- 492 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TRANSİSTORLU RADYO
TRANSİSTORLU RADYO
Birbirleriyle çok yakın akraba olan, on ailenin yaşadığı Eskiköy’de geçen yaz tatillerimde, vazgeçilmezimdi transistorlu radyo. Elektriği olmayan, gazete, dergi gibi şeylerin akla bile gelmediği bu küçük yerde tek haberleşme ve eğlence aracıydı pilli transistörlü radyolar.
O yıllarda öyle bir sürü özel FM kanalları ne gezer! Tek yayıncı kurum tabi ki, TRT’ydi. Biz, köyümüzde sadece Erzurum ve Diyarbakır radyolarından yapılan yayınları dinleyebiliyorduk. “Arkası yarın” programında yayınlanan oyunların hiçbir bölümünü kaçırmadan takip ettiğimi, türlü türlü yarışma programlarını, Türk halk ve sanat müziği programlarını büyük beğeni ile dinlediğimi dün gibi hatırlıyorum.
Öğretmen Okulu’nu kazanarak gittiğim Mersin’de ilk yaptığım iş; babamın verdiği harçlığın bir kısmıyla küçük bir transistorlu el radyosu almak olmuştu. Böylece radyo ile aşinalığımı devam ettirmiş, sigara paketi büyüklüğündeki bu küçük kutuyu dört yıl boyunca yanımdan hiç ayırmamıştım. Fakat aşılması gereken bir problemim vardı. Kalem pil kullanılarak çalıştırılan can dostum radyoma pil yetiştirmek mümkün olmuyordu. Benim azıcık harçlığım, pahalı ancak kısa ömürlü kalem pil almaya yetişmeyince, daha uzun ömürlü ve ucuz olan yassı pil almaya başlamıştım. Küçük radyomun büyüklüğü kadar olan yassı pil, gücünü yitirince onu atmıyor, yenisi de zayıfladığında kalan son güçlerinden yararlanmak için her ikisini paralel bağlayarak kullanmaya devam ediyordum. Sırtında kendi büyüklüğünün iki katı kadar bir yük ile o radyonun görüntüsünü varın siz düşünün. Bu kadar faydalı o küçük alete bunlar yapılır mı? Yapılmaz elbette; ama başka çarem yoktu.
Dört yıl boyunca benimle birlikte koca bir sınıfın bütün yatılı öğrencileri, bu küçük, ancak marifetli aletten unutulmaz şarkılar dinlemişti. Çukurova Radyosu’ndan haftada bir kere yayınlanan Türk Sanat Müziği Dinleyici İstekleri Programındaki güzel şarkıları, uyku öncesi koğuşumuzda hep birlikte dinlerdik. Ara sıra Kıbrıs’tan yayın yapan bir istasyonun iki saatlik Türkçe yayını da dinlediklerimizdendi.
Okulun her yerini benimle birlikte dolaşırdı bu küçük alet. Teneffüs saatlerinde sınıfta butonuna basıyor, yatakhanede yastığımın altına sıkıştırıyordum.
Okuldaki uğrak yerlerimizden biri olan okul kantininde kulağımıza çalınan Şükran Ay ile Esengül’ün şarkıları da olmasa, müzik dinleme imkânımız yoktu adeta. İşte, böyle bir ortamda benim küçük radyomun ne denli önemli işler yaptığını daha fazla anlatmaya gerek yoktur herhalde.
Transistorlu küçük radyom sayesinde arkadaşlarıma kamu hizmeti vermiş olmaktan duyduğum mutluluğun aynısını, bu gün onun hikâyesini yazarken bir kez daha duyuyorum.