- 1634 Okunma
- 10 Yorum
- 4 Beğeni
BİR EMELE BİN AH ÇEKSEM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir insan için zor olan şeylerden birisi de, kendisini doğru ve sağlıklı bir biçimde tanıyabilmiş olmasıdır bildiğiniz gibi. İnsan bazen bunu az da olsa başardığını sansa da geriye dönüp baktığında ‘bir arpa boyu’ bile yol almadığını görebiliyor.
Ancak şu var ki yaşınız kaç olursa olsun yaşadığınız her bir şeyi derin bir algı ve içten bir duyguyla resmedebilmişseniz zihninizin ve kalbinizin her köşesine olanca gerçekliğiyle eğer siz harika bir ’Kaptan’ sınız demektir rotası belli olmayan bu hayat yolculuğunda.
“Tezek” denen doğal yakıtı minicik ellerimle karıp, kerpiçten örülü evimizin dış duvarına yapıştırmaya çalıştığımda Doğu Anadolu’nun bir sınır köyünde ve 4-5 yaşlarımda kadardım. Tezeklerin yanarken çıkardığı çıtırtılarını ve parlak alevlerini ne çok özlediğim yıllar sonra zorlukla tutuşturulan kara kömürlerden çıkan zehirli dumanların göğsümü bir kezzap gibi yaktığında ve Koşuyolu Öğretmenevinde, Köy Enstitülü bir öğretmenimin anlattığı bu hoş hikayeyi dinledikten sonra daha iyi anladım.
Tarihlerden bir tarihte, dönemin devlet yetkililerince köy muhtarlıklarına gönderilen yazıda: ‘O kışın çok çetin geçeceğini ve bundan dolayı kendilerine yakıt yardımı yapılacağını, dolayısıyla kullandıkları yakıtın türünü, numarasını ve stok miktarını bildirmeleri’ istenir.
Gelen cevapların hemen hepsinde şöyle denilmektedir: ‘Yakıtımız Pohtur. Stop. Numarası yohtur. Stop. Stokumuz çohtur. Stop!’
Uzun beyaz entarili, kırmızı fesli Arapları. Dönme dolabı, avucuma yakılan kınayı. Bindiğim döveni çekerken çok yorulduğunu düşündüğüm sarı öküzün yerine kendimi bağlamayı isteyip de, bunu yapamadığım için üzüntüden hastalandığımı. Sonrasında: “Yediyordu Elif kağnısını kara geceden geceden” şiirini bana okuttuklarında, bu duygunun yüreğime nasıl ‘mıh’ gibi çakılmış olduğunu.
Ev sahibimiz Keleş Teyzemin dudağını kıvırarak anneme: “Ah kızım...Her dolak dolayan kadın, her şapka takan erkek olsa, ohoo!..” deyişini bu günmüş gibi hatırlarken 7-8 yaşlarında ve bu kez de Güneydoğu Anadolu’nun yine sınır bir köyündeydik.
Nezihe ablayla tepelere çıkıp ilk kez gördüğüm damlasakızı ağaçlarından damlayan sarımtrak damların kokusunun beni ne çok etkilemiş olduğunu, daha sonraları onun için yazdığım “Çam Sakızı Kokardı Saçları” şiiriyle fark ettiğimi.
Altın tozu serpilmiş gibi parıldayan kumsalını. Göz yaşlarımdan bile daha sıcak yağan yağmurlarında badem ağaçlarının üstünde sıçana dönüşümü.
Sabahın ayazında komşu ablalarla birlikte gittiğimiz tütün bahçelerini ve kırdığım tütünleri yapış yapış ellerimle şişlerden iplere geçirirken duyduğum mutluluğu. Ve bunun bütün oyunların önüne geçtiğini, daha ileriki yaşlarımda bahçemizdeki akasya ağacının yapraklarını annemin örgü şişlerine dizdiğimde anladığımı.
Başımın ortasındaki kocaman lülelerimden öpüp koklayan ve en güzel Arnavut böreğini yapan tatlı nenelere her yerde rastlanmayacağını da öğrendiğim İzmir-Urla-Alaçatı’yı geçtikten sonra ulaştığımız Çiftlikköy’üm...
