçişte ne değişir ki?
Düşen bir takvim yaprağı dışında
Halbuki 1789-1914 dediğinizde ne kadar da anlamlı
Fransız ihtilaliyle başlayıp, Cihan harbiyle noktalamaksa çok şey anlatır şüphesiz
Hani derim ki, Cumhuriyet dönemi inkılaplarının harcında batı dünyasındaki köklü değişimlerle beraber ancak anlamına varılabilecek Osmanlı batılılaşması, modernleşmesi karşımıza çıkacaktır
Bunu söylemek ne Osmanlıcı olmak ne de Cumhuriyeti reddetmektir
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
levent taner tarafından 3/24/2017 6:16:57 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
İşte yüreğimi derinden derine hüzünlere salsa da başıma taç edeceğim bir yazı. Beni sizin kadar iyi anlayan başkaları çıkar mı bilmem ama duygu ve düşüncelerinize ortak olmak adına size şükran duyduğumu bilmelisiniz.
Öyle ya da böyle her ülke kendi kahramanını yaratmıştır. Ama sanırım hiç biri bu kahramanlarını ne bu denli Tanrılaştırmış ne de...Aksini söylemeye dilim varmıyor. Toplumun bu güne kadar yaptığı tek şey Anıtkabir e gidip göz yaşı dökmek ve ne olur bizi kurtar Atam! demekten öteye geçememiştir.
Yere göğe sığdırılamayan Atatürk Devrimlerine sahip çıkmak onları daha fazla yüceltip ileriye taşımak yana tek bir ilkesini bile ayakta tutabilmek becerisine cesaretini ve gerçek vatan sevgisine sahip olamamış bir toplum olduğumuzu inkar etmemenin bu bağlamda en doğrusu olacağı inancındayım.
Yüreğiniz kaleminiz varlığınız hep bizlerle bizimle olsun.
Serhat BİNGÖL
Saygı ve sevgilerimle.
DEVRİM DENİZERİ
Anlamak anlaşılmak en büyük merhemdir günümüzün gönül yaralarına. Ancak o yaraların acısını bilenlere çare olabilirsiniz.
Dua ve sevgilerim hep sizinle olacaktır.