- 1949 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Şiirlerle İç İçe geçen Yıllar –II-
“Yağmurun yağdığı saatlerde
Uzun yollara bakıyorsun uzun.”
Dizeleriyle başlayan şiirle ilgili anılarım ve şiirlerle ilgili yazılarım sürecek demiştim. Şiir beni en çok etkileyen yazım türü. Yaşamın akışında hep bir şiirsellik bulurum. Bir Belçikalı şair ülkesinin çayırlarının yeşilinden özge renkler bulamaz. Renk zenginliğini, farklı renklerin cümbüşünü gözlemlemek için güzelim ülkemize gelir. Hayran kalır bu şair güneşin yedi renginin doğaya yansımış şiirsel hallerine.
Nazım ustanın dediği gibi “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.” Evet, bu memleketin denizlerinin, göllerinin, ova ve dağlarının göz kamaştırıcı güzelliğini kuzey ülkelerinin güneşe hasret insanları çok daha iyi anlıyorlar. Bu şiirsel güzel yurtta yaşayıp coşkulu duyguların anlatıldığı şiir sanatını sevmemek ne mümkün.
Hele de benim gibi kaval, davul-zurna, ney, tulum, bağlama seslerini dinleyerek büyüyenler için.... Çocukluğum kalabalık köyümün içinde at yarışları, cirit oyunları, karakucak güreşleri ve de zengin folklorunun kıvrak figürlerinin sergilendiği halk oyunlarını izleyerek geçti. İlk gençlik ve gençlik yıllarım süresinde bu etkinliklerin faal bir katılanı oldum hep. Köy odalarında halk ozanlarının sazlı şiir ve öykülerini dinledim.
Daha ilkokula başlamadan şairini bulamadığım şu şiiri okurmuşum.
“Yükseklerden uçan kara bulutlar,
Serpiyor göklerden kucak kucak kar.
Bembeyaz dallara serçeler konmuş
Hep yollar kapanmış, dereler donmuş.”
Sonra ilkokul ikinci sınıfta sevgili öğretmenimizin getirdiği dergiden Eşsiz Asker adlı bir şiiri ezberledim. Okulda yapılan bir etkinlikte bu şiiri vücut dilini kullanarak okudum. Okuma stilim çok beğenildi. Ulusal bayramlarda sınıfın şiir okuyanı olup çıktım. O yıllarda en çok, yıllar sonra şairinin Oktay Rıfat’ın babası olduğunu öğrendiğim Samim Rıfat’ın Asker Koşması adlı şiirini okurdum.
“İstiklâl savaşı gençleriyiz biz:
Tarihe koç Türkler diye şan verdik!
Yurdumuz azizdir, çiğnetmeyiz biz:
Uğruna bu kadar kahraman verdik.
Aç çıplak savaştık tipide, karda,
Kartallar avladık sarp kayalarda,
Sakarya önünde Dumlupınar’da,
Ulu Gazi’mize imtihan verdik.”
Bu kahramanlık şiiri okurken kendimi Atatürk önderliğinde Başkomutanlık Meydan Muharebelerinin bir küçük askeri gibi hissederdim. Şiirin tamamını öğrencilerime ne çok okudum. Birlikte okuduk. El elden üstündür derler. İlkokul dördüncü sınıftayım. Babası subay olan köylümüz bir kız, beşinci sınıfı köyümüzde okudu. O anı hala güzel bir fotoğraf karesi olarak hatırlarım. İnce uzun boylu, zeytin karası gözleri, esmer tenli, örülü siyah saçlarıyla o güzel kız şiir okumuyor bir bülbül gibi şakıyordu. Demek ki, daha nice güzel şiirler ve güzel şiir okuyanlar varmış. Okuduğu şiir bana göre bayrağımız üzerine en güzel yazılmış şiirdir.
“ Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Arif Nihat Asya”
Ortaokul yıllarında şiir okuma kaygım yoktu. Tek dileğim iftihara geçmekti. Bu dileğimi fazlasıyla başardım. Ortaokul yıllarında ilkokulda edindiğim kitap okuma alışkanlığım müzminlik düzeyine ulaştı. Ne çok roman okudum yaşamımın Robinson döneminde. Şiirle olan buluşmam Öğretmen Okulu’nda Ceyhun Atuf Kansu’nun Dünyanın Bütün Çiçekler adlı şiiri ile başladı diyebilirim.
