- 415 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
-DIŞ GÜÇLERİN KISKACINDA 27 MAYIS-
Eski diplomatlarımızdan Mahmut Dikerdem’in büyükelçilik anılarının bir bölümünü kapsayan “Üçüncü Dünyadan” Adlı kitabı 27 Mayıs ihtilaline giden süreçle ilgili ilginç bilgiler verir. Açıkçası sonun başlangıcı diyebileceğimiz olaylardır bunlar. Merhum başbakan Adnan Menderes ve Demokrat parti yönetiminin son zamanlarında batı dünyası ve Amerika’nın müttefiki sıfatıyla NATO ve Cento üyesi de olmamıza karşın Sovyet Rusya ile özellikle iktisadi düzlemde iyi ilişkiler kurmak istediği görülmektedir.
Bilindiği üzere Menderes son zamanlarında Amerika’dan kredi almakta zorlanır. Kredi talebimiz açıkçası çok cüz’i bir karşılık görecektir. Dikkat ederseniz meselenin özü Amerika’dan neden kredi alıp durduk ya da borç alan emir alır diye özetleyebileceğimiz durumlar olmamaktadır. Açıktır ki, 2’inci dünya savaşı sonrasında iktidarıyla muhalefetiyle zaten adını koyduğumuz doğrultulardır bunlar. NATO müttefiki olmamıza karşın dönemin son demlerinde Amerika’nın ve batı dünyasının bizdeki halk tabiriyle yamuk yaptığı anlaşılmaktadır. Neden acaba?
Özetle Amerika ve batı dünyasının Demokrat Parti hükûmetini artık istemediği söylenebilir. Komplo teorilerine fazla sapmayalım mı dersiniz. Ne ki, 1959’da Adnan Menderes’in Yunanistan Başbakanı Karamanlis ile Zürih antlaşmasını imzalaması Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulması yolunda ilk adım olmakta, ardından antlaşmayı İngiltere’nin de tanıması gerekmektedir. Bu amaçla Başbakan Menderes’i Londra’ya taşıyan uçak düşecektir. Fakat Menderes kaderin bir cilvesiyle sağ kurtulur. Elbette resmi açıklama uçağın sis neticesinde düştüğüdür. Oysa batı dünyası ile ilişkilerde gergin ve Virajlı bir dönem yaşanmaktadır o dem.
İşte böylesi bir dönemeçte hükûmet ve dış işleri bakanlığı Sovyet Rusya ile iyi ilişkiler kurmak yönünde irade gösterir. Dış işleri bakanımızın sık sık Sovyet yetkililerle bir araya gelmesi ve Sovyet Rusya ile ticaret anlaşması imzalamamız önemli gelişmelerdir. Şu kadar ki, tam Başbakan Menderes’in de Rusya gezisine hazırlandığı bir dönemde askeri müdahalenin gerçekleşmesi manidardır.
Yukarıda da belirttiğim üzere 2’inci dünya savaşı sonrasında NATO ve Amerika ile ortak platformda yer almaktayız. Bu doğrultuda 1950’li yıllarda subaylarımız Amerika’da ve NATO bünyesinde askeri eğitimlerden geçmektedirler. Buna göre ihtilali yapan Milli Birlik Komitesine mensup subayların önemli bölümünün bir önceki süreçte sözünü ettiğim eğitimlerden geçtiği, NATO’da görev aldıkları görülebilir. Görünen o ki, Sovyet devletiyle iyi ilişkiler kurmamız ordudaki hareketlenmeleri hızlandırır ve deyim yerindeyse düğmeye basılır.