Şimdi çıkıp gelebilsem beni 8-9 yaşlarımın o efsunlu koynuna alabilirmisin yeniden.
Sokağımızın başındaki tek katlı eve gelin gelen boncuk mavisi gözlü başak sarısı saçlı hiç gülmeyen ablanın, evlerine henüz su bağlanmadığından sokak çeşmesinden taşıdıkları suyu, şimdi yeni doğan bebeğini bırakıp gidemediğinden iki kova suyu incecik kollarımla döke saça götürdüğümü. Görmek için can attığım annemin benim için yaptığı ‘bez bebeğimden’ daha minnacık olan bebeğini ‘çok ağladığı için’ duvara fırlatıp ölümüne sebep olan o hiç gülmeyen ablanın, arabanın içinden kocaman yaşlar döken gözleriyle bana yalvararak baktığın.
Eve gelip Keleş Teyzemin koluma taktığı mavi boncuklu bileziği çıkarıp attığımı. Battaniyeyi başıma çekip tıpkı Çiftlikköy’ ümde yağan sıcak yağmurlardan daha sıcak akan gözyaşlarımı kimsenin görmesini istemediğimde ise Bursa’nın Gemlik ilçesinde ve 9-10 yaşlarımdaydım.
Arkadaşım Ester, elindeki boyalı yumurtayı ve kırmızı gülü sevgiyle uzattı bana okul yolunda. Yalnız sınıfımızın değil, bütün okulun korkudan kaçacak delik aradıkları, öğretmenlerin bile korkulu rüyasıydı ‘Azrail Zülküf’ lakaplı hem cüssesi hem yaşıyla bizlerin neredeyse iki katına yakın olan bu ‘sözde’ öğrenci. Okul kapısında bir duvar oldu ikimizin önünde.
Elimden hışımla çekip aldığı gülü yere atıp, sürekli arkasına basarak yürüdüğü ayakkabısının topuğuyla çiğnerken Ester bayılmak üzereydi. İşte tam o anda Zülküf’ün suratına attığım tokadın sesi yeri göğü inletti!. Dünya durdu okulda o sıra sanki.
Yıllar sonra yolumun düştüğü Edirne‘nin parke kaplı yollarında bir yabancı gibi yürürken, ne sevgili arkadaşım Ester’i bulabildim. Ne Azrail Zülküf’’ün kocaman ayak izlerine rastladım!
Herkes kendi farklı dünyasında kendini o dünyanın neresinde görür bilmem ama. Ben bu ummanda bir kum taneciği bile olmadığımı her geçen gün yeniden başlara dönerek çok daha iyi anlayabiliyorum.
Bir emele bin âh çeksem
Zevk duyarım her dem dâd etsem
Sevmek teselli şu boş âlemde
Neş’e vardır aşkın her emelinde
Gönlümde açsın bahar şu kış gününde
Şiir dolu pembe akşam güneşinde
Beste-Güfte: Neveser Kökdeş
YORUMLAR
bir solukta okudum hem de maziye yolculuk yaparak kaleminize sağlık saygımla
DEVRİM DENİZERİ
"Maziye bir bakıver neler neler bıraktık" demiyor mu güzel bir şarkının sözleri.
Sevgi ve Selamlar.
Merhaba.Yazınızda çok şeyi aynı anda gördüm!Önce çocukluğunuz.Yazar Amado'nun "İnsanın ana yurdu çocukluğudur" deyişini...
Sonra farklı coğrafyalarda aldığınız tadı.Ben de hissettim buradan.
Ve "kumsalda bir kum taneciği "diyen satırlarınızda da mütevazı olmayı.Tıpkı "Eski Bir Tapınak Yazıtı" adlı kitabedeki gibi.
Güzeldi "mutlu anlara yolculuk etmek".Şair Bodler'in dediğince.
Kutlarım sağlıklı yıllar dileğimle.
DEVRİM DENİZERİ
Sanırım tüm insanların ortak paydalarından biri de Anılara yaptıkları yolculuklardır.
