12 EYLÜL’Ü HAZIRLAYANLARIN VE 12 EYLÜL’ÜN DİLE ETKİSİ
12 Eylül’de bir “buldozer” geçti toplumun üstünden. Üstelik “onlar”ı da ezdi geçti. Eğer “yolkazar” ya da “yoldüzler” yaşasaydı, yani dilimizi eşekarısı sokmasaydı “buldozer” Batı’da kalacak, bunca yıkım yapamayacaktı.
Atatürk, dil’le başlamıştı temizliğe; onlar, dil’den başladılar kirletmeğe. Atatürk, Yazı Devrimi’ni, Dil Devrimi’ni yaptı, Türk Dil Kurumu’nu kurdu, Kuran’ı, ezanı Türkçeleştirdi; onlar, ezanı Arapçalaştırmakla başladılar yıkıma, Türk Dil Kurumu’nu kapattılar, Dil Devrimi’ne saldırdılar, Türkçeyi yasakladılar. Ellerinden gelse Yazı Devrimi’ni de yıkacaklar.
Hiçbir uygar ülke kendi dilini yasaklamamıştır, Hiçbir uygar ülkede kendi dilini konuştu, savundu diye insanlar tutuklanmamıştır: onlar yaptılar. Hiçbir uygar ülkede başka ulusların dili, kendi diline karşı desteklenmemiş, başka ulusların dilini konuştuğu için insanlar ödüllendirilmemiştir. Onlar yaptılar.
“Yaşayan Türkçe” dediler Arapça ve Farsça kuşatmasına, yaşatacaklarına sersemletip İngilizcenin, Amerikancanın kollarına attılar dilimizi. İmparatorluk dilidir, toprakları gibi dillerini de sözcüklerini de aldık, sınırlarımız gibi dilimizi de genişlettik, varsıllaştırdık dediler, Osmanlıcayla övündüler. Her şeyde yaptıkları gibi uygarlığı da tersten okuyup, kuşbeyinli kuşları bile güldürdüler. Kuşlar bile dillerini, daha iyi konuşuyordu. Kuşdili bile daha arı, daha kişilikli kalmıştı Osmanlıcanın yanında. Kuşlar bile, kuşbeyinleriyle iyi biliyorlardı ki, imparatorluklar, ele geçirdikleri ülkeleri kendilerine bağlamak, daha fazla sömürmek için toprak alır, yer altı, yer üstü değerleri alır; ama sözcük, dil, ekin verir. O nedenledir ki Fransa’da Arapça konuşulmaz da, Cezayir’de Fransızca konuşulur; İspanya’da, Portekiz’de Güney Amerika dilleri konuşulmaz da, Güney Amerika’da İspanyolca, Portekizce konuşulur; İngiltere’de Aborzince konuşulmaz da, Avusturalya’da İngilizce konuşulur; vb. vb. vb......
Siz, bizi kazmayla, kürekle, topla, tüfekle kovdunuz; ama bir yolunu bulup geri geleceğiz, demişlerdi bir zamanlar kan emiciler ve sistemli saldırı ezanın yeniden Arapçalaştırılmasıyla, yani dil’le başlatıldı. Orhan Veli, 1950 yılında Yaprak dergisinde bunun bir gericileştirme hareketi olduğunu, gelecekte neler yaşanabileceğini yazmıştı; ama kimse kulak asmadı. Yıllarca dilde arılaşmayı yıprattılar, Türkçe sözcüklere saldırdılar. “Çok oturgaçlı götürgeç", gökkonuksalavrat” gibi uydurma karşılıklar üretip, TDK’nin üstüne attılar Türkçeleşmeyi yıpratmak için; ama yine kuşları güldürdüler kendilerine. Osmanlıcanın ve Farsçanın yıkımına karşı uğraş veren bir kurumun, yabancı bir sözcüge karşılık ararken, Arapçaya, Farsçaya başvurmayacağını, “avrat” gibi Arapça kökenli bir sözcüğü kullanmayacağını düşünemediler. Ne var ki, çamur at izi kalsın, düşüncesi yetiyordu onlar için.
