- 414 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gerçek yaşamda nerede nefes alıyoruz...2
Kırık dökük düşünce parçalarının toplamı bu yaşamın uzayan zamanına sığan…
Kaç nefesin, kaç anının ve kaç düş zamanları bunlar içinde öfkeyi, kızgınlık ötesi zamanları saklayan, an an yaşanmışlıkların veya düş yorgunluklarının bu günlere sarkarak anı yağmurları gibi tepeden aşağı dökülerek bedeni ıslatan…
Çoğu hatırlanınca bedeni sarsan çoğunda ise vazgeçilmez yaşanmışlıkları birada saklayan, ayrıcalık taşımayan yan kesitlerinde var olarak kederi ve öfkeyi arkada bırakmak sanırım mümkün olamayacak…
Elimde var olmuş tüm yaşamın bu güne sarkan parçalarını tekrar hatırlamak belki de yüreğe darbe vurarak kasılmalarını bertaraf etmeye çalışıyorum…
Mutluluklara ve de anıların hafızamda tekrar tekrar canlanması ile parçalanan bedenimi ayakta tutmaya çalışmak, oldukça zorlaşmıştı artık…
Her şeyin sebebi kendi içinde dağılarak büyüyordu…
Aslında tüm yaşamım derin bir boşluktaki düş kurmalarımla geçiyordu…
Her adım ve her düşün içinden parçaları birbiri ile çarpışıyordu…
Sadece var olmaya çalışan bir beden uğraşıydı çabalanmalarla geçen…
Bu günleri keşkeleri çoğalmış, keşkelerle beraber çaresizliklerim çoğalmış, çaresizliklerle beraber ters çevirip düşürüp atmıştı beni, emekleyerek geçen yılların tam da ortasına…
O günlerden bu günlere sarkan imkânsızlıklardır asıl acılanmalarıma sebep…
Güneşin rengine, gecenin koyusuna, rüyaların ürpertilerine, ürpertilerleberaber çoğalan çaresizlikler, ardından koyulaşarak gelen imkânsızlıkların vurgunları, bu günlere vurgun üstüne vurgunlar ekleyerek devam etti durdu…
Kararlar ve de kararsızlıklar dolu çarpmasına dönüşerek, bu günlere uzayıp durdu düşe kalka…
O günlerden bu günlere sarkan kavuşmalar ve ya ayrıkların üst üste yığılan döküntüleriydi belki de bu günlerde kaldırmaya zorlandığımız yaşamın an zamanları…
Sevinçler veya pişmanlıklar ise benliğimizi zayıflatarak sarkıp giren yaşama, arkada kalanlara özlem, önden gidenlere öfke bırakarak, o kadar zamanda beden direncini yükseltmeye sebep oldu sanırım ama gittikçe zayıflayan dayanma gücü ile belki de yaşam daha da zorlaşacak…
Gidilen eski beldeler, eski yerler ve oralardaki çay bahçelerine tekrar oturulunca, sonu gelmez kararsızlıklarla, baş etmek oldukça zorlaşmıştı…
Yetiştirilmiş acılarla sınmış dayanma gücünü artıran sebeplerle dayanma ruhunu etken bir yaşam şartları oluşuyordu yıllar arka arkaya sıralandıkça…
Aslıda bu güne değin boşa geçen zamanların aldatıcı sevinci, yaralayıcı acılar ile, uğraş zamanlarının bu güne göre boşa geçen yaşamlar olduğu gerçeğini düşünmekti asıl taşınıp kaldırılması zor olan…
Aslında oklar ve düşler sağanağıydı bu yaşamın ardına sığınan düşler…
Can acıtan yaşam kesitine sığmış bir olgu ki bu günlere yerleşen acılanmaların köklerini oluşturuyordu şüphesiz…