Bu noktada ilginç bir yaklaşımın eski MİT mensuplarından Mahir Kaynak’tan geldiğini söylemeliyim. Kaynak, ihtilalin perde arkasında İngiltere’nin bulunduğunu söyler. Bildiğimiz gibi 2’inci dünya savaşı öncesinde dünyanın patronajı İngiltere’nin elindedir. Fakat 1945’den sonra hâkimiyetin merkez üssü değişecektir. Uluslararası sistemde bir eksen kayması yaşanmaktadır hani. Elbette eski dünyanın sahip olduğu dengelerin değişmesi henüz sıcaktır ve İngiltere bundan rahatsız olmaktadır. Eski istihbarat uzmanımıza göre İngiltere yitirdiklerini geri almak özellikle de Türkiye üzerinden Ortadoğu üzerinde etkinliğini arttırmak hatta öne çıkmak istemektedir. Elbette bu değerlendirmeler mantıklıdır. İngiltere’nin Prestij kaybına direnmesi anlaşılır konumdadır. Ancak şunu da sormalıyız kanımca. İngiltere’nin, Amerika’nın batı dünyasındaki hâkimiyetine bir anlığına müdahale edebilmesi, deyim yerindeyse Amerika’nın dalgınlığına gelmesi mantıklı mıdır? Ya da mümkün olmuş mudur acep? Yoksa Amerika müdahil olmamakla beraber seyirci mi kalır? Artık kendisininde tasvip etmediği bir yönetimin iktidardan uzaklaştırılması sorun teşkil etmedi mi hani?
Yine, İngiltere kaynaklı müdahale yorumlarında belirtilen bir nokta da ihtilalden sonra İsmet paşanın öne çıktığı ve başbakan yapıldığı hususu ile 1963’de Avrupa Ekonomik Topluluğu(AET) ile ortaklık meydana getiren anlaşmanın imzalanmasıdır. Bu noktalardan dolayı da kimi zaman ihtilal İngiltere ya da Avrupa etkisine bağlanmak istenir. Gerçekçidir de şüphesiz.
Ne var ki, belirtilen ögelerle ilişkili olarak söylenebilecek bir hususta şu olmalıdır. 27 Mayıs ihtilalini takip eden süreçte Milli Birlik Komitesi içerisinde anlaşmazlıklar ve çatışmalar oluşur. Nihai netice 13 Kasım 1960 takviminde MBK içerisinde yaşanan tasfiyelerdir. Böylece komite kendisini yeniden kuracaktır. Bir bakıma örtük bir darbedir bu. Yine ihtilali takip eden süreçte ihtilalin yönetiminde bazı üniversite hocalarının öne çıktığı görülebilir. Açıkçası bu süreçlerde kontrolün Amerikancı anlayıştan Avrupacı yaklaşıma kaydığı da söylenebilir. 27 Mayıs müdahalesinin devrim olarak nitelendirilmesi de önemli ölçüde sonraları meydana gelecektir. Bu noktada bazı hukuk profesörleri rol oynamaktadır. Bu şekilde akademisyenlerce müdahaleye meşruiyet kazandırılmak istenir. Başka bir deyişle müdahale Demokrat Partinin meşruiyetini kaybettiği teziyle yapılır. Ancak giderek farklı bir yörüngeye oturur ya da oturtulur. Bu bağlamda müdahalenin devrim statüsüne kavuşmasında hocaların mühim bir rol oynadığı söylenebilir.
Açıkça, 27 Mayıs ihtilalinin ardında ülkemizdeki tüm darbe süreçlerinde olduğu gibi Amerika’nın olduğunu söylemek bana mübalağalı gelmiyor. Tam bu noktada şu soru sorulabilir. Amerika neden bir Albay kadrosuyla ihtilal yapsın? Bunu şöyle açıklamak mümkündür. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hükûmetle ilişkilerinde ılımlıdır. Son ana kadar da hükümeti destekler. Hatta hükûmete verdiği bilgiler endişeye gerek olmadığı yönündedir. Bir bakıma Başbakan Menderes ve hükûmeti yanıltan nokta da budur. İşlerin yolunda olduğu hissi diyebiliriz. İşte ihtilal hakkında hep yapılan tanımlama uyarınca ordu hiyerarşisine aykırılığın büyüsü, tılsımı burada; ordunun üst kademesinin genelde hükûmete bağlılık göstermesinde yatar. Nitekim Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un rütbeleri sökülmek suretiyle Yassıada’da er statüsünde yargılanması da aklımıza gelebilir.