Sonunda “Atatürk, Dil Devrimi’ni yapmakla yanlış yaptı” diyen 12 Eylül’ü saldılar toplumun üstüne ve “asmayalım da besleyelim mi?” dönemi başladı. Bir yandan insanları bir yandan sözcükleri astılar. Atatürk’ün kurduğu Dil Kurumu’nu kapatıp yerine kurdukları sözümona Türçeyi koruyacak ve geliştirecek güdümlü kurumun başına, bir zamanlar Türkçeye saldıranları getirdiler. Ve o zaman gördüler ki onlar Türkçeyle uğraşırken, Arapça ve Farsçayı korumaya çalışırken; kazmayla, kürekle, topla, tüfekle kovduklarımız dil olmuş, ekin olmuş, İngilizce olmuş, Amerikanca olmuş geliyor, Türkçe elden gidiyor, gençlik Sam Amca’nın torunlarına benzemiş. Türçeyi korumak gerektiğini gördüler ve işe yine tersten girdiler. Amerikancaya karşı Türkçe dururken Arapçaya, Farsçaya sarıldılar. Türkçecilerin “öykücük”ünü beğenmeyip “anekdot” sözcüğüne karşılık olarak “hikâyecik”i önerdiler ve yine kuşları güldürdüler.
Batı’dan “ithal”, “buldozer” geçti bu toplumun üstünden. “Beslemediler”, “astılar”; insanı, dili, ekini astılar. Uyduruk, yalan, yanlış dedikleri, köküyle, gövdesiyle, her şeyiyle Türkçe olan iki yüzün üstünde sözcüğü yasakladılar. İstediler ki; amaç ve erek yerine gaye; bağımsızlık yerine istiklal; boyut yerine buut; doğa yerine tabiat; doğal yerine tabii; düşün yerine fikir; egemen yerine hâkim; egemenlik yerine hâkimiyet; eleştiri yerine kritik, tenkit; eşit yerine müsavi, muadil; ezgi yerine nağme, melodi; gereksinim yerine ihtiyaç; içerik yerine muhteva; ilginç yerine enteresan; kapsam yerine muhteva; karşıt yerine zıt; koşul yerine şart; neden yerine sebep; nesnel yerine objektif; okul yerine mektep; olanak yerine imkân; olasılık yerine ihtimâl; onur yerine haysiyet; önerge yerine takrir; örnek yerine misâl; örneğin yerine mesela; özel yerine şahşi, hususi; özgür yerine hür; özgürlük yerine hürriyet; saptamak yerine tespit etmek; sorun yerine mesele; sözcük yerine kelime; toplum yerine cemiyet; umut yerine ümit; uzman yerine mütehassıs, eksper, kompedan; üzgün yerine müteessir, mahsun, melül; yanıt yerine cevap; yapıt yerine eser; vb. yerine vs.; vb. vb. vb... kullanılsın, Türkçe yerine başka diller yaşasın. İçinden çıkamadılar “mesela, örneğin” demeye başladılar. “Devrim” yerine “inkılap” densin istediler, beceremediler, bırakın sokağı, Meclis’te bile “inkilap” dendiği için “devrim”i, “köpekleşme” ye çevirdiler. “Alçak gönüllü” dururken ısrarla “mütevazi” dediler; doğrusunun “mütevazı” olduğunu bilmedikleri için “alçak gönüllü”yü “paralel” yani “koşut” yaptılar. Sonra bir de baktılar ki o “uydurma, yalan, yanlış” dedikleri sözcükleri kendileri de kullanmaya başlamışlar. Ne denli yasaklasalar da “bağımsızlık- istiklal”i, “egemen- hakimiyet”i; “okul-mektep”i; “eleştiri-kritik ve tenkit”i vb. vb. vb. kovmuş dilimizden.
En gülüncü de, kuşbeyinli kuşları kahkahalarla güldüreni de, içleri sızlayarak da olsa “Evren”i “Kainat”a çeviremediler. Neden acaba!...