Vaz geçilmesi imkansız kabullenişi acılanmada, ulaşan bir doğrunun tam da ortasında adımlamakmış ki bu hayatı oldukça zor bir yaşam içinde ki uğraşlarla kaplanmıştı…
Bu düşünceye sığan en olgun düşünce sevme olgusundaki bu kadar çetin geçen bir hayatı içine alan bu duygu da oldukça zorlu ve inançlıydı şüphesiz…
Ve bu düşlerin içinde kavrulup durdukça çoğu zaman huzurun içinde var sanmıştım kendimi taki riyayı tanıyıncaya kadar geçen süre içinde…
Sevgi ve ben… Sevmek ve ben… Tüm engellemelere ve onca acılanmalara rağmen, kopuşmayan iki bağ ve oldukça kendilerine güçlü bir bağ, yılların içine sarmalanmış, yarısı öfke, diğer yarısı sevgi ve umut…
Her an, her daim, bir bekleyiş bir merak ve ardına dolanan binlerce kendini yenileyen soru ve sorular bütünlüğü ki birleşik bir cümbüş sanki iç içe girmiş yaşamın kesitleri ile çoğul bir ürkeklik yaratan yaşam kesiti ve bekleyiş…
Hep derdik ya bizsiz biz bir hiçiz…
Ne garip ve güçlü cümle karanlıklarda kaybolmuş bir yaşam kesitinin içinde var oluşa emek veren bir düşünce zinciri…
Yüz gülmeleri veya içimden kopan soluk rüzgâr kırıntıları mıydı, korkularımızı içimizde hudutsuz kılan?
Hangi yaşam boyutunun içine sığdıramadığımız umutlar ve düşlerdi ki, bu günlere sarkarak yeis içindeki nefeslerimize gölge yaşamı korkusu veren?
Çoğunda pişmanlıkla gelen sahipsizlik endişeleri, içine gömülen sevgi adınna kurulan düşler ve umutlar…
Köşe başı durgunluğundaki düşünceler bunlar ki bu günlerde yaşadığım iç huzursuzlukları ve geçmişin pişmanlığı ile oluşan iç tükenişleri sanki bir bitiklik müjdeler gibi başlayan ve daha sonraları ile endişelerle yürek ritim bozuklukları…
Galiba sökülüyoruz hayatın örgüleri ile bu günlere kıskançlaşarak gelinen iç heyecanlar…
Birbirini takip eden iç hesapları ile oluşan sorgulanmalar ve pişmanlıkları oluşan iç yanışları ve of çekmeler…
Ben seni çok sevmiştim ve hâlâ o gölgenin içine sığınarak koyu sıcaklarda yaşamımı devam ettiriyorum…
Biliyorum sen de beni benden çok sevmiştin ki yıllara yayılan bu sevginin izleri, senin bana yazdıklarınla, benim sana yazmaya devam ettikçe, okunan her yerde okuyanların dudaklarında buruk bir hüzün bırakıyor eminim…
Oysa bende iç çöküşleri ve inkâr edemediğimiz bu sevginin gölgesinde hâlâ yaşam isteği ile nefes almalarımız var sanki…
Oysa kendi kendime konuşmalarımla sana nefretim oldukça limitte ama bunu kendime anlatabiliyor muyum, işte bu sorgulanabilir?
Bu nefret var veya güçlü ise bu yazmalarımızın sebebi nedir ki bu günlere gözyaşlarımızı akıtarak ulaşmış sadece şaşkınlık içindeyim nasıl bir güç bu ki hâlâ kendine direniyor…
Kaç yıllık çınar ağacı gölgeliği ki içinde kıvrandıkça ki hâlâ güneşe uzanıyor ellerimiz…
Garipsenecek ve çözümsüz bir yaşamın içindeki duygu bu ki gücünü hâlâ içimizde bir yerlerde kendi varlığını sürdürüyor…
Şüphesiz kelepçelendiğimiz bir sevgi bu ve gereğinden azla bir güçle durdurulamayasıya yüreğimize hükmediyor…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.