Bazen küçücük bir çocuğun biriktirdiği anılara şaşırıp kalıyorsunuz.
Aynı güzel dilekler benden de size.
Sevgili Devrim hocam, keyifli yazınızı okurken hem tebessüm ettim hemde çok derin anılarıma daldım. Günün seçkisini hak etmiş harika bir yazıydı. Kurdeleniz sayfaya çok yakışmış kutlarım.
Kaleminize emeğinize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL tarafından 3/14/2017 10:30:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
DEVRİM DENİZERİ
;
Ne güzel bir ikili oluşturmuşsunuz. Tebessüm ve Anılar.
Ahh Anılar..Kimi hüzünlü kimi tebessümlü ama şarkının sözleri hayli dertli...
anılar, anılar, şimdi gözümde canlandılar
anılar, anılar, beni bu akşam ağlattılar
Yolculuğumuz hep güzel anılara doğru yol alsın bundan böyle..
Selam ve Esenlikler..
Geç geldiğim için özür dilerim.Yoğunluğumu biliyorsunuz diyeceğim.Nasıl bir tat nasıl bir lezzet tezek kokusu bile hoş geldi yazınızda.Bir an çok sevdiğim İzmir'e götürdü sonra Erzurum'un karlı dağlarından çıkarıp.Nasıl anlaşılır nasıl yürekte hissedilir olmuş efendim..Kaçırmışım ilk yorum yazanlardan olmayı.Lütfen gönül kırgınlığı yaşamayın dün hiç kendime gelemedim bir türlü .Çok güzel fevkalade olmuş.Sıcacık yüreğinizi ,nezaketinizi ve sevginizi buraya akıtmışsınız onu gördüm efendim.Kutladım ,saygılar...
DEVRİM DENİZERİ
Bunu siz de biliyorsunuz. Bakın hep birlikte gezindik yurdumuzu birlikte tattık o ele geçmez tatları. Ben de çok mutlu oluyorum kendimi okumaktan:)
Sevgi ve selamlarımı yolluyorum güzel Samsun'a..
Bugün Devrim günü Devrimcim... Şiirde Devrim,yazı da Devrim :))
Gerçeğinin gerçekleşmesi umuduyla kutluyorum o okunası kalemini ve eşsiz yüreğini..
Sevgilerim kocaman canım
Dilek USTA tarafından 3/14/2017 12:30:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
Dilek USTA tarafından 3/14/2017 12:30:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
DEVRİM DENİZERİ
Devrimciler HİPOKRAT yemini etmiş malzemesi insan olan kurtarıcılardır ayrıca.
Seninle gurur duyuyor sonsuz Teşekkürlerimi sunuyorum. Gerçek yüzüyle Kalemini cesurca kullanan Dilek USTA' ma.
Harika bir yazı okudum usta kalemden. Anıların bilgiyle harmanlandığı. Maziden atiye atiden maziye atılmış ipekten ibrişimden bir ağdı sözcükler. Okkalı, nahif, dokunaklı. Başından sonuna yazı ile hemhal oldum, sarıp sarmaladı yazı. Tebrik ve takdirlerimi sunuyorum. başarılarınız daim olsun. Selam ve saygılarımla...
DEVRİM DENİZERİ
Anlamak hisstmek o ibrişim çilesini fark edebilmek büyük bir erdem. Akıl ve gönül gözünün açık olmasını gerektirir. Hatırladıkça ben bile çok şaşırdım ve etkilendim. Bir çocuk nasıl olur da bunca şeyi o minicik kalbinde ve çocuk aklında bu kadar net ve derinlerde barındırabilir diye.
12 yaşıma kadar biriken anıların bir kısmı bunlar .Bu yaşıma kadar olanları siz tahmin edin artık. Hepsini yüreğimde bir bitmez şarkı.
Selam ve Sevgiler gönülden.
Yazınızı okurken ben de çocukluğuma gittim.
Sayılmaya salınan ineklerin yola attığı çirkleri toplayıp duvara yapıştırıp kurutan çocukları, kadınları. Okulun tatil olduğu günlerde biz de sığıra katmak için inekleri elimizde bir değnekle
sürer götürürdük.
