- 389 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR BAŞKAYDI POMAKLAR
BİR BAŞKAYDI POMAKLAR
Bir dizi kurs, seminer ve sınavlardan geçerek kaymakamlık stajımı tamamlamış, akabinde güzel bir kura çekerek Pomak asıllı vatandaşlarımızın yaşamakta olduğu Pehlivanköy İlçesine kaymakam olarak atanmıştım. Orası için; orada yaşayanlar gibi dışardan giden bizler de “Küçük Avrupa” diyorduk.
Pomaklara, kimileri Müslümanlığı kabul etmiş Bulgarlar diyorlarsa da, kökenlerini araştıran bilim adamları, onlar için “Bulgaristan’dan gelen Müslüman Türk göçmenler” ifadesini kullanmaktadır. Bana göre, hangi yaklaşımın daha doğru olduğunun çok da önemi yok. Çünkü günümüzde ırkçı siyasal anlayışlar artık geçerli değil. Ayrıca da, Bulgarların bile Türk kökenli olduğu konusunda ciddi tezler var.
Bu güne kadar güzel ülkemizin ondan fazla yöresinde görev aldım. Ancak, lehime olabilecek her hangi bir iltimas ve kayırma talebinde bulunmadığım için, meslek hayatım boyunca hep daha az gelişmiş, kimsenin gitmek istemediği yerlerde görev yapmak zorunda kaldım. Ancak, bu durumdan hiçbir zaman muzdarip olmadım.
Kura ile atandığım Pehlivanköy İlçesi, belki de meslek hayatımda görev yaptığım en cazip ilçe olmuştu. İyi ki, ilk atamalarımız kura usulüyle belirleniyordu. Eminim ki, kura ile atanma sistemi devrede olmasaydı, her zaman olduğu gibi soluğu yine en olmadık yerde alacaktım.
O küçük ilçeye sırf laf olsun diye küçük Avrupa demiyorum elbet. Birçok sebebi var bunun. Bir kere bu ilçenin insanı oldukça uygardı. Ülkemizde bir türlü önüne geçemediğimiz akraba evlilikleri orada hiç görülmez, kuzenlerin evlenmesi ahlaki sayılmazdı. Bu nedenle, orada burada sıklıkla rastladığımız özürlü insanlardan şükürler olsun ki, orada eser yoktu.
Eğitim seviyeleri daha yüksek, temiz giyinen, yemeyi, içmeyi seven, eğlenmeyi bilen; bunu yaparken etrafındaki insanları bir kere olsun rahatsız etmeyen bir insan topluluğu yaşıyordu o ilçede. Memleketimizin diğer yörelerinde hasret kaldığımız hoşgörüyü ziyadesiyle bulabiliyorduk orada. Bu hoşgörü; meyhanede, okulda, sokakta, camide, kısaca; her yerde kendisini ziyadesiyle hissettiriyordu.
Yurdumuzun pek çok yöresi için söylenir ya; “En çok içki tüketilen yer burasıdır” diye. Bu ifade genellikle abartılıdır. Belki de insanlarımız bu tabiri, yörelerinde çok içki tüketildiğini çaktırmadan biraz da övünme vesilesi yaparak vurgulamak için kullanmaktadır. Ancak, Trakyalı vatandaşlarımız bu ifadeyi analarının ak sütü gibi helal ederek kullanabilirler. Onlar, bu anlamda gerçekten rakipsizdir. Asıl övünmelerini gerektiren şey; içerek eğlenirken efendiliklerinden hiçbir şey kaybetmeme becerisini gösterebilmeleridir.
Evlerimizi yalnızca bahçe duvarının ayırdığı bir komşumuz, bir gün duvar üstünden benimle yaptığı bir ayaküstü sohbette eski bir kaymakamdan söz ederken, “Çok iyi bir insandı, ancak içmezdi” dediğini tebessümle anımsıyorum. Pehlivanköy İlçesindeki onlarca kişinin buna benzer ifadeleri kullandıklarına şahit olmuştum. Yani anlayacağınız; Anadolu’nun başka yörelerinde içki içmek kusur sayılıyorken, onlara göre; içki içmemek kusur kabul ediliyordu.
Pomakların temizlik anlayışı da gıpta edilecek türdendi. İlkbaharda evlerde bahar temizliği yapılır, evlerin dış duvarlarıyla bahçe duvarları beyaza boyanırdı. Adeta, her yer bembeyaza bürünürdü. Evlerinin bahçelerinde rengârenk çiçekler olurdu Pehlivanköylü Pomakların.
Bu modern ve mamur ilçede ülkemizin diğer yörelerinde pek sık rastlayamadığımız türden, oldukça doğru ve hoş olan pek çok geleneğin yaşandığına şahit oluyorduk.
