BU SABAH AKLIMA TAKILDI BİR "BELKİ"....
Bu sabah, her sabah gibi başladı. Hiç bir farkı yoktu dün den. Uyandım, kahvaltı, gazete ve kahve keyfi. Ardından ufak tefek ev işleri. Sonra mutfak ve yemek hazırlığı. Yapmayı düşündüğüm yemek için malzeme eksiğim olduğunu fark ettim. Her şeyi olduğu gibi bırakıp alış verişe çıktım. Lazım olanların dışında bir yığın gereksiz şeyi de almış dönüyordum ki, hadi dedim kendi kendime şöyle bir deniz keyfi yapıp öyle gireyim eve. Sahile çıktım. Sıraya dizilmiş kafelerden birini seçmek için yürümeye başladım. En sakin, en temiz görünümlü ve esintili olanını bulup yerime kuruldum. Kahvemi söyledim gelinceye kadar da bir yorgunluk sigarası yaktım.
Cafe nin önünde, otoparktan sonra cadde kısmında, otobüs durağı var. Belediye otobüsü durdu. Yetişmek için koşanlar ı alıp inmek isteyenleri indirdi. Herkes indiği halde kapılarının kapanmaması, hareket etmemesi dikkatimi çekti ve izlemeye başladım neyi bekliyor diye. Bir delikanlı belirdi arka kapısında. Önce bir gariplik fark etmedim. Delikanlı indi ve otobüs hareket etti. Yaklaşmaya başladıkça fark ettim ki, ortopedik engelli. Öyle zor bir yürüyüş ki, izlerken insanın içi eziliyor. Git gide yaklaştı. İnce, uzun boyluydu. Gözlükleri zayıf yüzünde düşecek gibi duruyordu. Tertemiz bir yüz. Pırıl pırıl beyaz bir gömlek ve gri pantolon. Elinde muntazam siyah bir çanta. Yürüyüşünün tüm zorluğuna rağmen başı dik ve okuluna yetişme çabası içinde. Belli ki lise döneminde. Uzun zamandır görmeye alıştığım beli dışarıda, gömleği buruşuk ve öğrenciden başka her şeye benzeyenlerden oldukça farklı bir görüntü çizmekteydi.
Yürüdü. Yaşıtlarının 2 dakika da yürüyeceği yolu en az 10 dakika da geçebildi ve dar sokaktan kara tarafına geçti. Belli etmeden izledim gidişini. Düşündüm, belli ki okuyacak, yürüyüşündeki azimden belli. Ve başka şansı da yok gibi. Hayatın ona özel olarak sunduğu acımasızlığı yenmek için. Hayatı ezebilmek için tek gücü okumak ve eğitimi ile farklı, üstün olmak olacak.
Sevecek. Hatta tam sevme yaşında. Adı üstünde Deli Kanlı. Belki yüreğine çoktan düştü sevdanın ateşi. Ama söyleyebilecek mi? Söyleyebiliyor mu? Bir an gözümün önüne geldi, teneffüs bütün öğrenciler dışarıda. O belki merdiven inip çıkamadığı için sırasında oturuyor, tek başına. Ya da cama kadar gitmiş gönlünün ateşinin gülen yüzünü izliyor bir başka yüzde.
Biz ne yapıyoruz? Gittim – gittin. Beni terk ettin. Vicdansız. İnsafsız. Her gidişin, bitişin ardından kelimeler üretiyoruz. Üstelik bir süre sonra yeni başlangıçlara yelken açacağımızı bile bile. Bu şansımızın hep var olduğunun güvencesini içimizde duyarak, ukalalığına sığınarak.
Elbette herkes kendi yaşadığını bilir. Elbette birileri engelli ve ne hayatta ne de yüreğinde çok fazla şansı yok diye yaşadıklarımızdan, yaşayacaklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.
Ama belki, biraz kendimizden uzaklaştırabilirsek gözlerimizi. Biraz içimizden ayırabilirsek yüreğimizi. Belki 1 saniye için bile olsa şöyle bir etrafta dolaştırabilirsek.
Belki……ne dersiniz? Çok mu zor?
Sevgiler eksik olmasın yüreklerimizden……
11.09.2008
pedimu