Tebrikler
güzel bir anlatımdı.
sevgilerimle..
DEVRİM DENİZERİ
Benden de sevgi ve selamlar yürekten..
bazı insanlar yazar bazıları Yazar
Yazar olanların kalbi mutlaka kalemine yansır duru arı ve temiz
bazen öfkeli sitemkar ve kırgın
iyi kalemler yüreğini kalemlerine yansıtır mutlaka
bu sitede çok az kaleme derim bir romanın fragmanı gibi yazdıklarınız diye
bir roman ya da uzun bir öykü olmalı diye düşünürüm
evet hikayesi kişileri ve duygusuyla bir roman olmalı
bir romanın fragmanı gibi çünkü
varolun değerli Yazar
sizi okumak bir ayrıcalık
saygı ve sevgilerimle engin yüreğinize...
DEVRİM DENİZERİ
Size rastladığım anda dünyam değişti. İşte yolumun üstüne çıkan müstesna bir değer. İnsanlığın özünü hücrelerinde taşıyan gerçek bir bilge bir umman dedim kendime.
Asıl sizi tanımak sizi okumak sizin soylu ve engin yüreğinizden payımıza düşenleri yudumlamak gerçek bir AYRICALIKTIR CAN HOCAM.
Düşünüyor bakıyor ve görüyorum ki çok zor olan şeylerden birisi de şu kocaman dünyada aynı geniş pencereden bakıp çok değerli ve anlamlı renklerin farkına varıp bunları tek yürek gibi paylaşıp birbirini anlayabilen kişilerin yollarının aynı noktada kesişmesidir Ki ben bu şansı çok değerli Dilek USTA'da tattım. Karşındaki insan gerçek bir değer olabilir ancak asıl değer onun kıymetini bilen sarrafa aittir.
Bir çocuğun 4-5 yaşından başlayıp 10-13 yaşlarına kadar en ince ayrıntısına kadar hatırladığı bu paha biçilmez anıları her eli kalem tutanlar anlayabilmiş ve gerçek değeri vermiş olsalardı...Keleş Teyzemin dediği gibi "ohoo!"
Sen benim canımsın canım...
Dilek USTA
Günün aydınlık, tebessümlerin hep bahar tazeliğinde olsun birtanem... <3
Sevgili Devrim, Daha dün,
günü birlik bir turla,önce Urlaya,sonra da Mordoğan ve Karaburun'a gittik. Hava bulutlu ve hafif yağmurlu olsa da. Urlada ki kahvaltımız dan sonra gittiğimiz yerlerde kokladığım nergis ve topladığım papatyalar beni de çocukluğuma götürdü.
Hele o ot satan teyzelerin sevimli ve güler yüzü bahar gibiydi inan ki.
Teyze bu otun adı nedir dediğim de
-Hindiba kızım. Bunu bir güzel temizle,yıka ve doğrayıp haşla üzerine zeytinyağı limon gezdir . al sana güzel bir ot salatası dedi. ve bende bugün akşama o salatayı yaptım.
Çocukken annemlede giderdik ot toplamaya. bana da küçük bir bıçkı verir,tekilcan ve evelik toplardık. Çok severdim kırda bayırda gezmeyi.
Bir keresinde kız kardeşimle evden çıkmış kırlara papatya toplamaya gitmiştik. O kadar çok dalmışız ki oyuna ve çiçek toplamaya . Hava kararmış annem yana yakıla bizi aramış.. Eve geldiğimizde bir güzel azar işittikten sonra papatyaları anneme verince sarılıp ağlamıştı. Ya başınıza bir şey gelseydi, ben ne yapar ,babanıza ne derdim diye.
İşte böyle Devrimcim öyle güzel anılar ki bunlar senin çocukluğunda yaşadığın gibi. Kah hüzünlü,kah belleğimde iz bırakan bir mutluluk..
Beğeniyle okuduğum mükemmel anılardı paylaşımın..
Kalemine sağlık
Kocaman sevgilerimle
Dilek USTA tarafından 3/13/2017 3:56:33 PM zamanında düzenlenmiştir.