Trabzon’da yatılı öğrenciyim. Öğretmen adayı. Öğretmen Okulları’nın en birincil misyonu: Mesleği seven, “gökte yıldız kadar köylerimize” ışık götürecek, dağ, tepe dinlemeden en uzak köylerde seve seve çalışacak idealist duygulara sahip öğretmenler yetiştirmekti. Bu şiirin içinde yurt sevgisi, çocuk sevgisi, yurdunun aydınlanması için gereğinde canını veren öğretmenin yaşam öyküsü vardı. Okulda yapılacak bir etkinlik için son sınıf bir kız arkadaşımız okul salonunda mikrofonla bu şiire çalışıyordu. Kaç kez dinledim bu çalışmayı!
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün
çiçeklerini buraya getirin!"
Köy öğretmeni Şefik Sınığ’ın son sözleri.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin getirin...ve sonra öleceğim.
…
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
Kansu bir köy öğretmeninin, öğrencilerine olan sevgisini yurt bahçelerinde açan çiçek adlarıyla özdeşleştirerek destansı bir dille ne hoş şiirleştirmiş. Bu şiirin verdiği duygularla mezun olan biz öğretmenler kendimizi birer Şefik Sınığ olmaya adamıştık. Yıllarca yolsuz, susuz, ışıksız köylerde seve seve ve de hiç gocunmadan çalıştık.
Aynı şiiri yıllar sonra çalıştığım büyük bir okulda Öğretmenler Günü’nde okudum. Aradan yıllar geçti. Sanal dünyada o şiiri okuduğum okulumdaki öğrencilerimle buluştuk. Hepsiyle ayrı ayrı arkadaş oldum. Özellikle kız öğrencilerimin “Öğretmenim O şiiri okurken duyduğumuz sesinizi unutmadık…” devamla bir kızım, “öğretmenim ortaokulda sizin gibi şiir okudum” sözlerini duymak şiir adına ve kendi adıma çok mutlu oldum. Şimdilerde birer genç hanım olan öğrencilerimden birisi, “öğretmenim idolümüzdün” sözüyle bana coşkulu geçen yıllarımı bir kez daha anımsattı. Erkek öğrencileri de sevgi ve saygılarını ilettiler. Önümüzdeki günlerde buluşacağız. Anılarla ve o yıllarda okuduğumuz daha başka şiirleri okuyacağız.
Evet, şiiri sevmem bana hayatı, yaşamayı daha bir sevdirdi. Coşkulu ve neşeli yaşadım şiirler sayesinde. Şiiri sevmem öğrencilerimle de sözlerle betimlenemeyecek uçsuz enginlikte sıcak bağlar kurmamı sağladı. Öğrencilerime kitapları, okumayı sevdirmede şiirin tılsımlı etkisinden çok yararlandım.
Şiirlerle olan yaşanmışlıklar unutulur mu? Öğretmen Okulu’nda Edgar Allan Poe’nun emsalsiz güzel Annabel Lee şiirini tanıdım. Bu şiirle başladı diyebilirim lirik ve pastoral şiirlere olan bitimsiz sevdam. Bu şiir neden oldu diyebilirim Orhan Veli, Tarancı, Dranas, Ümit Yaşar, Atila İlhan…daha nice yerli yabancı şairleri tanımama ve şiirleri bir farklı sevmeme. İlkokula başlamadan babam şiirlerle süslü âşık kitapları okurdu.
Âşık Kerem’in yıllar sonra Aslı’sına kavuşup, vuslata ermeden, “ah” çekerek yanmasının trajik öyküsünü babam kaç kez okurdu. Bu hazin sona çocuk kalbimle çok üzülürdüm. Aynı üzüntüyü genç gelin Annabel’in beklenmedik şekilde trajik ölümüne ve genç sevgiliyi elleri koynunda çaresiz bırakmasına da duymuştum. Poe’nun Beyzi Portre adlı öyküde çok ilginçtir hazin sonuyla… Annabel Lee şiirini bir kez daha okuyalım Melih Cevdet Anday çevirisiyle.
ANNABEL LEE
Seneler, seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni.
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi,
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgârından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı ordadır şimdi,
O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi,_
Evet! Bu yüzden (şahidimdir herkes
Ve o deniz ülkesi)
Bir gece bulutun rüzgârından
Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana ,kim olursa olsun,
Yaşça başca ileri
Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat gökdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee.
Ay gelip ışır hayalin eşirir
Güzelim Annabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim, uzanır beklerim
Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
O azgın sahildeki,
Yattığın yerde seni .
Şiirlerle ilgili yazılarım devam edecek.
YORUMLAR
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata sonsuz saygımla esenlikler.