ALABALIK VE İNSAN
Keban’ın girişindeki alabalık işleme fabrikasının yanından bazen geçiyordum. İçerde ne yaptıklarını, ne kadar soğuk olduğunu merak ediyordum. İçeri girme fırsatını yakalamak istiyordum ama beni içeriye alacaklarını sanmıyordum. Onun için yanından bile geçmek istemiyordum. İçeri girersem belki işçilerin durumu hakkında bir hikaye kaleme alabilirdim. Belki de umduğumu bulmayacak, ilham filan gelmeyecekti.
Tabi o ara işsizdim de. Üniversite mezunu bir işsiz. İyi de olsa kötü de olsa bir işte bir süreliğine çalışmak iyi olurdu. Buraya iş için girmek istiyordum ama insanların benimle dalga geçeceğini düşündüğüm için kendime kabul ettiremiyordum. Neyse bir gün sessizce fabrikanın idari kısmına girdim, çalışmak istediğimi söyledim. ’Hemen pazartesi gel başla!’ dediler. İçim tuhaf oldu ama kabul ettim. Dışarı çıkarken aşağıya inen yarı başörtülü kızların üstündeki iş elbiseleri bana komik gelmişti. Pazartesi gelip çalışmaya başladım. Sepetten herkes gıcır iş elbiselerini kapmış bana yırtık pırtık, çuval gibi olanları kalmıştı. Çaresizce giydim. En kötüsü balık kokan elbiseler ile yemekhanede yemek yemekti. O sebepten ilk günlerde erinmeyerek yemekhaneye gelmeden önce iş elbiselerini çıkarıyordum. Zamanla onu da bıraktım.
İlk gün iş bana çok zor gelmedi ama havanın çok soğuk olması aklıma takılmıştı. Askeri bir düzenin olması da sinirlerime dokunuyordu: Çavuş bilmem ne? Çalıştığım kısımda sabit duran dört erkek, yirmibeş civarında kız çalışan vardı. Kısa sürede çalışanlarla samimi oldum. Daha önce ne iş yaptığımı, nereli olduğumu, ne mezunu olduğumu sordular. Üniversite mezunu olduğumu söyleyemedim. Düz liseyi zorla bitirdiğimi, Kebanlı olduğumu uzun bir süre İstanbul’da kaldığımı söyledim. Hepsi beni Keban’da hiç görmediğini, Kebanlılar’a benzemediğimi süpheyle ifade ettiler. Birkaç gün içinde üniversite mezunu, (işletme) olduğumu öğrendiler, dışardan gelen haberlerle. Çaresizce durumu her birine tek tek ifade etmek canımı sıkmıştı.
Her ne kadar çok dindar olmasam da Cuma günleri cumaya gidiyordum. Orada dikkatimi çeken şey kimsenin namaz kılmaması olmuştu. Birkaç tane istisna vardı ama. Orta yaşlı bir amca namaz kılıyordu ama ne zorluklarla. Bazen saat girmesine rağmen şefe namaza çıkma zamanının geldiğini söyleyemiyor, durumu açıklamak için fırsat kolluyordu. Bu durum canımı çok sıkmıştı namaz kılan biri olmama rağmen. Çoğu zaman şef ikimize iş verdiğinde ben amcaya ’sen çık namazını kıl! Ben işi biritirim! Şefe söylerim seni sorarsa!’ der cesaret verirdim kendisine. O da eğer şef etrafta ise bulup söylerdi, yoksa benim cesaretli çıkışımdan etkilenir, yukarıya namaza çıkardı. On dakika geçmeden inerdi. Namaz kılma bahanesi ile yukarıda gezmezdi, çabucak inerdi. Bir işçinin namaz saatinde şefin peşinde dolanıp namaz için ezile büzüle izin istemesi hoş değildi. Üstelik balık işlemenin girişinde ’bismillahir rahmanir rahim’ levhası olan bir iş yerinde.
İlk cuma çattı, cumadan yarım saat önce şefin yanına gittim. ’Ben cumaya gidiyorum. İşin başına bir kız koyabilir misin?’ dedim. Başörtülü bayan şef şaşkın şaşkın suratıma baktı, ’Kimi koyayım? Herkes işinin başında!’ diye cevap verdi. ’O da senin sorunun!’ dedim ve kapıya doğru yöneldim. Arkamdan şok olmuş gibi baktı. O gün ne yaptı bilmiyorum ama ben cumadan çıktıktan sonra yemeğe geldim, henüz yemeğimi yeni bitirmiştim ki ’Bir buçuk saat oldu işi bırakalı, hemen aşağıya in!’ dedi. Cuma süresini öğle yemeği ile bir saymıştı. Oysa yemeğe on dakika önce gelmiştim. Çay bile içememiştim. Düşüncesiz şefle daha fazla tartışmaya niyetin yoktu ilk haftadan. Hızlıca çayımı içip aşağı indim.
Diğer hafta ortalık karıştı. Beş vakit namaz kıldığı halde cumaya gidemeyen amca ’Ben de geleceğim cumaya’ dedi. Ben de ’Tamam gidelim,!’ dedim. Ansızın haber yayıldı diğer iki genç de gelmek istiyordu. Hatta fabrikanın diğer kısımlarında erkekler de haberi almıştı. Onlar da gelmek istiyordu. Şef sanırım müdürle görüşmüştü. Çaresizce kabul etmek zorunda kalmışlardı. Tüm iş kızların başına kalmıştı.
Bazı gençler cuma saatinde cuma bahanesiyle işten çıkıyor, çarşıda geziyorlardı. Bir hakkı bu şekilde kullanmak çok yanlış bir şeydi... Din hassas bir konu olduğu için şef gene de bir şey diyemiyordu. Küçük bir devrim başlatmıştım. Ben işten ayrıldıktan sonra bile o amcanın ve bir iki arkadaşın namaza geldiğini görüyordum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.