- 667 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
VEFAT EDEN TEYZEM'E RAHMET
Kasım’ dı... geceydi... Kardeşim Abdullah beni telefonla aradı. Söyleyeceği sözü tamamlattırmadan,hayırdır kardeş teyzem’ mi vefaat etti? dedim. O, da " Hayırdır abi kalbine mi doğdu, nereden anladın" dedi.
Onlar, Balıkesir’ den, bense çalıştığım yerden Amasya’ dan yola çıktık.
Teyzem bir zamanlar, İlçemiz’ in; en temiz esnaflarından ayakkabıcı Yakup UYSAL’ ın hanımıydı. Öyle bir zaman oldu ki, ne dükkan, ne ev ve ne bir mekan kalmıştı. Herşeyleri yok olmuş ve satılmıştı. Bu sebeble aile dağılmış ve teyzem de Balıkesir’ de Damadı ve kızının yanında ( Allah onlardan razı olur inşa Allah) son günlerini yaşamış ve son yolculuğuna da oradan başlamış ve toprağa verilmek üzere, doğup büyüdüğü ve yaşadığı memleketine götürülüyordu...
Gece saat onikiyi geçiyordu. Bir araç kiraladım ve beş yıldır uğramadığım memleketime gitmeme teyzemin vefaatı vesile oluyordu. İçim çekiliyor, dizlerimin bağı çözülüyordu.
Teyzem yıllarca yaşadığı yuvasından kopmuş, bütün hatıratı yok olmuş ve bu yok oluşa dayanamayan kalp durmuş, ölüm onun kurtuluşu olmuştu...
Biz de, ailece beş yıl önce kahırla ayrılmıştık o, küçük ilçeden. Terki diyar eylemiştik. Gitmekle büyük bir eylemi gerçekleştirmiş olduk kendimizce. Paramparça olmuş duygular...Yok olmuş hatıralar... Yara gibi bir şeydi artık hayat bizim için. Ağrıyan, acıyan, sızlayan... ve kesip atmaktı en doğrusu.
Bizde öyle yaptık. Fakat ne kadar uzun zaman geçse de posası, sızısı geçse de yarası, yarası geçse de kapuğu dermanı olmayan hastalık gibi, hep izi kaldı içimizde...
Artık eskisi gibi araç kullanamasamda, aracım, son sürat ilerliyordu tan yeri ağarırken Çarşamba havzasına doğru. Adını dahi bilmediğim şeylere kırgındım. Kalbimde tepişip duran hisler... kendinden başkasını acıtamayan kirpi, kabuğu kırık kaplumbağa ve açıkta kalmış szılı yara gibiydim, hem gidiyorum, hemde umutsuzca isim arayıp duruyordum kendime...
Güneş gülümseyerek süzülmeye başlamıştı ufuktan. Bulutlar parça, parça örülmüş duvar gibi duruyor ve yokluğumda büyüyen ağaçlar, yaklaştıkça reveranslarını gösteriyorlardı ve ben hızla yol alıyordum Fatsa sahil yolundan, Kumru elekçi havzasına doğru...
Aracımın camlarını indirdim. Sessiz ve içimden feryatlar koparcasına; Ben geldim... Bir zamanlar yaşadığım, paylaştığım, bölüştüğüm, hiç susmadığım, kunuştuğum ve açıkçası bir zamanlar gurur duyduğum memleketim, ben geldim...
Etrafıma baka, baka ilerledim sokaklarından. Cenazenin kaldıralacağı sokağa girdim. Aracımı bir kenara park ederek kalabalığın olduğu yere doğru yürüdüm ve aralarına girdim. Onlar bana ben onlara baş sağlığı dileklerinde bulunduk. Burada en çok beni üzen şey ise, cenaze sahiplerinin kendi evleri olmadığı için, başka bir evden kaldırılması idi...
Uzun süredir karşılaşmadığımız çoğu insanla sohbet ederken bazı kimselerin edepsizce ve seviyesizce soruları, buralar da hiç bir şeyin değişmediğini gösteriyordu bana. Adam ayağıma bakıyor " Yaşlanmışsın spor ayakkabı neyine, sırtındaki deri çeket neyine, hala kendini genç mi sanıyorsun vah vah saçların da bembeyaz olmuş" Vay içine ttiğim dünya diyordum kendi kendime...Bir başkası, kıraladığım arabayı işaret ederek " Arabayı ne zaman aldın, güzel araba, kaça aldın vs." Bense onlara düşünceleri doğrultusunda yalandan cevaplar veriyordum...
Teyzemizi toprağa verdik. Akşam ev de taziyeleri kalbul etmek adına eş, dost, akrabalar toplandık. Kur’ an okundu dualar edildi. Hele akrabadan biri öyle bir Kur’an okudu ki ... orda ki topluluğun ne kadar da güzel okuyor memnuniyetini kazanma adına, bütün gücünü ortaya koydu ve büyük bir şölenle bütün maharetini gösterdi. Yemekler yenildi derken Teyzemiz unutulu verdi ve bir sohbet başladı ki sormayın gitsin. Kimileri fındığından, Kimileri yeni aldığı evden, kimileri paradan vs.vs.
Edepli olanlar sadece susuyordu. Bende de, bu konuşulanların hiç biri olmadığı için bende hep susuyordum.
Bütün bu zengin muhabbetin ardından, öyle bir muhabbet başladı ki, sıra iflas edenlere kaybedenlere, düşenlere geldi. Cenazemizi evinden kaldırdığımız akrabalar okadar mutluydu ki keyiflerine diyecek yoktu. Ev sahipliği yapmışlardı. Bu muhabbetler edilirken bir kişi şöyle ifadeler kullandı. " Düşenin dostu olmaz, Ağlayanın malı gülene yaramaz,vs.vs." Ben sadece seyrediyordum.
Dayanamadım ve şöyle dedim. Hayrola beyler bu muhabbet neyin nesi, konuşulacak başka bir konu yok mudur Allah aşkına dediğimde; Bana dönüp, " Düşmeyeceksin karrddeeşiim düşmeyeceksin, akıllı olacaksın..."
Ben o kişiye diyorum ki... EY SESİNİ İNCELTEREK VE KIVIRTARAK
" DÜŞMEYECEKSİN KARDEŞİM DÜŞMEYECEKSİN, AKILLI OLACAKSIN" diyen insan!!! Sen hayatında hiç sorumluluk nedir bilirmisin. Sen geçmişinde kendin kazanıp kendin yedin mi hiç. Hiç acı çektin mi? Hep başkalarınrının sırtından geçindiniz dedenizin sayesinde. Onların miras bıraktığı yerden hala yıllardan beri hakları yemeğe devam ediyorsunuz. Bari konuşmayında yaraları açıp tuz basmayın. Herkesi kandırırsınız konuşursunuz fakat bizleri asla!!!
Ekrem SAYGI
29.11.2016 Amasya
YORUMLAR
Allah rahmet etsin Teyzenize, ki sevenlerine de sabırlar versin..
Can çıkmayınca, huy çıkmıyor işte sayın yazar; yapacak bir şey yok, ne yazık ki.. Bazıları da böyle işte..
Saygılarımla...
Hüseyin Çolak tarafından 3/15/2017 10:56:53 AM zamanında düzenlenmiştir.