- 427 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Facebook Fanatiğinin Günlüğü
Bugün günlerden salı, her ne kadar salı sallanır, çarşamba ballanır, perşembe kollanır da deseler, bizim salımız asla sallanmıyor. Bugün ayın altısı, yani çok önemli bir gün 6 Şubat... Benim bundan tam sekiz sene önce bugün, arkadaşlarım ile birlikte fotoğraf çekip de facebook’a atışımın seneyi devriyesi. İlk fotomu atarken bayağı da heyecanlanmıştım. Çok acemisi idim sanal alemin daha... Ellerim titriyordu, o gönder butonuna basarken. İlk foto, ilk göz ağrısı benim için. Her sene altı şubatta coşku ile kutlarım bu özel ve güzel günü...
13 Mart yine geldi ki facebook ile olan teşriki mesaimin en önemli hareketlerinden birini yapmıştım o gün. Ben de önemli günler hiç bitmez. Bendeniz İsmail bundan tamı tamına, yine sekiz sene önce, can arkadaşım Halil İbrahim’e facebbook dan yine ilk gülücük ikonumu göndermiştim. Tabi ki o bir başlangıçtı, ondan sonra bir dolu arkadaşıma gülücük ikonu ile beraber başka başka çıkartmalarda gönderdim. Onlarda bana gönderdiler haliyle. Bazı gün öyle çok gelirdi ki bu çıkartmalar sayamazdım bile. Arkadaşlarım çıkartma göndermediği zamanlarda ’’Allah’ım beni bu gün çıkartmasız bırakma ne olur.’’ diye yalvardığımı çok bilirim.
Bu tarihide hiç unutamıyorum. Arkadaşlarım ’’Hadi İsmail’i ziyarete gidelim hastaymış çocuk.’’ demişler ve evde ziyaretime gelmişlerdi. İlk defa o gün, yani bundan tamı tamına yine sekiz sene önce bir 29 martta ilk hastalık selfimizi çekmiştik. Bir grip selfisi idi. Hatta o selfiyi faceye atınca, bir dolu tıklanma ve beğenilme ile çok geçmiş olsun mesajları gelmişti bir kaç saat içinde. Aile doktorumuzdan da ilk fırçayı o zaman yemiştim ’’Niye bana gelmiyorsun da yok nane limon, yok kocakarı ilaçları bunlar ile iyileşmeye çalışıyorsun.’’ diye bana bolca sitemleri boca etmişti...
O sene yaz tatiline gitmiştik. Güney’de güzel bir şehre. Çok gezdik eğlendik. Bizimkisi dar gelirli tatiliydi birazda. Ne yapalım, herkes bütçesine göre bir yerlere gidiyor ancak. Çadırlarda yatmıştık geceleri, sivri sinekler her bir tarafımızı yeyip yeyip durmuştu... Kabaran yerlerimizin fotolarını çekip, cep telefonu ile face biradere atınca, sayısız arkadaşımızdan ki sağ olsunlar var olsunlar ’’Geçmiş olsun’’ mesajları anında gelmişti. Her sene 7 Temmuzda biz faceden gelen ilk geçmiş olsun mesajlarımızı kutlarız ailecek...
Bundan tam altı sene önce, bir bahar günü semtimizde ki lüks bir pastaneye oturmuş, hanım ve çocuklarımız ile beraber yaş pasta yeyip limonata içmiştik. Tabi ki hepimizin fotoğraflarını da çekmeyi ihmal etmemiştik. İşte bu gün 26 Nisan. O güzel günün üzerinden, tam altı sene geçmiş. Kutlamayalım mı yani şimdi bunu facebook’da? Ayıp olmaz mı kutlamasak? Hem de biz pastanenin parasız pulsuz reklamını yapmışız...
Amanda aman, bu özel ve güzel günler hiç unutulur mu? Nasıl aklımdan çıksın ki?Yine tam altı sene önce bir 8 Mayıs günü tuvalete girer iken çekip de facebooka attığım selfi hiç unutulur mu? Hanım aldım karşıma, geçtim tuvaletin kapısına ’’Hanım bir de tuvalete girer iken selfimiz olsun, her yerde var bir de bu olsun.’’ dedim. Hanım da kırmadı beni, çekti cep telefonu ile fotoğrafımı... Hemen atmış faceye ben daha tuvaletten çıkmadan, rahatlayıp da sifonu bile çekmemiştim. Aman Allah’ım aman! Bir layklar bir layklar. O gün nerede ise kendi beğenilme rekorumu kırdım. Hatta yurt dışında ki yabancı arkadaşlarım bile es geçmedi, kendi dillerinde kutladılar.. Bizim hanım ile her 6 Mayıs günü mutlaka bunu da kutlamadan bırakmayız.
Bir sonbahar günü evde oturuyoruz. Günlerden de pazar, tatil yani. Kedimiz Boncuk gelip de ayağımıza sürtünmesin mi? Sürtünsün tabi, birilerine sürtünmek onunda hakkı. Çok da severim kedileri, hanım da çocuklarda sever.’’ Gel bakayım kerata bir daha sürtünde ben de selfini profilden alayım.’’dedim. Kedim diye söylemiyorum, çok uysaldır. Geldi mrrrrrrrrr mırrrrrrrrrrr diyerek sürtündü. Çektim hemen selfisini, atarsın faceye... Bir beğenme, bir beğenme ki dostlardan, arkadaşlardan sormayın gitsin. Tamı tamına eylül ayının on dördünde olmuştu, bundan tam altı sene önce yine... Biz her on dört eylülde mutlaka bu güzel olayı kutlarız ailecek. Kedimizde bilir kutladığımızı ve o gün gelince, bir başka bir değişik havalara girer, bir başka miyavlar...
İki sene önce bir yaz günü Ankara’nın tanınmış piknik yerlerinden birine gittik. Üç beş tanışan aileler, yani arkadaşlarımız hepsi. Çevrede çayır çimen dolu. Kuzular, inekler otluyorlar, çok yakın olmasalar da. Nasıl olduysa ineklerden bir tanesi sürüden ayrılıp yanımıza kadar geldi. Tabi çocuklar haliyle biraz tedirgin olsa da, biz büyükler hiç aldırış etmedik. Hemen ben de şimşekler çaktı ’’Durun dedim şu Sarıkız ile bir selfi çekeyim.’’ Uysal da bir hayvancağız. Hiç zorluk çıkartmadı. Cep telefonu ile bir foto aldım. Anında faceye attım. Of ki of! Ne tıklanma, ne beğenme hem de... Bazısı da yazmış ’’Yakın köylün mü?’’ Kimisi de ’’Nasıl buldun orada asker arkadaşını?’’ diye kafa yapıyor benim ile... Bir tanesi de ’’Arkadaşının memesi görünüyor.’’ yazmış. ’’Ulan keriz görünür tabi inek o, daha mı görünmesin?’’ İşte böyle bizim faceli, kimi feci, kimi güzel günlerimiz...