Amerikan kaynaklı bir müdahaleyi akla getirebilecek bir diğer nokta da şudur: ihtilalciler ilk gün yaptıkları açıklamada NATO ve Cento’ya inandıklarını ve bağlı olduklarını bildirirler. Bir ihtilal düşünün, ihtilalciler daha ilk adımda NATO’ya Cento’ya bağlıyım diye ant içmekte. Neden peki? Ülkemize bağlı değilsin diyen mi olmakta? Zaten bağlı değil miydik? Batıyla aynı paktta yer alırken başka paktlarla da iyi ilişkiler kuramaz mıydık? Yine ordunun hantallaştığının gerekçelendirilmesiyle birçok subayın emekliye sevk edilmesinde mali kaynak sağlayan da Amerika’dan başkası değildir.
Kanaatimce 27 Mayıs ihtilalinin genellikle Amerikan kaynaklı bir hareket olarak adlandırılmaması ülkemizde ki ideolojik yapılanmadan kaynaklanmaktadır. Bilindiği üzere dünyanın hemen her yerinde askeri müdahalelerin Amerikan kaynaklı olarak tanımlanması genelde sol ideolojik yapılar tarafından yapılan değerlendirmelerdir. Oysa bizde ağırlıklı olarak Kemalist sol yapılanma Demokrat Parti yönetimine iç siyasette duyduğu karşıtlık eseri 27 Mayıs ihtilalini tanımlarken sonraki darbelerden farklı bir yaklaşımla Amerikan kaynaklı eksenli tanımlamayı benimsemez şeklinde düşünürüm. Bu nokta aydınlarımıza sorulduğunda ise, bu hep öne sürüldü ama ispatlanamadı derler. Oysa tersi ispatlandı mı? Yani Amerikan kaynaklı olmadığı belgelendi mi diye de sorulabilir.
Elbette bu konudaki tartışmalar devam edecektir. Tıpkı 27 Mayıs müdahalesinin klasik darbe tipine uymadığı iddiaları gibi. Diğer yandan, İngiltere ve Amerika’nın farklılaşan çıkarlarından ve rollerinden söz etmekte mümkündür. Dolayısıyla farklı gizli servislerin kullandığı araçların bileşkesinden bahsetmekte imkânsız olmasa gerek.
Belki de asli unsur kaynağının ne olduğundan ziyade askeri darbelerin demokrasi üzerinde ki darp edici etkisi ve bunun emsal teşkil eder hale gelmesi noktasında düğümlenmektedir.
L.T.
YORUMLAR
12 Mart
Bir muhtıranın 46'ıncı yıldönümü
Darbeler ve müdahaleler hiç kuşkusuz yakın tarihimizde bir kıldönümünden öteye sonuçlar doğurmaktadır
Bunların bazısını lanetlerken bir kısmını en azından biraz daha kabul edilir görmekle yanıldık, yanıltıldık ve yılları yedik, yılları
Ne kadar konjonktür, reel politik eksenli sosyolojik analizler yapılsada hiçbiri doğru değildir, zarar verir bu ülkeye, kin nefret bırakır ardında
Dış güçlerin perde arkasını teşkil ettiği bu takvimler dilerim artık işlemesin, kapansın tümden o defter
Açıktır ki, soğuk savaş dönemi dünya konjonktürüne bağlı olarak askeri-siyasi strateji temelli şekillenen beraberinde ise sosyo politik yapılanmamız üzerinde derin izler bırakan darbe ve müdahalelerin ilki 27 Mayıs olmaktadır
Zincirin diğer halkalarında da buluşmak ümidiyle
Sevgiyle kalın...Hoşça kalın.