İki Papatya'nın Öyküsü
İzlemediğim bir filmde görmüştüm. Birbirini seven iki papatya vardı. Tabiki ikisi de farklı farklıydı. Biri uzun biri kısaydı. Birinin güzelliği arşa ulaşmışken diğerinin gözlerine aşkı katmıştı. Papatyaların hepsi ayrı yönlere bakarken ikisinin gözleri hep birbirindeydi. Ama sırayla bakarlardı. İkisi birden bakınca utanıp gözlerini kaçırırlardı. Konuştukça sustular, sustukça konuştular. Yeni tanıştıkları belliydi; her şeyi olduğu gibi söyleyemiyor, ya üstü kapalı konuşuyorlar ya da susuyorlardı. Birbirlerine şarkılar, şiirler okuyor gizledikleri duyguları öyle dile getiriyorlardı. Ah o şarkı sözlerine şiir dizelerine sığdırılan duygular yok mu; ilk defa süt içecek buzağının annesinin memesini araması, yağmur sularının arklara doğru akması ve hava karardığında yanan sokak lambaları gibiydiler. Gün oldu sert bir rüzgar esti. İkisi de ayrı yönlere bakakaldılar. Aslında bunu yapan sadece bir rüzgardı. İkisinden de bağımsız bir olaydı. Birbirlerini çaktırmadan izliyor susuyorlardı. İkisi de keçi gibi inatçıydı. Günler günleri aylar ayları kovalıyor bir an olsun konuşmuyorlardı. Onları kaderin bir araya getirdiğini çok çabuk unutmuşlardı. Milyonlarcası varken ikisi bir araya gelmişti, bu az bir iş değildi. Adı tesadüf olsun, tevafuk olsun her ne olursa olsun kolaylıkla olmuş değildi. Onlar değerlerini bilmiyorlardı. Ve unuttukları bir şey daha vardı.
Yaşayacakları sadece bir bahar vardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.