Adnan ACAR
YORUMLAR
Bu güzel yazınızı,size göndermiş olduğum meyil yazımdaki,bugünkü dil politikası hakkındaki görüşünüzü öğrenmek istiyorum isteğime bir cevapmış gibi algıladım.Benim tam olarak beklediğim cevap olmasa da,dünden bugüne çok güzel köprüler kurarak,bağlantıları net ve anlaşılır bir duyguyla sağlamış,belki de böylece herkese alması gereken dersleri vermeyi hedeflemişsinizdir.Bu güzel görüşlerinize katkı olur mu bilmem ama,yabancı dilde eğitim,sokaklardaki ne idüğü belirsiz işyeri tabelaları,tümüyle iletişim (medya) alanı,kendimizi beğenmeme duygusu,kendimizi sömürenlere karşı özenti,(Cezayir ...gibi birçok örnek var.) daha neler neler...Fikriniz nedir.kimsiniz.ne yaparsınız bilmem ama,yazınızı okuyunca şunu bildim:Siz de Mehmet Bey'cilerdensiniz...Son cümlenizdeki neden sorunuzun cevabı da sanırım ki bu Mehmet Bey'lerin bayrağı bırakmayacağı gerçeğidir.
Yazınıza katkı sağlama düşüncemi lutfen saygısızlık olan algılamayasınız.Sadece dil konusundaki fikirlerinizin benimle örtüşmesi samimiyetiyle düşündüklerimi söyledim.
Sizi gönülden kutluyor,saygılar sunuyorum,
Canlı şahitleri olan bizlere “istibdat” dönemini bütün çıplaklığıyla anlatan satırlarını yalnız olmadığımı duyarak okudum. Kayıplarımız o kadar çok ki. Kayıplarımızı bulamamıza ömrümüz yetmeyeceğini biliyor, bu dönemde dünyanın gözü önünde canlı canlı öldürülenlerin bunları görmediklerine seviniyorum.
Gecelerin sessizliğini bozan palet sesleri,
Arada bir duyulan silah sesleri,
Uykular bölünmüş
Hücreler meskenimiz....
İşkencelerde insanlık ölmüş
Eziyetlerin bini bir para
Yakası açılmamış sülaleye sayısız küfürler,
Filistin askılarında çürüyen bedenler,
Darağacı 17 yaşında bir fidanı beklemekte
Ve tan ağarınca darağacı ağlamakta....
Susturulamadıkça fikirler,
daha da azgınlaşan faşizm sevdalıları..
Bilemediler,
Bağımsızlık sevdalıları ;
Ölen bedenlerden binlerce filizlendiler...
Bedenlerdi tutuklanan
Düşünceler değil...
Bedenler ölür
Fikirler değil...
Sol yanı eksik ülkemin
Can çekişmekte,
Neredesin doktor
Acil bir bay pas beklenmekte...
CUMHURİYETİN VE DEMOKRASİNİN
ÖLÜM TARİHİ 12 EYLÜL 1980
Yazınıza bugün sayfamda olan bir şiirimle katkıda bulunmak istedim duyarlı yüreğinize ve yaklaşımınıza teşekkür ediyor ve tarihimizde böyle kara sayfaların olmamasını diliyorum saygılar...
Zaman (ilgilenmem gereken misafirler gibi:) darlığı nedeniyle, ayrıntılı ve de yoğunlaşarak okuyamadığım bir yazı oldu..
En kısa zamanda tekrar sayfaya gelip, ayrıntılı bir yazınsal katkı yapacağım. Teşekkür ederim, değerli site arkadaşım.
Esenlikler.
Göktürkmen tarafından 9/12/2008 12:16:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
ne garip yazının başlığını okuyunca uğradım bu sayfaya...
ilk keşfettiğim şey henüz yorum bırakılmamış olmasıydı...
lay lay lom bir yazı olsa
belki günün yazısı bile olurdu kim bilir...
aama bu tür yazılar olmaz...
yazar yazısını çok güzel örneklemeler vererek birde soru sorarak bitirmiş...
evren...sonsuzluk imi...hele hiç o netekim olabilir mi...
gençlik ne hale gelmiş...
bakıp 12 eylül de neki diyorlardır...bilmiyorlarki insanların ırzına geçildi,fişlendi
memleket satıldı...
kutlarım şair...iyi yazı...benim gariban bir oyum var o da size...on puan sizin olsun...
bu yazıı herkes okusun isterdim...
saygılar...