Mesela, bir genç kızınız olduğunu düşünün; onun hakkında birileri erkek arkadaşlarının olduğunu, erkeklerle gezdiğini şurada burada söylese, eminim ki hiddete kapılır, söylenti çıkarana gününü gösterirsiniz. İtiraf etmeliyim ki, böyle bir muameleye maruz kalmam halinde ben de aynı tepkiyi vermekte tereddüt etmem. Ancak, muhakememizi yoklama zahmetinde bulunursak, bu davranışımızın doğruluğu konusunda yanıldığımızı rahatlıkla görebiliriz. Keşke daha uygar davranıp bunları hiç kaale almadan gülüp geçebilsek. Belki inanmayacaksınız ama Pehlivanköylü Pomak kardeşlerimiz bu medeni davranışı gösterebilme becerisini hem de fazlasıyla gösterebiliyorlardı. Avrupalı denmiş olması boşuna değildir her halde.
Bu görüşümü doğrulayan küçük bir örnek nakletmek istiyorum.
İlçemizdeki memurlardan birinin eşi olan bir hanımın eşime yaptığı bir ziyaret, benim evde olduğum bir saate tesadüf etmişti. Aileler arasındaki sohbetlerin ana konusu her zaman çocuklardır. Sohbet koyulaşmışken kaçınılmaz olarak laf dönüp dolaşıp çocuklara gelmiş; kadın, komşularına sitem ederek;
-“Benim kızım hakkında dedikodu yapmışlar” demişti.
Arkadaşlarına göre daha sade giyinen, daha mütevazı yaşamaya çalışan kızını savunmak için, belki de bir doğruyu ifade etme adına hemen söze giriverdim.
-“Halt etmişler onlar! senin kızın terbiyeli, kendi halinde, mazbut yaşayan, kimsenin ne yaptığıyla ilgilenmeyen, şuna buna takılmayan iyi bir kızdır.”dedim.
Bunu söylemekle, kızı hakkında erkek arkadaş yakıştırması yaparak dedikodu ürettiklerini düşünmüş ve onu savunmuştum aklımca. Kızını büyük bir gayretle savunmaya çalışırken kullandığım ifadenin aslında komşu hanımın hoşuna gitmediğini nerden bilebilirdim ki.
Bana biraz soğuk bir bakış atarak
-“Benim kızımın erkek arkadaşı olmadığını söylemişler. Kızım onların kızlarından daha güzel ve daha alımlıdır. Ayrıca da bir değil birçok erkek arkadaşı var, onlar evde kalmış kızlarını konuşsunlar, benim güzel kızımın adını dillerine dolamasınlar.”demesin mi?
Kadının bu çıkışını duyunca afallayıp kalmıştım. Baltayı taşa vurmuştum galiba. Pek kolay olmasa da, durumu düzeltmem gerekiyordu. Ben, farkında olmayarak kendime göre normal olanı yapmış, ancak, bilmeden kadının tepkisini çekmiştim. Anadolu’nun başka bir yöresinde her hangi bir anne ve babaya Pehlivanköylü kadının kızı için kullandığım ifadeleri söylediğinizde kesin bir dille söyleyebilirim ki, büyük bir teveccüh görürsünüz. Ancak anlaşılan Pomak asıllı ablamız, kızının erkek arkadaş edinmemesinin komşularınca ifade edilmesini başka yörelerde olduğu gibi memnuniyetle karşılama yerine, bunu ciddi bir hakaret olarak telaki etmişti. İlginç değil mi?
Pehlivanköy Panayırını görmenizi özellikle tavsiye ediyorum. Takriben bir haftalık bir süre açık kalan fuar, ilginç gelenek göreneklere sahne olmaktadır. İlginç dediysem bizler için sadece. Onlar için yadırganacak bir durum yoktur elbette. Her zaman hoşgörülü olan insanları panayırın açık olduğu dönemde daha fazla hoşgörülüdür. Panayırın açık olduğu dönemde hiçbir ana- baba bekâr olan kızını veya oğlunu sınırlamaz, onlar için hayat gece de devam eder. Sabaha kadar özgür bir şekilde gezer tozarlar. O dönemde yurdun çeşitli yerlerinden gençler Pehlivanköy’e gelir. İlginç arkadaşlıklar kurulur, gezilir, tanışılır, hoş vakit geçirilir.
İlçenin en görkemli ve geniş yoluna “Flamingo Yolu” diyordu ilçe halkı. Bulvar görünümündeki bu yolda ilçeden ve dışardan gelmiş bütün genç kız ve erkekler özgürce, hiçbir kısıtlamaya uğramadan volta atar, konuşur, şakalaşırlar panayır süresince. Bu ilginç uygulama bayramlarda da kısmen görülebilir.
Panayırdan sonra ise evlenmek amacıyla kaçan kaçana. Her yıl bir önceki yılın tekrarı yaşanır o ilçede adeta.
Belediye başkanlarının Panayırı başlatma konuşmalarının değişmez ifadesi şöyledir: “Panayırımız kimine iş, kimine eş bulmaktadır.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.