- 719 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÖNGÜ
Yürümekte zorlandığı için ağırlığının bir bölümünü ceviz ağacından yapılma bastonuna veriyordu. Geriye kalan yük ruhuna yüklenmişti. Hiçbir acelesi yokmuş gibi ağır ağır yürüyordu. Her bir adımında tüm ağırlığını tek bir noktada bırakmak, ardına baktığında kendisine ait bir şeyin burada kalmasını istiyordu. Bunun için biraz geç kaldığını düşündüğünde hızlanıyordu.
Zamanın kendisinden götürdüğünden çok getirmediğine üzülüyordu. Zaman onun için bir düşmandı. Tüm sevdiklerini alıp götürmüştü. Geriye bir tek kendisi kalmıştı, zamanla inatlaşmak istiyor ama artık eskisi kadar dinç olamadığı için pes etmişti. Saatlere, takvimlere küsmüştü bu yüzden.
Uçsuz bucaksız masmavi gökyüzünde, tüm canlılara umut ışığını yakan güneş parlıyordu. Kuşlar, ilkbaharda renk renk tomurcuklanan ağaçlarda kendilerine özgü şarkılarını söylerken tüm herkes onları dinliyormuşçasına susmuştu. Kuşların şarkıları tüm sesleri yutmuştu sanki; arabaların, bir inşaatta duyulan çivilerin başını ezen çekiçlerin sesi kesildi. İhtiyar, bu güzelliklere layık olmadığını düşünerek eğdi başını kendi çizgisine. İstese de uzunca bakamaz, duyamaz bu güzellikleri.
Düşünmekten o kadar çok yorulmuştu ki artık düşünmemeyi öğrenmişti. Düşüncenin insanı ne hale getirdiğini hissedebiliyordu. Biraz sonra yanından genç biri geçti. Dönüp ona bakakaldı. Genç, ihtiyarın dikkatini çekebilmişti. Uzun süredir yapmadığı bir şeyi yaptı. Kendisine acı vereceğini bile bile yapmıştı bunu. Bir istek… İsteğinin olmayacağını bile bile yine de içinden geçirmişti. Dudaklarının kenarından bir tebessüm düştü bu isteği karşısında. Çocukça bir istekti. Genç olmayı istedi.
Hayatın sonuna yaklaştığını düşünüyordu ve şimdi ise tekrar başlamak istiyordu. En baştan başlamak isteği o kadar yoğundu ki gözlerini kapatıp açınca buruşmuş vücudu eski özelliğini kazanacağını hissediyordu. Belki bir umut diyerek yumdu gözlerini. Dudaklarından aptalca bir gülümseme sıyrılıp düştü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.